Rojava’daki ‘birlik’ görüşmeleri ve parça-bütün ilişkisi

Fotoğraf: Pixabay
Rojava’da PYD’nin başını çektiği PYNK (Kürt Ulusal Birliği Partileri) ile Suriye’de Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Barzani/KDP siyasetinin devamcısı olarak kurulan partilerin oluşturduğu ENKS (Suriye Kürt Ulusal Konseyi) arasında bir süredir devam eden ‘birlik’ görüşmeleri yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle durdurulmuş bulunuyor. Hatırlanırsa taraflar arasında haziran ayında ABD’nin arabuluculuğunda yapılan görüşmelerde “yönetim, ortaklık, güvenlik ve savunma alanlarını kapsayan konularda uzlaşma sağlandığı ve yakında genel bir anlaşmanın imzalanacağı” açıklanmıştı. Ancak kısa sürede ‘parça’daki bu girişimin ‘bütün’deki gelişmelerden (diğer parçalarda Kürtler arasındaki sorunlar ve paylaşım mücadelesi halindeki aktörlerin müdahaleleri) bağımsız olarak ilerletilmesinin mümkün olmadığı görüldü.
Rudaw’a konuşan PYD yöneticilerinde Foza Yusuf, görüşmelerin “ENKS’nin gündemde olmayan talepleri nedeniyle tıkandığı”nı söylüyor. Rojava’da Kürtler dışında yaşayan başka etnik-dinsel bileşenlerin olduğuna ve bunların seçilmiş meclislerde temsil edildiğine dikkat çeken Yusuf, “Rojava partiler arasında bölüşülmesi gereken bir şirket değil. PYD ve ENKS dışında diğer partiler ve taraflar da var. Onlar gözardı edilemez” diyerek ENKS’nin tutumuna tepki gösteriyor. Foza Yusuf ayrıca geçtiğimiz günlerde Türkiye destekli SMDK’ye (Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu) bağlı bir heyetin Afrin’e yaptığı ziyarete ENKS temsilcisinin de katılmasına tepki göstererek bunun “Afrin’de yapılanları meşrulaştırmak” anlamına geldiğini söylüyor.
K24 televizyonunun yanına katılan Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) Dış İlişkiler Komitesi Üyesi İbrahim Biro ise, yaşanan anlaşmazlıktan Rojava özerk yönetimini sorumlu tutarak “Kaç yıldır Rojava’da hiçbir şey bırakmadılar; her şey yıkıldı, güvenlik güçleriyle halk aç bırakıldı ve yerinden edildi. Kürtlerin haklarının korunması için de Suriye hükümetine hiçbir şey dayatılmadı” açıklamasını yaptı. Biro, “PKK’nin Kürdistan Bölgesi ile Şengal’de yaptıkları, PYD’nin Suriye Kürdistanı içindeki rolünü çok olumsuz etkiledi” diyerek yaşanan anlaşmazlıkta PKK’nin rolü olduğu iddiasını da gündeme getiriyor.
Bu iddia, doğruluğu yanlışlığı bir tarafa, Rojava’daki görüşmelerin diğer parçalardaki gelişmelerden etkilendiğini ortaya koyması bakımından önem taşıyor.
Öte yandan Biro, Foza Yusuf’un ENKS’nin Afrin’e giden SMDK heyeti içinde yer alması eleştirilerine de “ENKS heyeti Türkiye ya da Suriye’deki itilaf grubuyla bir araya geldiğinde bizi ihanetçi olmakla suçluyorlar. Ancak PYD de her defasında koşulsuz şartsız Türkiye ya da itilaf grubuyla görüşmeye hazır olduğunu söylüyor” diyerek yanıt veriyor.
Ancak burada Biro’nun görmediği ya da görmek istemediği gerçek şu: PYD’yi dışlayan girişimler sadece PYD’yi zayıflatmayı değil, Kürtlerin kazanımlarını da ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Dolayısıyla PYD’nin siyasi muhataplık anlamına gelecek olan müzakereler için çağrı yapması ile ENKS’nin bunun karşısındaki girişimler içinde yer alması aynılaştırılamayacağı gibi taban tabana zıt bir yaklaşımlardır.
Bunlara ek olarak SDG (Suriye Demokratik Güçleri) Komutanı Mazlum Abdi’nin görüşmelere ara verilmesinde “ABD temsilcilerinin hazır olmaması”nın da etkili olduğu açıklamasını da not etmek gerekiyor. Çünkü “ABD temsilcilerinin hazır olmaması”, aslında ABD’nin bundan sonraki adımlarının ocak ayında göreve başlayacak Biden’in ortaya koyacağı politikaya göre şekilleneceğini anlamına da geliyor.
Parça-bütün ilişkisi içine de oturtarak Rojava’daki görüşmelerin bundan sonra nasıl bir seyir alacağı ya da almayacağı konusunda iki temel noktaya dikkat çekilebilir.
Birincisi, uzunca bir süredir devam eden KDP-PKK arasındaki anlaşmazlıklar ve bu anlaşmazlıkların Öcalan ve Barzani çizgisindeki bütün örgütler/partiler arasında yarattığı gerilimdir.
