ABD CAATSA’yı devreye soktu; AB martta ABD’yi izleyecek!
AB Liderler Zirvesi | Fotoğraf: Dursun Aydemir / AA
Cumhurbaşkanı Erdoğan Azerbaycan’da, Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı zafer kutlamalarında hamasi konuşmalar yapıp, Kafkasya’da yeni “Türk birlikleri”, “altılı platform”... için somut adımlar atılıyormuş gibi açıklamalar yapıyordu. Ancak Erdoğan ve yakın çevresinin aklı AB ve ABD’den gelen “Yaptırımların ne olacağı”ndaydı!
Dün bu iki önemli sorunun yanıtı, hem Washigton’dan hem de Brüksel’den geldi.
AB’nin Brüksel’de toplanan, AB liderler zirvesinde, Türkiye ile ilgili “yaptırımlar”la ilgili uzlaşıya varılan bölüm dün sabah saatlerinde açıklandı.
ABD’den CAATSA yaptırımları olarak bilinen ve aylardır ABD’nin Temsilciler Meclisi ve Senatodan geçen Türkiye’ye yönelik yaptırımları Trump’ın imzalayıp imzalamayacağı tartışmasının bittiği anlaşılıyor. Çünkü, Trump’ın, henüz resmen açıklanmasa da, CAATSA yaptırımlarının içinde olduğu ABD Savunma Bakanlığı Bütçesi’ni onayladığı Reuters ve Bloomberg tarafından duyuruldu.
AB ZİRVESİNDEN ‘HAVUÇ SOPA POLİTİKASI’NA DEVAM ÇIKTI!
AB liderler zirvesinde, Türkiye’ye yönelik yaptırımların uygulanmasının, beklendiği gibi 2021 martında toplayacak liderler zirvesine erteleneceği açıklandı.
Bu konuda zirvenin kararı; “AB Komisyonunun, mart 2021’de yapılacak zirveye kadar Türkiye-AB siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerin durumunun yanı sıra listeye ek yapılması kararının kapsamının genişletilmesini de içerecek şekilde nasıl yol alınacağına dair araçlar ve seçeneklerle ilgili rapor sunması” istediği biçiminde açıklandı.
Zirvenin bildirisinde Türkiye ile ilgili olarak; “Türkiye’nin, farklılıkları diyalog ve uluslararası hukuka uygun şekilde çözmek için hazır olduğunu göstermesi halinde pozitif Türkiye-AB gündemi hâlâ masadadır...” denilerek, AB’nin uzunca bir zamandan beri Erdoğan yönetimine kaşı izlediği “havuç-sopa” politikasında ısrar edeceği açık bir biçimde ifade ediliyor.
Ama zirve bildirgesinin en dikkat çekici maddesi, “AB, Türkiye ve Doğu Akdeniz’deki durumla ilgili konularda ABD ile koordinasyon içinde olmayı amaçlayacaktır” biçimindeki maddesidir. Ki, bu açıkça, “Eğer Türkiye istediğimiz kıvama gelmemekte ısrar ederse, martta yapılacak zirvede ‘sopa’nın ‘vurma kuvveti ve vurma yeri’ni ABD yaptırımlarına göre belirleyeceğiz” demektir!
TRUMP, ‘CAATSA YAPTIRIMLARI’NI İMZALADI!
AB’nin Türkiye’ye yönelik yaptırımları mart ayında yapılacak toplantıya ertelendi. Ancak, ABD’nin CAATSA yaptırımları en azından resmen yürürlüğe girecek!
CAATSA yaptırımlarının merkezinde elbette ki, Türkiye’nin S-400 füze savunma sistemi alması var. Bu nedenle Türkiye F-35 savaş uçağı projesinden çıkarılmıştı.
Kaldı ki, S-400 konusu sadece ABD’de değil NATO’da da Türkiye’nin başını ağrıtacak konuların başında geliyor.
Ancak CAATSA yaptırımlarını imzalamış olsa bile Trump’ın yönetiminde bu konuda ciddi adımlar atılması beklenmiyor. Bu yüzden de CAATSA yaptırımlarının hayata geçirilmesinin Biden’ın göreve başlayacağı 20 Ocak 2021’den sonra devreye girmesi söz konusu olacak görünüyor.
ERDOĞAN YÖNETİMİ BUNU BAŞARMAK İÇİN ÇOK UĞRAŞTI!
Türkiye’nin ABD ve AB ilişkileri söz konusu olduğunda; “Türkiye’nin jeopolitik yeri”, “bölgedeki en güçlü orduya”, “en büyük ekonomiye”, “70 yıllık batı ittifakının stratejik müttefikliğinin somut ifadesi olan NATO üyeliği”, “Avrupa’da yaşayan 5 milyon T.C. vatandaşı”... olan Türkiye’yi AB’nin ve ABD’nin gözden çıkaramayacağından söz edilmektedir.
