Tanör’ün “tartışma gergefleri”

Sened-i İttifak’ın tam metni | Görsel: Wikitarih
Tanör Sened-i İttifak’a ilişkin değerlendirmeleri, “tartışma gergefleri” adını verdiği üç başlıkta toplar: Belgeyi doğuran sosyo-politik etkenler, belgenin hukukî niteliği ve belgenin tarihsel anlamı veya katkısı:
Sİ’nin sosyo-politik tanımı:
Birinci başlık altındaki tartışma konusu Sİ’nin hangi güçlerin eseri olduğudur. Kalkış noktası idarî anlamda “merkez ve çevre” (merkez ve taşra) arasındaki güç dengesidir. Tanör üç görüş tespit eder:
1-) Sİ âyânın (taşra güçleri) merkeze dayatıp kabul ettirdikleri bir belgedir (Halil İnalcık, Enver Ziya Karal, Recai Galip Okandan, Sıddık Sami Onar, Mümtaz Soysal, Coşkun Üçok ve Ahmet Mumcu)
2-) Sİ merkezin ya da daha doğrusu merkez adına davranan Alemdar’ın bir buluşu, formülü ve dayatmasıdır (Hüseyin Nail Kubalı, Ezel Kural ve Stanford Shaw)
3-) Sİ esas olarak merkez kaynaklı, fakat çevre güçleriyle anlaşma ve uzlaşmayı simgeleyen bir metindir (Selçuk Özçelik, Tarık Zafer Tunaya, Niyazi Berkes, kısmen Okandan). İkinci yoruma daha yakın olmakla birlikte daha iki zıt yorum arasında bir denge kurmaya çalışır.
Tanör bu üçüncü yaklaşımın gerçeklere daha uygun düştüğünü savunuyor. Ali Yaycıoğlu’nun tezini üçüncü yaklaşıma dahil edebiliriz. Ancak bu sorunsuz bir tasnif olmaz: Yaycıoğlu’nun tarihyazımında Sİ’ye giden yolda taşra güçlerinin merkeze karşı ve merkez eliyle nasıl güç kazandığını vurguladığı için birinci yaklaşımı, Alemdar’ın belgenin hazırlanışındaki rolünü vurguladığı için ikinci yaklaşımı destekleyen bulgular da var. Nitekim Yaycıoğlu bir dönem Osmanlı ve Türkiye tarihyazımına hakim olan merkez-çevre ikileminden kaçınan bir tarihçi. Alemdar gibi bir taşra âyânın sadrazam olduğu bir dönüm noktasında kimi merkez, kimi çevre olarak tanımlamalı? Bu durum merkez-çevre kavramlarının muğlaklığını göstermiyor mu?
Sİ’nin hukukî niteliği:
Tanör’e göre Sİ merkez ve taşra arasındaki “geçici bir mutabakat”, bir “yuvarlak masa”, bir “ortak platform” veya “konsensüs metni” niteliği taşır. Tanör’ün şu tespiti çok çarpıcıdır:
“Benzerlerine çok daha sonraları Türkiye Cumhuriyeti’nde, özellikle 1960 sonrasında rastlanan bu gibi kriz aşıcı mutabakat girişimlerinin ise klasik iki taraflı sözleşme olmaktan farklı özellikler taşıdıkları meydandadır.” [1]
Cumhuriyet tarihinin mutabakat protokolleri anayasa ve siyaset tarihçileri tarafından henüz yeterince sistematik bir şekilde incelenmemiş önemli belgelerdir. Belgelerin hukukî niteliğinin tartışılması verimli bir tartışma alanı açacaktır. Devlet gücünü elinde bulunduran kişilerin imzasını taşıyan, ancak ne meclisten ne herhangi bir resmî kuruldan geçen, ne resmî gazetede yayımlanan bu belgelere neden ihtiyaç duyulmaktadır? Bu mutabakatların siyasî işlevi nedir?
Sİ’nin katkısı:
Son olarak Tanör Sİ’nin Osmanlı ve Türkiye siyasal-anayasal gelişmeleri içindeki tartışmaları ele alır:
1. Hukuçu bakışı: Onar, Kubalı, Yavuz Abadan, Bahri Savcı, Orhan Aldıkaçtı gibi yazarlar Sİ’yi meşrutiyete doğru giden yolda bir uğrak olarak tarif ederler. Merkezî devlet gücü feodal taşra âyânı tarafından sınırlanmıştır. Onar, Sİ’de “ilk amme hukuku kaidesi ve hukuk devletine doğru gidişin” belirtisini görür. Onar’a göre, “Bizde de bu tekamül seyri takip edilse idi, belki hakiki bir ayan meclisi, senata teşekkül eder ve daha sonra bu meclis bir de halk meclisi ile tamamlanmak suretiyle tam bir tarihi tekamül şeklinde parlamenter bir sisteme doğru gidilebilirdi” [2] Aldıkaçtı’ya göre Sİ bir “içtimai mukavele”, yani bir toplum sözleşmesidir.
2. Sosyolojik bakış: Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Soysal ve Server Tanilli gibi sosyolojik analize yönelen yazarlara göre Sİ “çağdışı feodalite” ürünüdür.
3.Hukuk ve sosyolojiyi sentezleyen bakış: İnalcık ve Berkes ise hem hukukî hem sosyolojik değerlendirmeyi göz önünde bulundururlar. Sİ hukuken padişahın mutlak yetkisini kısıtlayan, düzenleyen bir belgedir. Aynı zamanda bu belge taşra âyanının çıkarlarını korur.
Cumhurbaşkanlığı rejiminde güçlendirilmiş parlamenter sistem talebine odaklanmış “ana akım” muhalefetin tezleri Sİ etrafında dönen tartışmaları yeniden ele almak için çok uygun bir ortam sağlıyor. Esas mesele merkezî iktidara sınırlar çekebilmek midir? İhtiyacımız yeni bir Magna Carta mıdır?
[1] Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri (1789-1980), İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 1999, s.56.
[2] A.g.y.
Evrensel'i Takip Et