Bu anlaşmazlığın tarihsel arka planını bir tarafa bırakarak söylemek gerekirse, Türkiye’deki Erdoğan iktidarının Kürt sorununu “terör sorunu”na indirgemesi ve bu temelde Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki PKK kamplarına operasyonlar düzenlemesi, iki grubu karşı karşıya getiriyor. KDP, PKK’nin Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Türkiye ile ilişkilerine zarar verdiğini söylüyor. PKK ise, KDP’yi kendisine yönelik tasfiye planlarına dahil olmakla suçluyor. Ekim ayında PKK’nin Şengal’den çıkartılması ile ilgili Irak merkezi yönetimi ile IKBY arasında imzalanan ve Türkiye ile ABD’nin de taraf olduğu anlaşma, bu yöndeki suçlamaların temelsiz olmadığını ortaya koyuyor.
Bu iki çizgi arasındaki tarihsel rekabet düşünüldüğünde, KDP için PKK’nin tasfiyesi sadece Irak Kürdistan Bölgesi bakımından değil, diğer parçalarda da kendi siyasetini egemen kılabilmesi için istenir bir durumdur.
Rojava’daki görüşmelerin bu anlaşmazlık ve gerilimden etkilenmemesi mümkün değildi. Bu nedenle Foza Yusuf’un ENKS’nin gündemde olmayan talepleri olarak açıkladığı durum aslında, Rojava’da ciddi etkinliği olmayan Barzani çizgisinin burada kendini var etme ve zamanla buradaki siyasi yapılanmayı da kendine entegre etme arayışından bağımsız düşünülemez.
Bu arayışı doğru yere oturtmak için diğer önemli noktaya bakmak gerekiyor.
İkinci ve görüşmelerin seyri için asıl önemlisi, ABD’nin bölgesel çıkarları temelinde Kürtleri dizayn etme ve Türkiye ile uzlaştırabileceği bir çizgiye çekmeye yönelik planındır.
ABD’nin İran’ı kuşatmak ve bölgesel paylaşım mücadelesindeki rakibi Rusya’yı durdurmak için uygulamak istediği planın üç boyutundan söz edilebilir. Öncelikle garantörlüğünü yaptığı görüşmeler üzerinden PYD ile Barzanici ENKS’yi uzlaştırmak. Sonra Rojava yönetimi ile yapılan petrol anlaşması üzerinden bu bölgeyi Irak Kürdistan Bölgesi’ne ekonomik ve dolayısıyla siyasi olarak entegre etmek. Son olarak hem bu planın uygulanmasının önünde engel olmaktan çıkartılması ve hem de Kürtlerin pozisyonunun Türkiye’deki iktidar için “kabul edilebilir” noktaya çekilmesi için PKK’nin tasfiye edilmesi.
PKK liderlerinden Murat Karayılan’ın İsrail gazetesi Jerusalem Post’ta yayımlanan röportajında verdiği mesajları bu gelişmelerle birlikte okumak gerekiyor.
Karayılan, bu röportajında ABD’nin kendileri hakkında yanlış bilgilendirildiğini söyleyerek PKK’nin “terör örgütleri listesi”nden çıkartılması çağrısını yapıyor. “ABD’yi hedef almadıklarını ve Kürtleri ABD ile ilişki kurmak için teşvik ettiklerini” de söyleyen Karayılan, Wilson ilkelerini de hatırlatarak ABD’nin demokrasiye sahip çıktığı için ayakta kaldığını savunuyor.
Karayılan’ın açıklamaları, Biden’a PKK’nin tasfiye planlarına karşı tutum alma ve PKK ile işbirliği yapma yönünde bir beklenti ve çağrı olarak anlam kazanıyor.
ABD’nin hangi demokrasiye sahip çıktığı ve bunu dünyaya nasıl uyguladığı üzerine uzun uzadıya tartışmaya gerek yok!
Ancak şurası kesindir ki, ABD emperyalizminin bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada herhangi bir devlet, ulusal hareket ya da örgütle ilişkisini belirleyecek şey şu ya da bu demokratik ilke/kriter değil, ancak ve ancak kendi tekellerinin hegemonyasına/çıkarlarına ne kadar hizmet ettiği ya da etmediğidir. Tıpkı ezilen ulus hareketlerini sosyalist devrimin müttefik gücü olarak kabul edip destekleyen Lenin ve Sovyetlerin aksine ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını sadece Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda galip gelen ülkelerin çıkarlarına hizmet ettiği yerde ve oranda savunan Wilson ilkelerinde olduğu gibi.
Toplamı üzerinden söylemek gerekirse; ortadaki tablo bize Kürtlerin emperyalistlerin ve bölgesel gericiliklerin planlarına karşı tutum almadan kendi aralarında birliği sağlayamayacaklarını ve kendi aralarında demokratik birliği saplayamadan da ulusal demokratik kazanımlarını kalıcı hale getiremeyeceklerini söylüyor. Şunu da unutmamak gerekir ki, sürecin bu yönde ilerletilmesi sadece Kürtler için değil; emperyalistlere ve işbirlikçi gericiliklere karşı demokrasi, barış ve insanca yaşam için mücadele eden bölgenin bütün ülkelerindeki işçi-emekçiler ve ezilen halklar için önem taşıyor.
Evrensel'i Takip Et