02 Ocak 2021 22:58

Suç bulanın, ceza yazarın

Aziz Nesin | Fotoğraf: AA

PAZAR
Paylaş

Okullarda süttozu tüketip Amerika’yı sevmeyi öğrendiğimiz dönemde, hem de o günlerde, Aziz Nesin “Nereye Gidiyoruz?” diye bir yazı kaleme aldı. Amerikan yardımlarının memleketimizin hayrına olmadığını dile getirdi. Zaten uzun bir savaştan çıkmış olan Avrupa ülkelerinin ekonomik durumu pek parlak sayılmazdı ve aynı ekonomik buhranda olan Amerika durduk yere neden bize yardım etsindi ki?

Nihayet Marshall Planı’na giden yolun taşları döşeniyordu; ücra köşelerinde süttozu sevinci yaşanırken, tarım ve hayvancılıkla kalkınmanın eşiğinde siftinen memleket, kızıl tehlikeye karşı yeşil kuşak yardımlarını elbette sevinçle karşılayacaktı. Vatandaşımızın sütündense, Amerika’nın süttozu makbuldü, evet.

Memleket mahkemeleri ihtiyatı elden bırakmaz, ne olur ne olmaz prensibiyle suç oluşmadan da suçluyu bulup cezalandırmak gibi bir görevleri olmuştur öteden beri. Anımsayalım yakın geçmişte Ahmet Şık, yayımlanmamış İmamın Ordusu adını taşıyan kitap dosyası nedeniyle tutuklanmamış mıydı? Yayınevi telaşla kitabı basmayacağını gevelerken, editörü de “ben okudum ya kitapta basmaya değer bir şey yoktu zaten” demişti. Hava kararmıştı, kameralar üstlerine çevriliydi ve bu işten sıyrılmaları gerekiyordu. Neyse… Kitabın bombadan daha tehlikeli olduğu bilgisine o günlerde ulaşmış olduk; ama işte mesele burada başlamıyor. Basılmamış kitaba devletin baskın yapması anlaşılır da yayınevi ve editörün yazara çemkirmesi pek de anlaşılacak gibi değil.

Aziz Nesin, diyorduk… Meseleyi getirip Cemal Süreya’ya bağlayacağım sonunda, nasıl olacağını yazının sonunda hep birlikte göreceğiz ve keşke yalnız bunun için yazabilseydim, diyeceğimiz bir yere evrilecek hikâye.

“Nereye Gidiyoruz?”, diye bir yazı yazdı mı Aziz Nesin? Yazdı. Eee, Sıkıyönetim Mahkemesi seyirci mi kalacak? Hayır!.

Nihayetinde Amerikan yardımlarının Türkiye için bir sömürülme toplamına neden olacağına işaret eden ve bunu kabul etmenin doğruluğunu sorgulayan bir yazıydı. Yazı yoksa da Markopaşa var. Kolay değil süttozundan vazgeçmek.  

Memleket ahvali bu, Aziz Nesinlik olay dediğimiz şey de burada başlıyor. 13 sayıda 24 matbaa değiştirmek zorunda kalan ve Cemil Barlas tarafından TBMM kürsüsünde “kökü dışarıda” olduğu dile getirilen Markopaşa kurucularından biri değil mi Aziz Nesin? 12 Ağustos 1947 gün ve E.56, K.60 sayılı karar ile on ay ağır hapis ve üç ay on gün de Bursa’da “emniyet-i umumiye nezareti” altında bulundurulma cezası verildi. “Emniyet-i umumiye nezareti” ne güzel değil mi, insan kendini güvende hissediyor. Bazı kaynaklar “genel güvenlik gözetimi” diyor buna. Bilmeyenler için İrfan Yalçın’a baş vurmaları gerektiğini önerebiliriz: Uzun Sürmüş Bir Yalnızlığın Tarihçesi. Konuyla birebir alakası olmasa da sürgün edilmek, sürgünde olmak ve sürgünde yaşamak neymiş ya da güvenlik gözetiminin ne olduğu hakkında yeterince kurgu var romanda.

Yine daldan dala atladık… Aziz Nesin bir yazıdan dolayı ceza aldı ama o yılların Basın Kanunu’na göre bir basın suçunun olması için yazılı eseri en az iki kişinin okumuş olması gerekiyor. Tamam, ceza verilmiş ama ortada suç yok. İş başa düşünce devlet yazıyı okuyan iki kişiyi aramaya koyuldu elbette. Savcının aradığı iki kişi, matbaada bulundu. Kim bunlar? Biri mürettip, biri de makinist. Bu mesleklerin şimdiki zamanda karşılığını yazmayacağım. Meraklısı için Enver Gökçe’nin “Mürettip Hasan” diye bir şiirinin olduğunu not düşeyim buraya ama birileri elbette daha iyisini biliyordur…

Mürettiple makinistten iş çıkmadı, ikisi de işe odaklandıklarını, iş aşamasında yapılması gerekeni yaptıklarını ve yazıyı okumadıklarını dile getirdiği için savcı tanık aramaya devam etti…

Olsa olsa yakın arkadaşları okumuştur bu yazıyı diye, savcı bu defa devlet aklını hafife almamamız için bir adım attı ve Paşakapısı Cezaevi’nde “istirahat etmekte olan” Markopaşa tayfasına başvurdu. Sabahattin Ali ile Haluk Yetiş’in tanık ifadeleri alındı. Her iki tanık da yazıyı ham haldeyken okuduklarını, son halini bilmediklerini, yazının taslağından başka bir fikirlerinin olmadığını ifade etti. Bu kadarı yetti mahkemeye elbette.

Ortada yazı var ama basılmamış, tanık var ama yazılanı okumamış, buna rağmen ceza verdi mahkeme… Hem de 1924 Anayasası’nın 77. Maddesi’nde şu hüküm varken: “Matbuat (…) neşredilmeden evvel teftiş ve muayeneye tabi değildir.”

***

Resmi tarihe göre batı ülkeleri ve Amerika bize her zaman destek oldu, yanımızda yer aldı ve kötü günlerimizde bizimle gözyaşı döktü. Ama bizim memleketin muhalifleri ve “kökü dışarıda” yazar ve şairleri buna kıymet vermek yerine, kadir kıymet bilmez bir tavır içinde oldu. Bu düşünce suç olmasa da ceza haktır!

Süttozunu memleketteki karşılığını “Afyon Garı’ndaki” şiirinde, bakın nasıl yansıtmış Cemal Süreya: Bu şiiri okurken Soma’daki maden ocağı faciasından sağ kurtulan işçinin ambulansa alınırken söyledikleri geliyor mu sizin de aklınıza?

Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani, / Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;/ Varto depremini düşün, yardım olarak Batı'dan / Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sutyeni.

Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti, / Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sutyeni, / Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın; / Tanrım, gerçekten çocukluk günlerinizde mi?..

Eşiklere oturmuş bir dolu insan/ Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Kaynak:
Çetin Yetkin, Siyasal İktidar Sanata Karşı
Mehmet Saydur, Markopaşa Gerçeği
Cemal Süreya, Sevda Sözleri

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa