03 Ocak 2021 23:50

Bir burjuva masalı: ‘Sosyal kapitalizm’

Almanya Stuttgart'ta mülteci haklarının korunması için yapılan eylemde 'Kapitalizm: Kriz sistemi' yazılı pankart ve arkasında duranlar

"Kapitalizm: Kriz sistemi" | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Sovyet cumhuriyetleri dağılırken “Elveda proletarya” şarkısını söyleyenler, bugün “Elveda liberalizm” demeye başladılar. Refah toplumu olarak pazarlanan ve binyılın kapısını açacağı söylenen “neoliberalizm”, çok değil henüz 30 yaşında ömrünün sonuna geldi! Peki neden böyle oldu?

Çünkü bugün en zengin 2 bin 153 kişinin serveti dünya nüfusunun toplam servetinin yüzde 60’ını aşmış durumda. Kapitalist sistemin ürettiği ekonomik krizlerin yükü işçi ve emekçilerin sırtına yıkıldı. Yoksullaşma derinleşti. Ülkeler ve kıtalar arası göç rekorlar kırıyor. Pandemi ile görüldü ki; parlatılan düzen ne insan sağlığına ne de açlığa çözüm olabildi. Tersine, virüs fırsatçılığı baş tacı yapıldı. İşçiler fabrikalarda ölüme gönderilirken; sağlık alanı ve aşı kapitalist şirketleri ihya etmenin aracı haline getirildi.

Gelir dağılımındaki uçurum kitlelerde öfkeyi büyüttü. Sistem sorgulanmaya başlandı. İş, ekmek, sağlık, adalet ve özgürlük talepleriyle halklar sokaklara çıkıyor. ABD’den Hindistan’a uzanan yığınsal gösteriler henüz buz dağının görünen yüzü. Dipte kabaran öfke, kapitalizme çalışan birçok analistin de ortak yorumu.

Liberal söylemlerin çöküşünü gören ve buna karşı otoriteleşme eğilimlerine işaret eden pek çok muhalif aydın, gazeteci ve düşünür ise geleceği bir “kaos ve belirsizlik” çağı olarak adlandırıyor. Türkiye’de de durum farklı değil. Oysa tarihte işçi-halk devrimlerinin tecrübesine sahip olan emperyalizm, daha gerçekçi bir öngörüye sahip! O, kriz ve pandemi kıskacında kıvranan emekçi sınıfların ayak seslerini duyuyor ve “felaket” başa gelmeden rüzgarın yönünü değiştirmek istiyor.

Kapitalizmin yeni söylem ve strateji arayışı pandemi ile başlamadı. Ama pandemi bu yönelimi hızlandırdı. Hatırlarsak, 2020’nin ocak ayında Davos toplantılarının 50’nci yıl manifestosu yazıldı. Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu ve İcra Kurulu Başkanı Prof. Klaus Schwab, “hissedar kapitalizmi” yerine “paydaş kapitalizmi”ni müjdeliyordu. Buna göre neoliberalizm dönemi kapanıyor, “devlet kapitalizmi” ya da “sosyal kapitalizm” çağı açılıyordu! Oysa bu yeni yönelim, küresel yağma ve sömürünün, kamu ortaklığıyla ve kamu şemsiyesi adı altında “sürdürülebilir” hale getirilmesinden başka bir şey değildi. Mr. Schwap, daha sonra Project Syndicate adlı internet sitesinde aynen şöyle yazacaktı: “COVID krizi hükümetlerin, işletmelerin ya da sivil toplum gruplarının sistemik küresel zorluklarla tek başlarına başa çıkamayacaklarını gösterdi. Bu alanları ayrı tutan siloları yıkmalı ve kamu-özel sektör iş birliği için kurumsal platformlar oluşturmaya başlamalıyız.”

Schwap’ın “The Great Reset” yani “Büyük Sıfırlama” dediği bu yeni strateji, uluslararası finans baronlarından Nat Rothschild eliyle “küresel sosyalizme” kadar vardırıldı! Sistem içi sosyalizasyon dönüşüm, olası devrimci hareketlerin önü erkenden alınsın ve pusula sosyalizmi göstermesin diye bugün “küresel sosyalizm” olarak pazarlanıyor. Elbette Rothschildlerin “sosyalizmi”nde, dünyadaki en zengin 2 bin kişinin servetine dokunmak mevzubahis bile değil.

Yaklaşık 50 ile 80 milyon insanın ölümüne neden olan 1918-19 İspanyol gribi yaşandığında, Rusya’da 1917 Sovyet işçi devrimi başarıyla tamamlanmıştı. Alman işçi devrimi ise hunharca boğulmuştu. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sona ererken ve pandemi sönümlenirken; burjuva aydınlar peşlerine romantikleri de takarak gönenç yıllarına (19’uncu yüzyılın son çeyreğine) dönüş masalları okuyorlardı. Oysa 1920’lerden itibaren (pandemiden hemen sonra) örgütlenen yeni düzenin adı faşizmdi! O günkü tekeller, bugün dile getirdikleri “küresel sosyalizm” söylemine benzer “nasyonal sosyalizm” teorisini ortaya atmışlardı. Dönemin romantik aydınları, bu kez Hitlerlerin, Musollinilerin yenilmezliğine inanarak “kaos” teorileri eşliğinde savrulup gittiler. Oysa İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda faşizm yenilecek, Avrupa’da halk demokrasili ülkeler kurulacaktı.

Yazımıza Davos’un 50’nci yıl manifestosu ile başladık. Marx ve Engels’in 1848’de birlikte kaleme aldıkları Komünist Manifesto ile bitirelim: “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor, -komünizm hayaleti. Avrupa’nın tüm eski güçleri bu hayalete karşı kutsal bir sürgün avı için ittifak halindeler...” Bugün Schwap, Rothschild ve hempalarının yazdıklarına bakınca, korkulan hayaletin Avrupa’nın da ötesinde bütün yerküre üzerinde dolaştığı görülüyor. Marx ve Engels’in “Burjuvazi her şeyden önce kendi mezar kazıcılarını üretiyor”, “Bütün ülkelerin proleterleri birleşin” çağrısı ise bugünün kaos teorisyenlerinden farklı olarak, işçi sınıfının değiştirici gücüne işaret etmeye devam ediyor.

“2020 gitsin de nasıl giderse gitsin” diyerek ah çekenlerin, onun içinde mayalanan diyalektik gelişimi bir de bu gözle okumalarında; 2021 ve sonrasını bir de bu eksende tartışmalarında fayda var.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa