02 Aralık 2020 23:38

Asgari ücret gerçekten asgari mi?

İstanbul İşçi Sendikaları platformundan işçiler pankart ve dövizler taşıyor.

ARŞİV | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Her yıl aralık ayında yapılan asgari ücret pazarlığı 4 Aralık Cuma günü başlayacak. Birkaç oturum yapıldıktan sonra açıklanacak asgari ücret muhtemelen yine kimseyi memnun etmeyecek. İktidar temsilcileri, yeni ekonomik program ve 2021 bütçe hedeflerinin dışına çıkamayacaklarını, Türk-İş ise asgari ücretin işçilerin temel ihtiyaçlarına yetmediğini belirtecek. Patronları temsil eden TİSK ise ekonomik kriz ve pandemi koşulları nedeniyle işçilere fazla para veremeyeceklerini, hatta hükümetin kendilerine daha fazla destek olması gerektiğini söyleyecekler.

Asgari ücret uygulamasının temelinde ücretlerin belirli bir düzeyin altına inmesini engellemek, başka bir ifadeyle sermayenin sürekli yoğunlaştırdığı sömürünün sınırlandırılması yatar. 19 yüzyıl boyunca işçi sınıfının bedeller ödeyerek sürdürdüğü mücadele sonunda kapitalistler ‘asgari ücret’ uygulamasını kabul etmek zorunda kaldılar. Asgari ücretin kabul edilmesi, işçi sınıfının yaşadığı sömürüye son vermese de, sömürünün sınırlandırılması açısından önemli bir eşiğin aşılmasını sağladı.

Türkiye’de asgari ücret uygulaması bütün sınırlılıklarına rağmen, kapsadığı ve etkilediği nüfusun büyüklüğü açısından geniş kesimlerinin çalışma ve yaşam koşullarını belirleyen en temel etkenlerden birisi olmayı sürdürüyor. Bugüne kadar asgari ücrete yapılan artışların büyük kısmı, ekonomik teşvikler, istihdam destekleri, patronlara yönelik vergi ve sigorta primi afları üzerinden sağlandı. Özellikle ‘istihdam desteği’ adı altında yapılan teşviklerde işsizler için oluşturulan İşsizlik Sigortası Fonu (İSF) kaynakları hoyratça kullanıldı.

Asgari ücrete yapılması muhtemel artışın oluşturacağı maliyetin çok daha fazlası 2021 bütçesi üzerinden patronların kasasına aktarılacak. 2021 bütçesinde patronlara destek için 50.6 milyar lira (2020 bütçesinde 44.4 milyar) kaynak ayırılırken, ek olarak yine patronlar tarafından SGK’ye ödenmesi gereken 27.7 milyar lira tutarındaki işveren primi İSF’den karşılanacak. 2021 bütçesinde, büyük bölümü patronlar lehine olmak üzere, 230 milyar TL’lik vergiden vazgeçileceği dikkate alındığında ‘Asgari ücret ne kadar artar?’ tartışması bütün anlamını yitiriyor.

Türkiye ekonomisinin iki yılı aşkın süredir ağır bir kriz yaşaması, asgari ücret ile ortalama ücret arasındaki farkı kapanma noktasına getirdi. Başka bir ifadeyle kişi başına ortalama gerçek gelir, yasal olarak en alt ücret seviyesi olan asgari ücrete yaklaştı. TÜİK’in tartışmalı verileri dikkate alınıp, asgari ücret en az ‘resmi enflasyon’ kadar artarsa, 2021 yılı içinde asgari ücret ile ortalama ücretin birbirine daha da yaklaştığını göreceğiz.

Türkiye’de işçilerin çok büyük bir bölümü asgari ücret ve asgari ücrete yakın bir ücretle çalışıyor. 2020 başında asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 43’tü. Ancak özellikle pandemi nedeniyle milyonlarca işçi, günlük ortalama brüt kazancının yüzde 60’ı kadar ödenen kısa çalışma ödeneği ya da ayda 1168 liralık ücretsiz izin ödemesi nedeniyle mevcut asgari ücrete bile ulaşamaz hale getirildi.

Asgari ücretle geçinmeye çalışıp, yaşam koşulları açısından azami sefaletle boğuşan, ücretin asgarisine bile uzak olan milyonlar her ay adeta ekonomik mucizeler yaratıyor. İki yıldır süren ve pandemi nedeniyle daha da derinleşen ekonomik kriz nedeniyle piyasa koşullarında belirlenen ‘gerçek ücret’in asgari ücreti fiilen yasal sınırın altına çektiği görülüyor.

2021 asgari ücreti hangi oranda artarsa artsın, ekonomik kriz ve pandemi koşularında azalmaya devam eden fiili ücret ile arasındaki makas işçiler aleyhine açılmaya devam edecek. Milyonlarca işçi açısından yıllarca ‘sefalet ücreti’ olmaktan öteye gitmeyen asgari ücretin, son yıllarda ‘asgari’ özelliğini fiilen yitirdiği, iktidar ve patronların işçilere ücretin asgarisini bile vermek istemediği anlaşılıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa