31 Aralık 2020 23:27

Pandeminin sarstığı dünyada uluslararası ilişkiler nasıl olacak?

Dünya küresine takılmış bir maske ve küreyi tutan eldivenli eller

Fotoğraf: Anna Shvets/Pexels

Paylaş

Bugün yeni yılın ilk günü.

İnsanlık için gerçekten de “karanlık” geçen 2020’nin erken bitmesi, yeni yılın güzel başlaması hepimizin en büyük temennisi. Çünkü, 2020 pek çok açıdan sıradan bir yıl değildi.

2020’de ortaya çıkan ekonomik ve siyasi gelişmeler, batı kapitalizminin temel dayanağı durumundaki ülkeleri epey hırpaladığı ve bundan sonrada da hırpalayamaya devam edeceği anlaşılıyor. Kapitalizmin en militan savunucuları bile bu ülkelerin pandeminin yol açtığı sarsıntılardan kurtulmasının uzun zaman alacağını kabul ediyor. Belki de hiç kurtulamayacak ve “hasta adam” olarak ömürlerini uzatmaya çalışacaklar. Zira dünya ekonomisi İkinci Dünya Savaşı’nı tetikleyen, faşizmin işbaşına gelmesine yol açan 1929 krizinden bu yana ilk kez bu denli büyük ve sert bir resesyon yaşıyor.

Bu yüzyılın ilk 20 yılında dünyanın içinden geçtiği sert krizler göz önüne alındığında önümüzdeki on yılların da bu krizlerin yarattığı ve yaratacağı sarsıntılarla geçeceği bugünden görülebiliyor.

Pandemiye rağmen emperyalist devletler aralarındaki rekabete son verip, birlikte virüse karşı mücadeleye girişmediler. Doğal olan da buydu. Çünkü, emperyalizm koşullarında, en zor dönemde bile kapitalist devletler birbirlerine destek olmaktan çok kuyusunu kazıp, daha aşağıya çekmeye çalışırlar. Sistemin kuralı bu.

Bir yıl içinde olanlara bakıldığında öncesine göre aşağıya çekilenin ABD, yukarıda ya da olduğu yerden fazla düşmemeyi başaranın Çin olduğunu söyleyebiliriz. Son yıllarda pek çok alanda rekabet halinde olan bu iki emperyalistten hangisi içinden geçtiğimiz süreçten avantajlı çıkarsa, gelecekteki pazar paylaşım kavgalarında söz sahibi olacak.

Geride bıraktığımız yıl içinde Donald Trump liderliğindeki ABD, müttefikleriyle gerilim hattı üzerinde kıyasıya rekabeti sürdürmeye devam ederken, Çin müttefiklerini çoğaltarak yakın geleceği etkileyecek iki önemli anlaşmanın altına imza attı.

Bunlardan ilki Asya-Pasifik’te buluna 15 ülke arasında imzalanan ve dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesinin kurulmasının önünü açan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) Anlaşması. Tam sekiz yıl boyunca süren müzakerelerin ardından 15 Kasım’da imzalanan anlaşma, Asya-Pasifik’i ekonomik olarak Çin’in “Lebensraum”u (yaşam alanı) haline getiriyor. Bölgedeki ABD’nin sadık müttefikleri Japonya, Güney Kore ve Avustralya da anlaşmanın altına imza attı. Bu anlaşmayla Çin, ekonomik olarak bölgede ABD’nin nefes almasını zorlaştıracak, pazarın kontrol edilmesinde birkaç adım öne geçecek. Yılın son haftasında, Çin’in en geç 2028’de ABD’yi geçip dünyanın en büyük ekonomisine sahip olacağına dair tahminler boşuna değil.

İkincisi, yeni yıla iki gün kala AB ile Çin arasında üzerinde anlaşmaya varıldığı açıklanan “Yatırımı Koruma Anlaşması”. Yedi yıl boyunca AB ile Çin arasında alt düzeyde süren görüşmelerin başarıyla tamamlandığını AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Çin Devlet Başkanı Şi Jinping açıklandı. Dünkü Süddeutsche Zeitung’da yer alan habere göre, anlaşmanın üç önemli ayağı bulunuyor. Bunlar: Çin pazarının Avrupa firmalarına açılması, adil rekabet koşulları ve çevre-sosyal standartlar. Kısmi “devlet kapitalizmi”nin olduğu Çin’de, yabancı tekellerin yatırımları ve ortaklıkları çoğunlukla sınırlı. Bu nedenle yabancı şirketler Çin’in devlet destekli şirketleriyle rekabet edemiyor. Bu anlaşmayla önümüzdeki dönemde Çin daha fazla Avrupalı yatırımcıya ev sahipliği yapacak ve daha fazla malını Avrupa’ya satacak. AB’nin “Standartların tutturulması ve adil rekabet” adına Çin’in “komünist rejimi”ni işçi hakları için ILO anlaşmalarına uymaya zorladığı da ifade ediliyor. Çin’in Avrupa karşısındaki en güçlü silahı ucuz emek gücü. Bundan kolay vazgeçmeyeceğine göre AB’nin gelecekte çalışma koşullarını rekabet adına Çin standartlarına çekmeyi gündemine alması şaşırtıcı olmayacak.

Anlaşma üye ülke hükümetleri ve Avrupa Parlamentosu tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek. Burada dikkat çeken ayrıntı, üye ülkelerinin parlamentoları devre dışı bırakılıyor. Çin’e tepki nedeniyle AB’nin birçok ülkesinde, anlaşmayı reddetmenin de önüne geçildi. Nihayetinde anlaşma asıl olarak Almanya ve Fransa gibi büyük ülkelerin işine yarayacak, Luxemburg, Malta, Litvanya’nın değil…

Anlaşma ABD’nin Asya-Pasifik’teki etkisini zayıflatacak. Bu nedenle ABD’den AB’ye “Bizimle konuşulmadan ilan edildi” eleştirisi geldi. Her ne kadar AB yetkilileri anlaşmanın ABD’ye karşı yapılmadığını ifade etse de gelecekte ABD-AB ekseninin Çin’e karşı izleyeceği politikalarını etkileyecek. ABD’nin amacı AB’yi yanına alarak cepheden Çin’e karşı harekete geçmekti. Anlaşma bu nedenle paylaşım mücadelesinde Çin’in elini güçlendiriyor. AB’nin Joe Biden’ın göreve başlamadan anlaşmanın imzalanması için acele etmesi de bunun ifadesi.

Özetle, AB’nin İngiltere ile iki gün önce serbest ticareti öngören Brexit Anlaşması konusunda uzlaşmaya varması da hesaba katıldığında, dünya yeni yıla uluslararası ilişkilerde bazı yeniliklerle girdi. Tarih tekerleğinin pandeminin yarattığı etkilerle hızlandığı bu dönemde olacakları izleyip yazmaya devam edeceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa