10 Aralık 2020 23:15

Türkiye-AB ilişkileri gerileme evresinde

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Almanya’nın dönem başkanlığında bu yıl içinde son kez sanal ortamda dün başlayan AB zirvesinin önemli başlıkları arasında Türkiye ile ilişkiler de yer alıyordu. Zirve gündeminin dördüncü maddesinde “Dış ilişkiler” başlığı altında ele alınması planlanan Türkiye ile ilişkilerin bundan sonra nasıl devam edeceği konusundaki ilk ciddi sinyali Almanya Başbakanı Angela Merkel çarşamba günkü meclis konuşmada vermişti.

AB zirvesi konusunda parlamentoyu bilgilendiren Merkel, “Ne yazık ki dönem başkanlığımızın başında sürekli dile getirdiğimiz Türkiye ile yoğun bir diyalog sürecine girme önerimiz, arzu ettiğim ölçüde kabul görmedi. Doğu Akdeniz’deki faaliyetler sürüyor. Özellikle Kıbrıs bu nedenle büyük sıkıntılarla karşı karşıya. İşte bu bağlamda Türkiye ile ilişkilerin nasıl ilerleyeceğine dair karar almak durumunda kalacağız” demişti.

Bu konuşmanın tercümesi, “Ben elimden geleni yaptım, ama Türkiye gereken adımı atmadı”dan başka bir şey olmasa gerek. Akdeniz’de Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Fransa arasında tansiyonun zirve yaptığı dönemde, AB’nin izlediği politikalarda etkili bir rolü olduğu bilinen Almanya’nın dönem başkanı olması, Türkiye için görece bir şanstı. Zira, Merkel tansiyonu düşürmek için yoğun bir diplomasi trafiği yapmış, sorunların müzakereyle çözülmesine öncelik vermişti. Kısmen de başarılı oldu. Özellikle AB’nin dış politikasını hızlı bir şekilde militaristleştirmek için kolları sıvayan Macron’u durdurabilecek tek liderin Merkel olduğu da bu süreçte görüldü.

Anlaşılan o ki; kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıklarda Akdeniz’deki doğal gazın bölge ülkeleri tarafından diyalog yoluyla paylaşılması konusunda bir anlaşma ve uzlaşma ufukta görünmüyor. Taraflar müzakereye değil, askeri güç gösterisine öncelik verdiği için, herkes yüksek sesle bağırıp, karşısındakini tehdit etmenin yollarını arıyor.

Gerilimde Türkiye ve Yunanistan’ın savaş gemilerini sahaya sürmesinin payı büyük. Türkiye yönetenlerinin son haftalarda “Öncelikli hedefimiz AB üyeliği” gibi açıklamalar yapmasının arkasında, AB’nin alacağı sert yaptırım kararları karşında zaman kazanma olduğu biliniyordu. Ancak, AB’ye verilen son dakika mesajları bir sonuç getirmedi.

Zirve başlamadan bir gün önce Reuters ajansına sızdırılan bilgilere bakılırsa AB Türkiye’ye yaptırımların kapsamını genişletecek. Mali yardımların durdurulmasından, üst düzey temasların kesilmesine kadar bir dizi karar daha önce alınmıştı. Şimdi doğrudan sondaj çalışmasına katılanlara yönelik yaptırımların kapsamının genişletileceğinden söz ediliyor. Ancak sondaj kararını veren hükümet yetkililerine karşı neler yapılacağı henüz telaffuz edilmiyor.

Denilebilir ki; aralık 2020’de Türkiye’ye dair alınan yaptırım kararları Türkiye-AB ilişkilerinde adeta 16 yıl önce yapılan 17 Aralık 2004’deki zirve öncesine gitme anlamına geliyor. Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlanmasının kararının alındığı Brüksel’deki bu zirvede çetin pazarlıkların yapıldığına tanık olmuştuk. Mart 2003’te başbakanlık koltuğuna oturan Erdoğan’ın en büyük vaatlerinden birisi AB ile üyelik müzakerelerinin başlatılmasıydı. Bunun için bir dizi “reform”la zirveye katılmıştı. Bazı AB üyesi ülkelerin müzakerelerin başlatılmasına karşı aldığı tutum üzerine gerilimli anlar yaşanmış, müzakereler sabaha kadar sürmüş, planlanan basın toplantısı ancak saatler sonra yapılabilmişti. Sonuçta, dönemin Almanya Başbakanı Gerhard Schröder’in araya girmesiyle Türkiye ile müzakerelerin başlatılmasının önü açılmış, Erdoğan da istediğini alarak dönmüştü. Türkiye’de “Avrupa fatihi” manşetleriyle karşılanmış, sevinç gösterileri düzenlenmişti. Brüksel’de Erdoğan’ın kaldığı otelin lobisinde purolarını tüttüren, birkaç kilometre ötedeki AB Konseyi binasına gitme zahmetinde bulunmayan gazeteci erbabı, “12-13 yılda AB üyesi oluruz” analizleri yapıyordu. Bu zirveden çıkan karar üzerine 3 Ekim 2005’te müzakerelere resmen başlandı, ancak 15 yıl içinde bir arpa boyu yol alınamadı.

Gelişmeler, uzun bir süredir zaten duraklama evresinde bulunan Türkiye-AB ilişkilerinin bu son zirve ile birlikte gerileme evresine girdiğini gösteriyor. AB’nin karar verici ülkeleri bundan sonra Türkiye’ye “müzakere” başlığı altında verdikleri tavizleri, ayrıcalıkları birer birer geri almanın yollarını arayacaklar. Türkiye’nin izlemiş olduğu yayılmacı dış politika ellerindeki en önemli koz. Türkiye ile ekonomik çıkarları nedeniyle ilişkileri koparma niyetinde olmayan Almanya gibi ülkeler buna rağmen ilişkilerin daha fazla gerilmemesi için çabalamaya devam edecekler. Ancak, toplamda süreci çok fazla değiştiremeyecekleri bugünden görülebiliyor.

Genel olarak dünyada sertleşen emperyalist paylaşım mücadelesi, bu mücadelede Erdoğan’ın izlediği politikalar ve AB içinde artan çelişkiler Türkiye gibi bir ülkenin AB’ye tam üyeliğini bir seçenek olmaktan çıkarmıştır. Dolayısıyla bundan sonra asıl olarak tehdit ve şantajlarla, tıpkı “gümrük birliği”nde olduğu gibi AB’nin çıkarlarının belirleyici olduğu bir “özel ilişki” gündeme gelecektir.

Son zirve bunu daha belirgin hale getirmiş görünüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa