26 Aralık 2020 23:20

Çeviri, telif, meyhane…

Görsel: Yedigün Gazetesi/SALT Araştırma-Feridun Fazıl Tülbentçi Arşivi

PAZAR
Paylaş

Bir zamanların en ünlü kişileri arasında değil miydi Ömer Rıza Doğrul. Öyleydi. Şimdi kalkıp, bu adam kim diye soran olursa, “eski bir tanıdık dersin” ortamlarda, kim bilecek.

Garip olduğu kadar karmaşık ve bir o kadar da sorularla dolu bir kişi kendisi. Ünlü olduğu da doğru. Gazetecilik yaptığı yıllarda özellikle çok ünlü, dış politikaya ilişkin yazıları özellikle dikkat çekiyordu, evet. Aynı dönemin meşhur gazetecileri arasında Hüseyin Şükrü Baban da yok muydu? O Hüseyin Şükrü Bey ki, Kahire’de Fevkalade Komiserliği’ne vekalet ederek Misyon Şefliği yapmışlığı da vardı.

Dönem ünlüler geçidi; ama artık hiçbirinin adını anımsamıyoruz ne yazık…

Ömer Rıza Doğrul kalabalık bir geçmişe sahip. Mason olduğu iddiaları çok ileri götürülecek derecede kendisi hakkında dile getirilmiş. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde, efendim nereden olacak elbette Konya’dan, Demokrat Parti milletvekili seçildi.

Beni asıl endişelendiren tarafı Kahire’de yaşadığı dönemde Sebîlürreşâd’a mektupla yazılar göndermesidir ki, hafızam beni yanıltmıyorsa Sebîlürreşâd da İsmet Paşa’nın çıt çıkmasını istemediği memleket sathında Takrir-i Sükun’dan hemen sonra kapatılan yayın organlarından biridir. Mehmet Akif’in Sebîlürreşâd ile bağları iyi ve kuvvetlidir, evet.

Zaten Ömer Rıza Doğrul da Mehmet Akif’in damadı değil midir? Öyledir. Bir yanıtla yayın tarihimizde ünlü kayınbabaların ünlü damatları arasında yer aldığını kabul edip hakkını teslim etmemiz gerekir ki, damat olmakla birlikte kendine has özellikleri olan bir kişidir.

İstiklal Mahkemesi’ne uğramadığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Türkiye-Mısır ilişkileri üzerine yazdıklarından dolayı tutuklandıysa da topuğu kırdı ve serbest bırakıldı. 1925 yılı Ömer Rıza Doğrul için de iyi geçmemiş olsa gerek.

İslam aleminin yararlanıp baş ucu edineceği çok sayıda işe imza attığı yazılıdır kaynaklarda. Özellikle İslam Ansiklopedisi onun hakkındaki maddede elinden geldiğince “tarafsız”mış gibi davranmakta, hatta yer yer masonluğunu görmezden gelmek için çabalamakta, Kadiyanilik meselesine de şöyle bir dokunup geçmektedir.

İslam Türk Ansiklopedisi’ni çıkarıp bu ansiklopedinin dergisinde yazdığı maddeler bile onun hakkında yeteri kadar bilgi veriyor. Bu tarafıyla ilgilenen pek çok insan vardır elbette ve iyi ettiklerine, araştırıp zamanı güçlü kıldıklarına şüphe yok.

***

Ömer Rıza Doğrul okumayı ve yazmayı sevdiği kadar gece alemlerini ve oturakları da severdi. Milletvekili dokunulmazlığı kaldırılması için meclise sevk edildiğine dair elimizde bir bilgi ve belge yok; bana kalırsa öyle bir mevzu geçmemiştir zaten. Demokrat Parti vekilinin içip içmediğiyle ilgilenmediği gibi, dini vecibelerini yerine getirip getirmediği ile de ilgilenmemiş. Yollar ve köprüler yapmak ve her mahalleye bir milyoner kazandırmak peşinde olmalarının yanı sıra, tek partiden kurtulmanın heyecanı ve hızını da katmak lazım bu meseleye. İşte her neyse. Ömer Rıza zaten Cumhuriyet’te yazıyor o sıralar, kime ne…

Naci Sadullah’tan dinlemiş Mehmed Kemal, benzer bir hikâyeyi bir defa da Elif Naci anlatmış bir mecliste. Bizimki de Gene Aynı Tangolar kitabında meseleyi özetlemiş. Bu kitabı da şiirimizin ve yayıncılığımızın Şirin Baba’sı Güngör Gençay basmış elbette. Yoksa ben nereden bileceğim bu mevzuları, cahiliye dönemi bitimli değil ki…

Cağaloğlu’nun tanınmış yayıncılarından biri Ömer Rıza ile anlaşıp Kur’ân’ı o günün Türkçesine çevirmesini istiyor. Zaten anadili Arapça olan Ömer Rıza da kolları sıyırıp başlıyor çeviriye. Her cüz bittiğinde yayınevine çevirinin o kısmını teslim edip telifini alıyor. O telifle ne yapıyor dersiniz? Meyhaneye gidiyor. Arkadaşlarını toplayıp. Bu böyle sürüp gidiyor bir zaman. Çeviri… Telif… Meyhane…

Günler geçip son cüzü teslim ettiğinde gene bir araya geliyor arkadaşlarıyla, gelmeyenleri arayıp buluyor, gelip masaya konuk olmaları için haber salıyor ve Beyoğlu’nda bir meyhanede son cüzün parasını da yiyip içiyorlar…

Gecenin sonunda da çevirinin bittiğini ve artık dolayısıyla ziyafetinin de bittiğini söylüyor masadakilere Ömer Rıza….

***

Ölmeden önce kayınpederi Mehmet Akif’in yanına gömülmeyi vasiyet etmiş Ömer Rıza…  1952 yılının ihtimal ki Mart soğuğunda toprağa verilmek üzere omuzlarda taşınıp son görev yerine getirildiği sırada, mezarlığın arka tarafından biri koşup geldi ve cemaati uyardı, aman, dedi, Mehmet Akif’in mezarı burası değil, karşı tarafta bir yeri tarif etti…

Cemaat tekrar omuzladı Ömer Rıza’yı ve kayınbabası Mehmet Akif’in mezarını bulup bu defa emin olduktan sonra onu toprağa verdi.

Elif Naci’ de şöyle dedi:

Dün akşam fazla kaçırdı… Ömer Rıza yolu şaşırdı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa