Yetmez ama evet
Fotoğraf: DHA
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının Anayasa Mahkemesine bütün etik ve hukuki teamülleri hiçe sayarak üye yapılması girişimi muhalif çevrelerde tartışılıyor. Üstelik bu ilk de değil. Daha önce de şu anda ‘FETÖ’cü diye AYM’den atılan ve yargılanan Alpaslan Altan da böyle AYM üyesi yapılmıştı.
Bazı muhalifler bu yapılanları hukuk etiğine, demokrasi ahlakına aykırı buluyorlar. ABD’yi örnek gösteriyorlar. Orada Yüksek Mahkeme üyelerini başkan atasa da son seçim sonuçları örneğinde olduğu gibi başkanın atadığı hakimler bile gerektiğinde başkan aleyhine karar verebilir diyorlar. İktidar yanlıları ise bütün bu gelişmeler karşısında sessiz. O cenah şu 18 senedir, iktidarı sürdürmek için her yol mübah diyor. Muhalefette olduklarında böyle şeyler olduğunda feryat, figan ederlerdi.
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güvencesini iktidarların ya da hukuk kurumlarının iyi niyetine, ahlak ve etik anlayışına emanet edemezsiniz. “Yetmez ama evet”çiler 12 Eylül 2010 referandumunda bunu gözlerden gizlediler. Eski sistemde yargı vesayeti oluşuyor. Yüksek yargı mensuplarını da halkın temsilcileri seçmeli dediler. Eski sistemde yargı mensupları kendi içlerinde bir kast oluşturuyor ve halkın iradesine müdahale ediyor, yeni sistemde halkın seçtikleri yüksek yargı mensuplarını seçecek dediler. Mantıklı gibi geliyor. Ama, halkın seçtikleri AKP-MHP’liler (muhalefet partilerinin çoğu da) demokrat değilse, onların nasıl ve kimleri seçeceği ve yargıyı nasıl kullanacağı meselesini gözlerden sakladılar.
Gerçek demokratik yargı, hakim ve savcıların en ufak birimlerden itibaren halk tarafından seçilmesi ve gerektiğinde halk tarafından geri alınması ve halk jürilerinin yargıda karar verici pozisyona gelmesi ile mümkün olur. Ve bu seçimlerde nitelikli çoğunluk aranır.
12 Eylül referandumu sırasında, yüksek yargı üyelerini (RTÜK üyeleri de benzer şekilde) Cumhurbaşkanı seçmesin, Meclis seçecekse nitelikli oyla (en az yüzde yetmiş oyla) seçsin, iktidar ve muhalefet arasında seçilecek hakimler konusunda bir uzlaşma olsun dedik. “Yetmez ama evet”çiler duymazdan geldi. Şimdi, onların gözlerden gizledikleri yaşanıyor. AYM’ye, HSK’ye, YSK’ye, RTÜK’e iktidar partisi yandaşlarını atıyor ve bu kurumlar (RTÜK hariç ama RTÜK’ün yaptıklarını da biliyoruz) yargıyı yukarıdan aşağıya dizayn ediyor. Yargıtay, Danıştay üyelerini dolaylı olarak iktidar belirliyor. İki senede beş ayrı ağır ceza mahkemesinin başkanı olup kritik davalarda ceza yağdıran hakimleri iktidar belirliyor.
Şimdi muhalifler eski İstanbul başsavcısının AYM’ye üye yapılması ile iktidarın ne avantaj elde edeceği üzerine tartışmalar yapıyor. Erdoğan Cumhurbaşkanlığına üçüncü kez aday olabilir mi, bu konuda AYM mi, YSK mi karar verici kurum olacaktır tartışması yapıyor ama kimse AYM’nin aynı zamanda Yüce Divan olması konusunu konuşmuyor. “Yetmez ama evet”çilerin demokrasi şahikası olarak tarif ettikleri mevcut sistemde, Cumhurbaşkanı ve bakanları, Cumhurbaşkanının seçtiği yargıçlar yargılayacak.
Halk arasında bir söz vardır. Ağır cezada yargılanıyorsan, iyi bir avukat tutmak yerine hakim tut derler. İktidar kendini yargılayacak hakimleri seçiyor.
- Etki ajanlığı 12 Kasım 2024 04:59
- Senaryo belli oldu 05 Kasım 2024 04:52
- Açılım senaryoları 29 Ekim 2024 04:48
- Haklar pazarlık konusu olmaz 22 Ekim 2024 04:13
- Erdoğan'ın dediklerinin meali 15 Ekim 2024 04:37
- Bilinen yalanlar 08 Ekim 2024 04:41
- Barış mücadelesi 01 Ekim 2024 04:48
- Yirmi altı sabıka 29 Eylül 2024 04:34
- İnsancıl hukuk 24 Eylül 2024 04:45
- Narin cinayeti nedeniyle akla gelenler 17 Eylül 2024 04:49
- Omerta 10 Eylül 2024 04:51
- Türkiye'de emekçi sınıfın durumu 03 Eylül 2024 04:50