Facebook davası: Şapkadan tavşan çıkar mı?

Çarşamba günü önce 46 eyalet başsavcısı ile Columbia Bölgesi ve Guam başsavcılarının Facebook’a tekel konumunu kötüye kullanmak nedeni ile dava açtığı duyuruldu, ardından benzer içerikte bir diğer davayı da ABD Federal Ticaret Komisyonunun (FTC) açtığı haberleri geldi. Bir süredir sürdürülen soruşturmalar ve gerek demokratların gerekse de cumhuriyetçilerin sosyal medyaya bugüne dek öne sürdükleri tezler nedeni ile bu beklenmedik bir dava değil. Üstelik davanın bu kadar çok eyalette birlikte açılması ve FTC’nin de ayrıca bir dava açması da cumhuriyetçiler ile demokratların farklı gerekçelerle de olsa Facebook’a dava açmak konusunda birleştiğine işaret ediyor.

İş modeli, bizim verilerimizi bize karşı psikolojik silah olarak kullanmak üzere üçüncü şahıslara satmak olan bir şirkete dava açılması haberlerini medyada görünce tatmin ile karışık bir “Oh olsun” duygusunun içimizi kaplamış olması anormal değil. Ancak dava Facebook’a bu iş modelinden açılmıyor. Dava Facebook tekel olduğu için de açılmıyor. Zaten ABD yasalarına göre tekel olmakta da bir sorun yok. ABD’deki yüzde 60’lık pazar payı ile Facebook tekel midir sorusunun yanıtı da oldukça karışık. Başsavcılar da FTC de Instagram ve WhatsApp örneklerini de sunarak Facebook’un kendi pazarına tehlike oluşturan şirketleri satın aldığı, satın alamadığı şirketlerin ise çeşitli şekillerde önünü kestiğini iddia ediyor ve bunu tekel konumunu kullanarak rekabeti engellemek olarak yorumluyor.

46 eyalet başsavcısı ve FTC’nin Facebook’a karşı eş zamanlı dava açması büyük bir olay ancak açılan davaların iddiaları eğer yargılama sırasında şapkadan tavşan çıkartamazlarsa bu büyüklüğü karşılamayacak cinsten. Bugün rekabeti engelleyici olarak sunulan Instagram ve WhatsApp satın almaları hem dava açan FTC tarafından hem de ABD Adalet Bakanlığı tarafından onaylanmış satın almalar. Dolayısıyla savcıların bunun neden o zaman onaylandığı halde bugün suç ilan edilmesi gerektiğini yeni verilerle açıklaması gerekiyor. Savcıların ve FTC’nin kanıtları arasında en güçlüsü ise Facebook’un uygulama programlama arayüzüne (API) üçüncü partilerin erişimi için Facebook ile aynı ana hizmetleri sunmamaları ve diğer sosyal ağların benzer hizmetlerini uygulamalarında kullanmamaları şartını koşması. Ve elbette bütün bunların suç sayılabilmesi için Facebook’un tekel statüsünde olduğunun da net bir şekilde ortaya koyulması gerekiyor.

Bu noktada 2001 Microsoft davasında ve sonrasında neler olduğunu hatırlatmakta fayda var. Microsoft işletim sistemi ve tarayıcı pazarındaki hakim konumunu kötüye kullanmakla suçlanmış ve bundan suçlu bulunmuştu. Mahkeme kararına göre Microsoft’un biri işletim sistemi diğeri ise işletim sistemi dışında kalan yazılımlar alanında ikiye bölünmesi gerekiyordu. Microsoft’un üst mahkemeye itirazının ardından Microsoft büyükçe bir para cezası ödeyip, bazı teknik tavizler vererek bölünmekten kurtuldu. Sonuçta alınan tedbirlerin “rekabeti” sağladığına dair ise tek bir emare ortada görünmüyor. Bugün de yine benzer bir davayla karşı karşıyayız. Muhtemelen davanın her aşaması medyada büyük yankı bulacak. Sonunda bize devasa görünen ancak Facebook’un yıllık kârının ufak bir kısmına tekabül eden bir ceza kesilecek. Bazı teknik tedbirlerle piyasanın “rekabet özgürlüğü” korunmuş olacak. Kullanıcıların payına ise kesilen ceza nedeni ile derin bir tatmin duygusu ile verilerinin kendilerine karşı psikolojik silah olarak kullanılmaya devam etmesi düşecek.

Evrensel'i Takip Et