30 Aralık 2020 23:25

Korona yılı ya da 2020-II

Themis heykeli mavi arkaplanla birlikte

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

2020’nin, sonraya, birikmiş ve birikimiyle daha yoğun daha zor ve çetin geçecek sorunlar yumağını aktardığına sanayi ve banka kodamanlarıyla onların siyasal-askeri temsilcileri bile itiraz edemezler. Bu, sanıldığı ve bir kesimin işine de geldiği için öyle gösterilmek istendiği için sadece korona salgını nedeniyle böyle değildir. Zenginlik ve yoksulluğun karşıt kutuplarda daha çok biriktiği; dünya pazarları üzerine rekabet ve kavganın taraflarının askeri, ekonomik, diplomatik, mali ve siyasal tüm olanak ve güçleriyle daha etkin olmak üzere hareket ettikleri dünya koşulları daha gergin ve çatışmalı bir sürece işaret ediyor. Kıssadan hisse söylenirse bu, herkesin, her sınıf ve kesimin hesabını, planını, hazırlığını buna göre yapmasını gerektirmekle kalmıyor, şart koşuyor!

Türkiye ise hem bu sorun ve çelişkilerin katlanarak yaşandığı bir ülkedir, hem de yönetiminin politikaları nedeniyle bölgesinde ve uluslararası alanda gerginlik, çatışma ve savaş etkeni bir güç haline gelmiştir. Devlet yöneticileri, potansiyel ve güç kavramlarıyla “hak” kavramını yan yana kullanarak Suriye, Irak, Libya ve D. Akdeniz’de sürdürdükleri askeri politikayı olağanlaştırmaya; bu ülkelerdeki askeri varlığı-ve kendilerine bağlı idari düzenlemeleri kalıcılaştırmaya çalışıyorlar. Bu politika içeriye militer ve polisiye baskıdaki yoğunlaşma olarak dönüyor. Halk muhalefetini ve emekçilerin her türden örgütlenmesini tümüyle engelleyecek düzenlemeler birbirini izliyor. ‘Tek adam yönetimi’nin faşist diktatörlük biçimiyle tahkimi için yüz milyonlarca lira harcanırken, milyonlarca işçi ve emekçi üç bin lira civarındaki asgari ücrete mahkum bırakılıyor. Siyasal-askeri ve mali oligarklar ve bir parçası oldukları tekelci sermaye ülke pazarını yağmalamakla yetinmeyip başka alanlara açılma operasyonları düzenliyor.

2020’nin son haftalarında yürürlüğe konan düzenlemeler önümüzdeki süreçte yapılacaklara ayna tutuyor. Erdoğan ve kabinesinin zenginleri tekellere kaynak aktarmayı; onların vergi vermekzisin sermayelerini daha fazla çoğaltmalarını “büyük hizmet” olarak gösterirken, Dünya Bankası, 2002 ila 2020 yılları arasındaki 18 yıllık dönemde, bütün dünyada en çok devlet ihalesi alan 10 şirketten 5’inin Türk şirketleri olduğunu açıkladı. Erdoğan yönetiminin izlediği ekonomi politikanın hangi sınıf ve kesimlere hizmet ettiğinin çok çarpıcı göstergesidir.  Bu süre içinde, 7 milyon asgari ücretlinin 8 yıllık toplam ücretinden daha fazlası, yani 203.7 milyar dolar (1.6 trilyon TL) çeşitli ihaleler için bu şirketlere aktarılmış ve bu şirketler için yüzlerce kez vergi indirimi yapılmıştır. Bu iktidar ama diğer yandan enflasyonun ve hayat pahalılığının ortalama olarak yüzde 20-30 civarında arttığı koşullarda, asgari ücreti 2.825 TL olarak saptamakla işçilere karşı sınıf karakterini de ortaya koymuştur. Milyonlarca insan açlık sınırında yaşam savaşı veriyor. Resmi rakamlarla 4 milyon, gerçekte 8 milyon işsizin olduğu koşullarda, toplumu din aracıyla iktidara bağlı kılmayı üstlenmiş kuruma 12 milyar, Saray’da oturana 4 milyarın üzerinde para ayrılmıştır. Bir yanda 3 bin lira-diğer yanda 90 bin liralık maaşlar söz konusudur. Gecekondularda çöküş, Saray(lar)da zevk-ü sefa yaşanıyor. İşsizlik fonunda biriken paralara el konarak kapitalistlere aktarılırken emekçilere bindirilen vergi yükü arttı. Devlet aygıtının tepesinde oturanlar ise, otorite ve yetki alanlarını genişleterek işçi ve emekçilerin, kadınların ve gençliğin örgütlü eyleminin önüne daha büyük barikatlar örmekle, polisiye ve askeri operasyonlara ve öldürülen “terörist sayısı“na övgüyle şovenizme kuvvet aşılayarak konumlarını tahkim etmeye çalışıyorlar. 

Bu tahkim zengin-yoksul uçurumuyla uyum içindedir ve önümüzdeki dönem açısından da güçlü belirtiler içermektedir. John Floyd’un canice katline benzer manzaraların Fransa, Almanya, Türkiye, Hindistan gibi ülkelerde de yaşanıyor olması, tekelci canavarlığın uluslararası tehdit boyutlarını işaret ediyor. Burjuva demokratik hak kırıntıları bile ancak mücadele ile kullanılabilecektir.

Kürtlere karşı içeride ve dışarıda süren çok yönlü operasyonlar ve muhalif kitle örgütlerine yönelik saldırılarla yeni düzenlemeler "reform" söyleminin amaç ve hedeflerini açığa vurmuştur. Yaşananlar emperyalistler ve işbirlikçilerinden halk kitleleri yararına düzenlemeleri kendiliğinden-mücadele olmaksızın- yapmayacaklarını yeterince inandırıcılıkla göstermiştir. Reformcu düzenlemeler bile ancak proletarya ve emekçilerin kitlesel mücadelesiyle mümkündür. Sorunların ağırlığı ve kapsamı, önümüzdeki dönemde emperyalist büyük güçlerin ve burjuva devlet yöneticilerinin daha uzlaşıcı politikalara yönelmesini değil, aksine ilişkilerde sertleşmeyi, baskı ve şiddet yoğunlaşmasında artışı dayatıyor. Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı birçok ülkede faşizm somut bir tehdit durumundadır. Bu da işçi sınıfı başta olmak üzere sömürülen ve ezilen sınıf ve kesimler başta olmak üzere tekelci sermayenin, emperyalist yağma güçlerinin ve faşist barbarlığın hedefindeki güçlerin mücadele birliğini acil bir ihtiyaç haline getiriyor. Bu başarılabildiği oranda ekonomik sosyal ve politik haklar mücadelesinde ileri adımlar atılabilecektir. 2021’de ileri işçi ve emekçiler, devrimci ve sosyalist parti ve örgütler bundandır ki daha kararlı ve cesur olmak; onur ve erdemin, bilgi, deney ve güç birikiminin kuvvetiyle direnişi sürdürmek ve büyütmek zorunda olacaklardır. Emek kavgasıyla yaşam kavgasının dolaysız bütünlüğünün daha açık hale geldiği bir yılın bu son yazısında, tüm mücadele kardeşlerimize sağlıklı ve onurlu yaşam temennisiyle!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa