The Wilds | Kadın kadının nesidir?

Görsel: The Wilds dizisinin afişi
“İnsan insanın kurdudur” sözüne inat, kadın dayanışmasının ortaya çıkardığı “kadın kadının yurdudur” sloganı hayli zamandır mücadele alanlarının vazgeçilmezlerinden. İşte bu sloganın yalnızca mücadele alanlarında değil, ıssız bir adada da geçerli olabileceğini anlatan “The Wilds” (Yaban) üzerine birkaç kelam edelim bu hafta.
Amazon Prime’da yayımlanmaya başlayan on bölümlük dizi, ıssız bir adaya düşen lise çağındaki sekiz genç kadının hayatta kalma mücadelesi özetle. Burada bir uyarı yapmadan geçmeyeyim. “The Wilds” spoiler vermeden anlatması, üzerine söz söylemesi zor yapımlardan. İlk bölümün sonunda gizemin büyük kısmı çözülüyor gerçi ama spoiler hassasiyeti olan okurlar için ne kadar dikkat etsek de, yazının bundan sonrası biraz tat kaçırıcı olabilir.
Bu sekiz kadını ortak kılan bazı özellikleri var. Öncelikle her biri yakın zamanda ağır bir travma geçirmiş. Kimileri birbirini daha önceden tanıyorlar. Görünüşte, aileleri tarafından genç kadınların bir araya geldiği ve kendilerini onardıkları bir yaz kampına gönderilmiş durumdalar. Ancak yolda uçak kazası oluyor ve kendilerini bir anda adada buluyorlar. Kazanın başlama anından adaya gelene kadar olan kısım ise onlar açısından karanlık. Seyirci açısından da öyle ilk başta. Haliyle bu durum hem onların hem de seyircinin kafasında soru işaretleri yaratıyor. Komplo teorileri oluşmaya başlıyor. Özellikle de yakın geçmişte sevgilisinden ayrılan takıntılı Lean’ın kafasında.
Biraz da sekiz kadının özelliklerine değinmekte yarar var. Çünkü temsil içeriyorlar. İki Amerikan yerlisi, bir Müslüman, melez ikizler, okulun sarışın popüler kızı ve iki de travmalı genç kadın. Bu grubun içinde yetenekli bir müzisyen olan ama anne baskısından bunalmış olan da var, geçmişinde cinsel tacize maruz kalmış olan da, dini öğretilerle kafası karma karışık olan da, kusursuz bir bedensel forma kavuşmak için ve başarı için delicesine kendini spora kaptıran da… Anne babası olmadığı için koruyucu ailenin yanında büyümüş olmasının öfkesini taşıyan da, çocuk yaşta hasta babasına bakmak zorunda olduğu için erkenden büyümek zorunda kalan da… Bu seçkide dikkat çekici tercihlerden birisi siyah bir karakterin olmaması. Rachel ve Nora kardeşler siyah anne ve beyaz babadan olma melezler.
En nihayetinde hemen her bölümde geriye dönüşlerle bu genç kadınların geçmiş travmalarını görürken, bir yandan da bununla adada nasıl baş ettiklerini ve üstesinden gelip gelemediklerini izliyoruz. Bu arada beklenilenin aksine, yani o klasik Amerikan lise dizilerindeki gibi insan insanın kurdu olmuyor. Evet, kimi kişisel sürtüşmeler, kavgalar oluyor ama adada kaldıkları süre boyunca dayanışmanın bir yolunu buluyorlar. Birlikte hareket etmenin, farklılıklara rağmen hayatta kalmak için birlikte çaba göstermenin önemini kavramaları uzun sürmüyor. Ki, bir noktada adada bulunmalarının asıl amacının bunu gerçekleştirip gerçekleştiremeyecekleri olduğu hissettiriliyor.
Birbirinden tamamen farklı bu sekiz kadının, zor koşullar altında birbirleriyle rekabet etmek yerine dayanışacağını, hayatta kalmak için ortak bir yaşam alanı yaratmak, birbirlerine destek olmak konusunda erkeklerden çok daha iyi olacağını iddia eden karakterler de çıkıyor karşımıza bir müddet sonra. Binlerce yıldır iktidarda olan ve dünyanın sonunu getiren patriyarkanın bu gücü kadınlara devretmesinin zamanını geldiğini fısıldayan bu karakterin, çok da tekin olmayan bir biçimde tasarlanmış olması ise kafaları karıştırıyor öte yandan. “The Wilds”, dijital platformların en yoğun tüketicisi olan gençlere yönelik yapılmış diziler içinde kendisini ayrıştırmayı başaran yapımlardan. Temel meselesi olmasa da kadın dayanışmasının gücüne de vurgu yapan, çarpıcı trikleriyle hikayenin akışında kırılmalar yaratan ve ilgiyi diri tutmayı başaran bir dizi. İzlerken kafamızda dolaşan acaba bu kadar ergen erkek olanaksızlıklarla dolu bir adaya kapatılsaydı ne olurdu sorusuna “Ona da sıra gelecek” diye cevap vererek bitiyor yapım. Hem bizim merakımızı hem de adadan kurtulan sekiz kadının başına aslında ne geldiği sorusunu havada asılı bırakarak. “İyi” bir amaç için bile olsa, insanları kendi iradeleri dışında kullanmanın doğru olup olmadığı sorusu ise ikinci sezonun gündeminde olacaktır diye düşünmeden edemiyoruz öte yandan…
Evrensel'i Takip Et