20 Aralık 2020 23:45

Beşinci kol ve faşizm!

Recep Tayyip Erdoğan, kürsüde konuşuyor

Recep Tayyip Erdoğan | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP’nin genişletilmiş il başkanları toplantısında CHP’yi ülke savunmasına ve iktidarın dünyada sergilediği güçlü siyasi duruşa karşı “Beşinci kol faaliyetleri içinde olmak”la suçlamıştı. Muhalefeti “Beşinci kol olmak”la suçlayan Erdoğan’ın İspanya’nın faşist diktatörü Franco’nun söylemlerine sığındığını söyleyen CHP’nin Meclis Grup Başkan Vekili Özgür Özel, “Bu diktatör bozuntusuna milletimiz, ilk seçimde sandığı gösterip geldiği gibi gönderecek” yanıtını verdi. Bu kez AKP Sözcüsü Ömer Çelik, cumhurbaşkanına “diktatör” demenin de “beşinci kol faaliyeti” olduğunu söyledi. Ardından da “Erdoğan diktatör olsa sen ona diktatör diyemezsin” yorumları geldi.

Beşinci kol, fiili savaş ya da müdahale ile ele geçirilemeyen bir yeri/devleti, manevi/moral yıkıma uğratıp içten çökertmek üzere yapılan propaganda, casusluk, sabotaj vb. gibi eylemler/faaliyetler için kullanılan bir kavram. Beşinci kol, özellikle İspanya İç Savaşı (1936-1939) sırasında Cumhuriyetçilerin elinde bulunan Madrid’i kuşatan faşist General Franco’nun kenti savunan kitlelerde moral bozukluğu yaratmak ve direnişi çökertmek amacıyla yürüttüğü faaliyetlerle özdeşleşmiştir. 

Erdoğan, “Türkiye’yi Gezi’de sokakları karıştırarak, 17/25 Aralık’ta siyasi esir alarak, PKK ve DEAŞ’la sınırlarımızı kuşatarak, ekonomimizi çökertmeye çalışarak ülkemizi dize getirmek isteyenler şimdi CHP’yi kullanmak istiyor” diyor. Yani nasıl 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra yaratılan kaotik ortamda IŞİD ve diğer cihatçı gruplarla sürdürülen iş birliğinin üstü örtülmek için ‘kokteyl terör’ kavramı türetildiyse şimdi de CHP, Türkiye karşıtı bütün güçlerin ‘koktely partisi’ haline getiriliyor. Böylece CHP üzerinden aslında iktidar karşısındaki bütün muhalif güçler “aynı tertibin uzantıları” olarak gösterilip hedefe konuyor.

Erdoğan’ın ve ‘Cumhur İttifakı’ndaki ortağı Bahçeli’nin bugüne kadar neleri “Türkiye’ye karşı tertipler” olarak gördüklerini/gösterdiklerini kısaca bir hatırlayalım.

İktidarın pandemiye karşı sürdürdüğü “milli mücadele”den başlayalım.

Sağlık Bakanı, hasta sayısı konusunda gerçek rakamları aylarca sakladı. Patronların milyarca liralık vergi borçları silinirken bugün ağır ölümcül sonuçlarını yaşadığımız ekonomik çarkların dönmesi adına işçi-emekçiler sürü bağışıklığına terk edildi. İşsizliği yasaklama adı altında milyonlarca işçi ücretli-ücretsiz izin adı altında işsizliğe ve açlığa mahkum edildi.

Ancak gelin görün ki, bu başarısız ve halk düşmanı politikayı uygulayanlar değil; TTB başta olmak üzere iktidarın pandemiyle mücadele adı altında sürdürdüğü politikayı eleştiren, tam kapanma, halka sosyal destek isteyen, Sağlık Bakanını açık ve şeffaf olmaya çağıran çevreler terör örgütlerinin ve Türkiye’ye karşı tertiplerin uzantıları olmakla suçlanıp hedefe kondular.

Mesela işçilerin kıdem tazminatı, insanca yaşayabilecekleri bir asgari ücretten söz etmek “Ekonomiyi çökertmeye yönelik yıkıcı bir tertip” ama sermayeye yeni teşvikler ve ayrıcalıklar sağlayacak “reform”lardan söz etmek “Milli çıkarları savunmak” oluyor.

Yine tekelci burjuvazinin saldırgan kesimlerinin çıkarları ve yayılmacı emelleri temelinde başka ülkelerde müdahaleler peşinde koşmak, bu müdahaleler için paralı cihatçı çeteleri kullanmak, ülkeyi yeni tehdit ve müdahalelere açık hale getirmek “Milli güvenliği savunmak” olarak propaganda ediliyor. Ama barışçıl bir dış politikayı, cihatçı çetelerin tasfiyesini, laik-demokratik bir politikayı savunmak ise, “Dış güçlerin uzantısı/maşası olma” iddiasıyla hedefe konuyor.

Ülkenin bir başka önemli meselesinde, Kürt sorununda eşit haklar temelinde demokratik-barışçıl çözümünü savunmak “terör destekçiliği” olarak damgalanıyor. Ama 6 milyondan fazla insanın oyunu almış olan Meclis'in 3. büyük partisi HDP’nin kapatılmasını savunmak, Eski Eş Genel Başkanı Demirtaş’a “terörist” demek, yargıya talimat vermek, 151 belediyeye kayyum atamak ve binlerce siyasetçiyi tutuklamanın adı ise “İleri demokrasimizi korumak” oluyor!

Fazla uzatmaya gerek yok. Ülkedeki iktidar, dışarıda yayılmacı emeller ve içeride her türlü demokratik hakkın, kendi politikalarına karşı gelen bütün muhalif güçlerin tasfiyesini amaçlayan baskı politikaları üzerinden faşist bir rejim inşasına yönelmiş durumdadır. Bu nedenle bugün CHP üzerinden bütün muhalif kesimlerin “Beşinci kol faaliyetleri içinde olmak”la, suçlanması, aslında faşist inşanın önünde engel olan güçlere karşı bir “beşinci kol faaliyeti” olarak anlam kazanıyor. Böylece “Milli çıkarların karşısında yer almak, terör örgütlerinin destekçisi, dış güçlerin uzantısı olmak” gibi suçlamalarla bu faşist inşaya karşı olan emek ve demokrasi güçlerinin tasfiyesine meşruiyet alanı yaratılmaya çalışılıyor.

Burada gözden kaçırılmaması gereken bir başka önemli nokta da şudur: Tek adam iktidarının tekelci burjuvazinin saldırgan kesimlerinin çıkarları temelinde inşasına yöneldiği faşist rejim, CHP’nin ortaya koyduğu ve en son Özgür Özel’in de açıklamalarında görüldüğü gibi sadece 2023 seçimlerini işaret eden bir tutumla durdurulamaz. Çünkü emek ve demokrasi güçlerinin faşist rejim inşası temelinde saldırıyla karşı karşıya oldukları her alanda en geniş mücadele birlikteliğine dayanan bir mücadele hattı kurulup bu saldırılar durdurulamazsa, 2023 seçimlerinin faşist rejimin onandığı seçimler haline dönüşmesi/dönüştürülmesi olasılığı hiç de küçük değildir. Çünkü muhalefetin “beşinci kol” olarak suçlanıp hedefe konması, aynı zamanda bu saldırıların yeni bir boyuta taşınmak istendiğinin de işareti olarak görülmelidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa