27 Kasım 2020 23:46

Reform meğer mafyanın atanmasıymış

Bülent Arınç ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafları.

Bülent Arınç | Fotoğraf: Wikimedia Commons & Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan | Fotoğraf: AA

Paylaş

Erdoğan’ı ‘Yanlış anlayan’lardan ilki Bülent Arınç, ikincisi Adalet Bakanı oldu. “Bakanlıklarımız ve kurumlarımız yanında ilgili tüm kesimlerle yakın diyalog ve iş birliği halinde; ülkemizde ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz” sözlerini fazlasıyla ciddiye aldılar. Ama sadece bu iki bürokrat değil, bir haftadır televizyonda saatlerce tartışarak reform torbasına Erdoğan’ın kastetmediği bir sürü iyiliği doldurmak için nefes tüketenleri de eklersek reform ‘Hiçbir şey olmasa da bir şeyler oldu’ havasında yapılmış gibi oldu sayelerinde.

2007’deki Kürt, Roman, Alevi vb. açılımları, bu, bir şeyler oluyormuş halini en azından iki üç yıl korumuştu. Sonu hüsran da olsa. Alevi açılımından bir devlet Aleviliği yaratmayı, Kürt açılımından hiçbir şey vermeden her şeyi almayı, Roman açılımından Roman vatandaşları TOKİ’ye borçlandırmayı anlayan o zamanki AKP hükümetinin burada adı geçmeyenler de dahil, açılımlardaki açılamama hallerinden bir ders çıkarmak gerekiyor halbuki. Ama maalesef. Demokratlığının bir algı manipülasyonu olmasına rağmen AKP’den gelen reform vaadi bir kesimde hâlâ bir heyecan yaratabiliyor.

AKP’nin, ‘özgül ağırlıkla’ takıldığı eski günlerine nostaljik bağlılığı olan Bülent Arınç ile sanki başka partinin gölge adalet bakanıymış gibi boşluğa seslenen “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” diyen Adalet Bakanının sözleriyle de köpüren heyecan, iki günde Bahçeli’nin kopardığı kıyametle söndü. Normale dönmek için yıllar beklenmedi. Ne de olsa tek adam rejimi denen müzakeresiz bir ‘hız’ dönemindeyiz.

2007 yılında, devletin o günkü kuruluşunun verdiği imkanlardan yararlanarak devletin direksiyonunu bugünkü tek adamlı biçimine kırabilmek için aşması gereken denge denetleme kurumlarını toplumsal tabanını genişleterek etkisizleştiren AKP Hükümetinin elinde artık ne öyle bir devlet var ne de toplumsal taban var. Zaten toplumsal taban küçüle küçüle çelik çekirdek bir dava topluluğuna gerilemiş bulunuyor. Onlarda da alkış, misal Karadeniz’de 5 ilin olağan kongresine canlı bağlantıda görüldüğü gibi rica minnet.

Devlete gelince; siyasi sistem reform vaadiyle bile artık ‘algı yapamayacak’ kadar duvarlaşmış, kurumlardan ve toplumdan gelen talepleri bastıran mekanizmalarla çalışan, kompakt bir yapıya dönüştü. Denge ve denetleme deyince de iktidar partisi içindeki liberal kaçakları önleyeceğim diye bas bas bağıran Bahçeli ve partisi anlaşılıyor.

Tek adamlı sistemin 2018 seçimlerinden sonraki resmen kurulduğu andan itibaren arıza çıkaran, çıkarması eşyanın tabiatına uygun dokusunu geçici güçlendirmelerle yürütmeye çalışan Erdoğan ve ekibini vaatte bulunmaya muhtaç bırakan ekonomik kriz ve pandeminin yönetimindeki başarısızlık hali Bahçeli’nin de sorunu. Yetemediği yerde Çakıcı’yı yanına çağırması laf değil.

Tek adam rejimi reform vaadiyle bile güçlendirilebilecek bir kuruluma sahip değil. Bütün yetkileri bünyesinde toplasa da onun kendisini yetkilendiremediği tek alan olan demokrasi emir komuta zinciriyle veya hiyerarşik devlet mimarisi içinde kararnamelerle çözülebilir bir konu değil. “Reis gidişatın farkında en kısa sürede bunu düzeltir”cileri hayal alemindeki emir demiri kesemiyor ne yazık ki.

Hesap verme sorumluluğunu üstünden atmış bir iktidarı, tepesine yerleştiği hiyerarşinin eteklerinde beslenen yapılar şişirebilir ancak. Tarikatlar, vakıflar, dernek statüsü verilmiş kurumlar, hayır kurumu gibi görünen ticarethaneler ve nihayet mafya gibi, artık içerilmiş yapıların üflediği nefese muhtaç bir ilişkiler silsilesi bu.

“Şu an iddia ediyorum ekonomideki kayıt dışının en az iki katı Türkiye’de siyaset kayıt dışındadır. Türkiye’de siyaseti biz yapmıyoruz; biz başkalarından arta kalan ne varsa onu yapıyoruz ve kayıt içindeyiz” diyen Yüksek İstişare Kurulu üyesi  Cemil Çiçek haklıdır bu bakımdan. Adı geçen kayıt dışı kurumlar tek adam rejiminin kendisine sağladığı olanaklar sayesinde hiyerarşinin eteklerinden merkeze doğru yürümektedir. Reform şimdi mafyanın ön kadrolara atanmasından ibarettir.

Özgül ağırlığın Arınçlardan Çakıcılara kaydığından ne Arınç’ın kendisinin ne Türkiye’de her şeyin eskisi gibi sürdüğünü zanneden yorumcuların haberi var görünüyor. Erdoğan da kendisinin yarattığı bu rejimin cilvelerini yeni öğrenmiş gibi davranarak hukuksal öngörülebilirlik talep eden TÜSİAD burjuvazisine elinin kolunun bağlı olduğunu Bahçeli vasıtasıyla gösteriyor. Artık eski sisteme ait özgül safranın ağırlığından, sırf kendi ısrarı nedeniyle, nereye konulacağı bilinemediği için Yüksek İstişare Kurulu diye bir yapı uydurulup içine bırakılan ağırlıktan kurtulmayı tercih ediyor. Mafyanın yeni dengeleme denetleme kurulu olduğu bir yerde AKP’de nostaljiye bile yer yok artık; hayal bile kuramaz, hayal bile ettiremez artık.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa