‘Aşı’ meselesi

Kirvem,

Dünyanın yanı sıra, keza ülkemizin de içinde debelenip durduğu bu pandemi nedeniyle başımız fena halde belada, sinirlerimiz hepten laçka!

Derman olur umuduyla dört gözle beklediğimiz aşılara gözlerimizi odaklayıp, bunun heyecanıyla yaşarken, aynı zamanda da şu günlerde yaban ellerdeki kimi firmalar tarafından üretilip nihayet piyasaya yavaş yavaş sürülen bu aşılardan acaba hangisinin daha güvenli, daha ekonomik olduğunu tartışmaya başladık...

Dünya denen bu yerkürede şu veya bu nedenlerle birbirlerinin zayıf noktasını yakalayıp, bunu da kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmaktan yana zerre kadar tereddüt etmeyen bilumum devletler, hiç ummadıkları bir anda bu pandemi ile yüz yüze kalınca, daha da doğrusu amiyane deyimiyle “Ateş bacayı sarınca”, bu kez de bu yangını söndürmek için ister istemez diğerinin kapısına kovalarla su taşıyıp, dolayısıyla bu beladan kurtulmanın yollarını arıyorlar...

Fıtratları mucibinde üç aşağı beş yukarı aynı soyun sopu, aynı yolun yolcusu, keza aynı “ben merkezci” zihniyetin “malul”ü olan insanlık aleminin, tarih boyunca bilinen serencamı malum ama, diğer taraftan da zaman tünelinin girdaplarında döne döne, yuvarlana yuvarlana nihayetinde gele gele şimdilerde de bu pandemi rüzgarının ardından hangi rotayı izleyip, nerelere doğru topyekün sürükleneceği henüz meçhul...

“Her canlı ölümü tadacaktır” hükmünce “öte taraf”ı boylayan bilumum börtü böceklerin yanı sıra, keza kimileri dört dörtlük, kimileri çeyrek porsiyonluk akıllarına rağmen ölüme çare bulamadıkları için Meçhulistan diyarlarına doğru mecburen yelken açan tüm insanların, gökten zembille inen bu “makus talih”lerini tersine dönüştürecek bir güç henüz ufuklarda görünmediğine göre, demek ki, “iki kapılı bu han”da, dün şu, bugün bu nedenlerle sesimiz soluğumuz eninde sonunda kesilirken, aynı zamanda da toprağa düşmüş tohum misali yeni filizlere doğru kapı aralayacağız...

Öyle ya da böyle, günün birinde veya gecenin bir vaktinde bu aleme anadan üryan “Cee!” deyip, ardından da üç günlük, beş satırlık bir ömrün akabinde pılı pırtılarımızı, çul ile çaputlarımızı toplayıp, bu kez de “Çav!” diyerek noktaladığımız bu “uzun ince yol”da, egolarımızı sarıp sarmalayıp bu meret bencilliğimizden kurtulmak, daha da açıkçası buna gem vurmak, belki de insanlık alemi için geçerli en değerli “aşı” mı olur, kim bilir Kirvem!..

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İhyanın aslı

İhyanın aslı

Maraş depremlerinin ardından geçen iki yılda ne yiten on binlerce canın hesabı sorulabildi ne de kalanların bir derdine derman olundu. İki yıl sonra iktidar, ”Asrın İhyası” sloganıyla toplumu aldatmaya çalışıyor. Oysa asıl ihya ihaleler, inşaatlar, rezerv alan ilanları, teşvikler, vergi indirimleriyle, depremi gerekçe eden siyasi baskılarla geldi.

Teslim edilen konut sayısı ihtiyacın 3'te biri.

Deprem bölgesinde 'rezerv alan' kılıfıyla halkın evleri, arsaları gasbedildi.

Deprem işçiye yoksulluk, sermayeye 'fırsat' oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et