Elbette ki Türkiye’nin bu özellikleri vardır; AB ve ABD’de de bu özellikleri bilmektedir.
Ancak gerçekler böyle iken Türkiye’nin bugün bölgedeki onlarca ülke içinde Azerbaycan dışında (hadi Katar’ı da sayalım) dış politikasına destek veren tek bir ülke yoktur. Kıbrıs sorununda Azerbaycan ve Katar da destek vermemektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin böylesi “yalnızlaşması”, ABD ve AB ile ilişkilerinde, “Kendisine yaptırım uygulanacak ülkeler kategorisine” düşmesi kolayca açıklanamamaktadır.
Bu kadar önemli imkan ve özelliklere sahip olan bir ülkenin böyle bir duruma düşmesi, ancak ülkenin iktidarının çok büyük gayret göstermesi ile açıklanabilmektedir.
Nitekim AKP iktidarının, 2007’den sonra girdiği “Aktif dış politikaya geçiş” diye ifade edilen, “yeni Osmanlıcı”, “yayılmacı”, “ırkçı-milliyetçilik”le “Ümmetin kurtarıcısı” olma iddiasına varan İslamcı amaçlarla yaptığı girişimlerine bakıldığında iktidarın Türkiye’yi bugün geldiği yere sürüklemek için çok gayret sarf ettiği açıkça görülmektedir.
GERÇEK BİR ANTİEMPERYALİZMİN YOLU
Erdoğan-Bahçeli ittifakı ve onların medya ve siyasetteki sözcüleri, ülkeyi sürükledikleri yeri, “yalnızlaşmış” ve “yaptırımlar”la karşı karşıya kalınmasını; “Emperyalizme karşı olma”, “Mazlum halkları savunma”nın bir nişanesi olduğunu öne sürmektedirler!
Ama gerçek bu değildir! Tersine bu girişimleriyle Erdoğan iktidarı, Türkiye’nin gücünü imkanlarını emperyalizme karşı mücadelenin yanına değil, emperyalistler arası çelişkilerden yaralanarak “Yağmadan pay kapma” yönünde biçimlendirmiştir. Dolayısıyla Erdoğan ve yönetiminin dış politikası bölgede emperyalistlerin kurtarıcı olarak karşılanması, onların varlığına meşruiyet sağlayan sonuçlar doğurmuştur; doğurmaya da devam etmektedir.
Bu yüzden de gerçek bir antiemperyalist mücadele emperyalizmin bölgedeki girişimlerine karşı çıkarken aynı zamanda emperyalizmin bölgedeki girişimlerine meşruiyet sağlayan ve son tahlilde emperyalizmin iş birlikçiliği olarak ete kemiğe bürünen politikalarına karşı mücadeleyi de zorunlu kılmaktadır. Böyle bir mücadele olamadan emperyalizme karşı mücadelenin de olanaklı olmayacağını hem son yüzyıldaki mücadeleler hem de ülkemizdeki yakın tarihindeki mücadeleler açıkça göstermektedir.
Nitekim bugün ülkemizde iktidarın, “yaptırımlara” ve “yalnızlaşmaya” yol açan yayılmacı dış politikasının yedeğine düşen sermaye partileri muhalefeti, iç politikada da Erdoğan-Bahçeli ittifakının alternatifi olmayı başaramamaktadır.
“Yaptırımlar” ve “yalnızlaşma”dan kurtulmanın yolu “yayılmacı”, “yeni Osmanlıcı” dış politikaya karşı mücadele etmekten geçmektedir!
Bu gerçeği dikkate almadan sadece ABD ve AB’ye atıp tutmak, kolaya kaçmak, emperyalistlerin bölgedeki girişimlerine “meşruiyet” sağlamaya destek vermenin ötesine geçememektedir!
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44
- Ülke ve halkın sorunlarını çözmeyen iktidar yeni suç ve cezalar ihdas ediyor 13 Kasım 2024 04:58
- Sermaye ve emek güçleri arasında sert mücadeleler dönemi! 10 Kasım 2024 04:46
- İktidar kayyımı muhalefeti ezmenin koçbaşına dönüştürüyor 06 Kasım 2024 04:58
- Tek gerçekçi seçenek yığınların siyasete doğrudan müdahale ettiği bir mücadeledir! 03 Kasım 2024 04:47
- İnsanca yaşayacakları bir asgari ücret için işçiler kendi ölçütlerini koymalı! 31 Ekim 2024 07:58
- Sermaye tüm güçlerini emekçilere karşı seferber ederken sendikalar ne yapıyor? 27 Ekim 2024 04:45
- Erdoğan-Bahçeli ittifakı: Büyük iddialar küçük hesaplarla nereye kadar? 24 Ekim 2024 12:49
- Emek mücadelesi için son derece önemli bir dönemin eşiğinde! 21 Ekim 2024 05:04