Doğanın öğretisi

Görsel: Pixabay
Doğanın yasaları objektiftir. Her şey doğanın içindedir, insaf ve acıma gibi duygulara yer olmadan doğa kendi kuralları ile çalışır. Doğanın tüm kurallarını henüz bilmediğimiz için kendi ukalalığımızı abartırken, olağanüstü dersten hiçbir öğreti almıyoruz. Bu ukalalığımıza karşı doğa merhametlidir. Merhamet acımak demek değil, her şeyi yerli yerine koymak ve ona hakkını vermektir. Doğa kendi kurallarını icra ederken, diyalektik gereği almadığımız derslerden dolayı bizi yerli yerimize oturtur. İşte pandemi olayı ile sergilenen ders, medeniyet adını verdiğimiz olağanüstü cehalet ve ukalalığın gözümüze sokulurcasına sahnelenmesidir.
Marx toplumları aşamalandırır; ona göre son aşama insanların bolluk ve saadet içinde yaşayacakları eşitlikçi, kimsenin kimseye kul olmadığı sosyalist ya da komünist toplum aşamasıdır. Geldiğimiz aşama oldukça bolluk olduğu halde, yerküre ayağımızın altından kaymakta, sosyoekonomik yapı geçmiş dönemlerin eşitsiz toplum yapısı olan feodal yapılanmaya dönüşmektedir. Marx sistem ve onun işleyiş süreçleri üzerinde dururken, ukala yığınlar bencilliğini akılcılık sandı. İşte doğanın dersi burada gündeme geliyor ve merkezle çevrenin farkını gözümüze sokarcasına gösteriyor.
Pandemi tüm ülkelerde insanlara aynı acıyı yaşatıyor, çünkü doğa yansızdır. Kapitalist toplumlar ise çözümde, doğadan utanmadan, bencilliğini iftihar edercesine sergiliyor. İngiltere’de toplum gruplandırılıyor ve aşılama başlıyor, keza ABD’de de gruplara göre aşılama başlıyor vs. Bizler ise çerez kabili miktar için sözleşmenin yapılmış olduğu söylenen aşının gelmesini, kimlere nasıl yapılacağını bilenlerin bilip, bizim bilmediğimiz sonucu beklemeye koyulmuşuz. Gerek küresel çapta, gerek içeride olası aşılanma dağılımında dahi adaletsizliği ve sistemin ne kadar etkinsiz çalıştığını anlamadan, ileri ülkelerdeki uygulamalara gıpta ile yaklaşıyoruz. Gücüm olsa, doğaya sesimi ve niyetimi duyurabilseydim, tek niyazım ömrümün 300-400 yıl uzamasını istemek olurdu. Zira 70-80 yıl içinde gördüklerimiz ve yaşadıklarımız sanki işler böyle gelmiş ve böyle de gidecek gibi algılıyoruz.
Pandeminin oluşumunu da kapitalizme bağlayabilmekle beraber, yanlış tarım ve beslenme vb. konuları bir tarafa bırakıp, aşı olayında dahi, toplumsal cehalet, gericilik ve sömürünün anlaşılamamasının sonucunu göremiyoruz. Çocuklarını aşılamayan gericilerin tüm toplumu nasıl bir tehlikeye attığı ortadadır. Unutmayalım ki, aşılara karşı çıkıldığı 10-15 yıl öncelerinde önemli siyasi kişiler dahi birer (z)âlim kesilerek bu cehalete, belki de iktidarlarını sürdürmek adına destek verdiler. Nasıl bir kör cehalettir ki, 3-5 yıllık saray saltanatına toplumun geleceğini tehlikeye atmada bir beis görülmedi.
Her gün bir Soma faciası yaşanıyorsa, sermayenin sömürü hırsı emekçileri ölüm pahasına çalışmaya zorlarken dahi iktidar koalisyonunun oyu hâlâ gereği düzeyde erimemişe, anketlerde “kararsız” gözükenler hâlâ iktidara güçlü bir mesaj veremiyorsa, ABD’de siyasi hava biraz farklılaştığı için bir zamanlar usulen can düşmanı ilan edilen devletlere büyükelçi atamalarıyla tükürdüğünü yalayan siyasi zihniyet işbaşında ise, doğa kime neyi nasıl anlatsın ki?
Aşı sorunu kişisel ve ülkesel münferit konu olmayıp, küreselleşmenin iftiharla savunulduğu ve “yönetişim” gibi süslü kavramların havada uçuştuğu dönemde yaygın küresel kamusal bir konudur ve uygulamanın buna göre yapılması gerekir. Bizatihi aşı küresel kamusal mal ya da hizmet değildir, ancak küresel kamusal sonuç oluşturabilecek destek hizmettir. Bu nedenle, aşı olayına varsıllık-yoksulluk bağlamında bakılamaz. Zira aşılanamayan kesimler bir süre aşılanan kesimlere zarar veremeyebilir, ancak, topyekün pandemi önlenemedikçe aşının etkisi zamanla kaybolur. Kaldı ki, Dünya Sağlık Örgütü ya da özgürlükçü ve demokrasi aşığı sivil toplum örgütleri birincil korumada da seslerini yükseltmeli ve aşı olayının varsıllıkla ilişkilendirilmemesi konusunda duyarlı olmaları gerekir. Tok aç insanın halini anlamayacağı gibi, aşılanmış insan da aşılanamayıp hastalığa maruz kalan insanın halini anlayamaz. Televizyonlarda İngiltere’de ilk aşının yapıldığı 90 yaş civarındaki kadının mutluluğu ve söyledikleri insanlığın iftiharı değil, yüz karasıdır.
Doğa daha ne yapsın ki; hastalıklarla insanlık yüz yüze kaldığında dahi, doğa bize akıl vermiş olduğu ve biz de doğanın birer parçası olduğumuz halde, doğa gibi merhametli davranamıyoruz. Nedir bizim bu aklımızı çelen; nedir doğanın bu muazzam gücü ve merhameti karşısında bizi bu kadar gaddar yapan? Tabii ki, kapitalizmdir!
Evrensel'i Takip Et