Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
11 Aralık 2020

Pandemiye karşı mücadele insan haklarına karşı mücadeleye dönüştürüldü

Dün, bütün dünyada İnsan Hakları Günü’ydü!

BM’nin 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni kabul ettiği 1948’den beri 10 Aralık günü “İnsan Hakları Günü” olarak kutlanıyor.

Ülkemizde ise uzunca bir zamandan beri 10-17 Aralık günlerini kapsayan hafta, “İnsan Hakları Haftası” olarak kutlanıyor.

İnsan haklarını savunmanın en önemli iki örgütü olan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV) 30 yıl, İnsan Hakları Derneği (İHD) 35 yıldan beri insan hakları mücadelesinin merkezi oldular.

Nitekim bu iki örgüt, 30-35 yıldan beri;

Hem insan hakları konusunda kamuoyunu aydınlatmanın,Hem insan hakkı ihlallerine karşı ulusal ve uluslararası mücadelenin,Hem de insan hakları ihlallerinin mağdurları ve kurbanlarına yardım (hukuki, tıbbi, sosyal...) etmenin merkezleri olarak faaliyetlerini sürdürüyorlar. İyi ki de sürdürüyorlar!

İktidarların bu örgütleri çoğu zaman “terör örgütü” olarak gören baskılarına, itibarsızlaştırma ve kriminalize etme çabalarına karşın!

PANDEMİ İNSAN HAKLARINI İHLAL ETMENİN VESİLESİ YAPILDI

Dünyada “İnsan Hakları Günü” 10 Aralık’ta kutlanıyor. Ama bizim ülkemizde 10-17 Aralık günlerini kapsayan hafta, “İnsan Hakları Haftası” olarak kutlanıyor. Tabii “kutlama” burada “sözün gelişi” olarak kullanılan bir ifade. Yoksa kutlama dendiğinde şenlikli, şölenli etkinliklerden değil, hak ihlallerinden, bu ihlallerin yol açtığı acıların, yaraların, yıkımların neden ve niçinlerinin yanı sıra mücadelenin derslerinin bilince çıkarıldığı etkinliklerden söz ediyoruz.

Çünkü kapitalist sınıfın “insan hakları” karşısındaki tutumu, sermayenin kâr ve daha çok kâr amacıyla çelişmediği ölçüde kabul görmektedir. Bu yüzden sermayenin kârını, sömürüyü sınırlayan bir engele dönüştüğünde “insan hakları”, geminin bordasından denize atılacak ilk “ağırlıklar”dan olmaktadır.

Pandemiyle birlikte bunu daha açıkça ve dünya ölçüsünde gördük.

En demokratik olarak bilinen ülkelerde bile insanların “Haber alma hakkı”, “Gerçeği öğrenme hakkı”, “Eğitim hakkı”, “Seyahat etme hakkı”... gibi temel hakları, pandemi bahanesiyle bir kalemde ortadan kaldırıldı; sıkıyönetim ve OHAL’lerde getirilen yasaklar, cezalar, cezalandırmalar bir anda herkesin gönüllü olarak kabul etmesi istenen uygulamalara dönüştürüldü. Grevlerin, toplu gösterilerin, hak savunusunun yasaklanması “normal” hale getirildi. Ama; kârın, sömürünün sınırsız artırılmasının önünün açılması için, kapitalist sömürüye son verilmesi için 200 yıllık işçi emekçi mücadelesi kazanımlarının yok sayılmasında hiçbir sakınca görülmedi.

PANDEMİ, İNSANIN ‘YAŞAMA HAKKI’NI İHLAL ETMENİN DAYANAĞI YAPILDI

Pandeminin bizim ülkemizde tek adam yönetiminin amaçları doğrultusunda zaten insan hakları ve özgürlüklerin hiç umursanmadığı bir döneme denk gelmesi, insan hakları ihlallerinin çarpıcı bir biçimde gündeme gelmesine neden oldu. İfade özgürlüğünden toplantı ve gösteri hakkına, adil yargılanmadan ulaşılabilir sağlığa, eğitimden halkın haber alma hakkına hak ihlalleri her gün gazetemizde ve iktidara biat etmemekte ısrar eden diğer medya organlarında ve siyasi tartışmalar içinde görüyoruz; görmeye de devam edeceğiz.

Burada insan haklarının temelinde olan ve dünyada kabul gören ilk insan hakkı olan “Yaşama hakkı”nın pandemi bahanesiyle nasıl ayaklar altına alındığının üstünde duracağız.

Şu ya da bu hakkın insan hakkı olması tartışılabilirdir ama, insanın “Yaşama hakkı”, açıkça faşist rejimler dışında tartışılamayacak bir haktır.

Ama pandemi döneminde insanın yaşam hakkını hiçe sayarak sermaye ve onun temsilcileri, kapitalizmin insan karşısındaki konumunu göstermiştir.

Bütün burjuva iktidarlar, açıkça ya da dolaylı olarak, pandemiye karşı mücadelede “sürü bağışıklığı”nı esas almışlardır.

‘ÇARKLAR DÖNSÜN’ DEMEK ‘İŞÇİLER ÖLSÜN’ DEMEK ANLAMINA GELDİ!

Ülkemizde bu mücadelede; pandemi karşısında iktidara masraf çıkarabilecek hiçbir önlem alınmayacak, ama aynı zamanda sermayeye, kuralsız çalışma yöntemlerinin devreye sokulması ve kârın artırılması için her yolun mübah olduğu bir yola girildi.

Tek adam yönetimi tarafından, pandemiye karşı vatandaşa yapılan stratejik çağrı; “Hayat eve sığar. Evde kal” biçimindeyken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ekonominin çarklarını döndürmek mecburiyetindeyiz” diyerek işçilerin fabrikalarda atölyelerde çalışmaya devam ettirileceğini açıkladı. Hem de “maske, mesafe, hijyen” diye dillere pelesenk edinen önlemlerin pek de umursanmadığı koşullarda.

Bu yüzden de “Çarkların dönmesi” çok masum bir “direktif” gibi görünse de gerçekte yüzlerce, hatta binlerce işçinin hayatını kaybetmesi için verilen bir direktiftir.

Tartıştığımız insan hakları açısından ele alındığında, bu direktif insanın en temel hakkı olan yaşama hakkının ihlalidir. Üstelik bu ihlal iktidarın en tepesinden yapılmış bir insan hakkı ihlalidir.

Bu yüzden de bilim insanları, TTB başta olmak üzere emek ve meslek örgütleri, sendikalar, ilerici demokrat güçler; “Toplum yaşamının sürmesi için hayati olan üretim dışında tüm sektör ve işyerlerinde üretimi durdurarak, bütün alanlarda 3-4 hafta süreyle tam kapanma” önermektedir.

İnsanların yaşama hakkını bile “ekonominin ihtiyaçları” (Sermayenin çıkarı demek) uğruna umursamayan tek adam yönetimi “Haber alma hakkı”, “Gerçekleri öğrenme hakkı”, “Adil yargılanma hakkı”... gibi insan haklarını hiç umursar mı?

Umursamaz!

Bu yüzdendir ki, tek adam yönetiminin pandemiye karşı mücadelesi en azından bir yanıyla insan haklarına karşı bir mücadeleye de dönüşmüştür!

İnsanın yaşama hakkını bile tanımayan bir iktidardan ne insan hakları ne hukuk ne de özgürlüklerin ilerletilmesi amaçlı bir reform beklenebilir!

Evrensel'i Takip Et