04 Ocak 2021 23:56

Akademide tepkiler pandemiye karşın, yolunu açacak doğrultuda gelişiyor

Boğaziçi Üniversite öğrencilerinin

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Paylaş

19 yıldır, AKP iktidarının boğazını sıktığı üniversiteler kaynıyor.

Hoşnutsuzluk bu sefer yeni rektör atamalarında ortaya çıktı.

Boğaziçi Üniversitesine, “kurum dışından”, AKP’de teşkilatta çalışmış ve 2015 seçiminde de milletvekili adayı olmuş Prof. Dr. Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasına önce, Boğaziçi Üniversitesi öğrenceleri, sonra da ODTÜ, İTÜ, İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, olmak üzere çeşitli üniversitelerden öğrenciler, “Kayyum rektör istemiyoruz” diyerek tepkilerini gösterdiler.

Önceki gün sabah saatlerinde ise Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri “Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz” içerikli bir bildiri ile tepkilerini çok açık biçimde ifade ettiler.

“12 Eylül 1980 darbesinden sonra ilk kez üniversiteye kurum dışından bir rektör atandığını” belirten öğretim üyeleri; “1 Ocak 2021 gece yarısı, 1980’lerin askerî vesayet rejiminden sonra ilk kez üniversitemize kurum dışından bir rektör atanmıştır. Bu durum 2016’dan bu yana ağırlaşarak süren antidemokratik uygulamaların bir devamıdır. Üniversitemizin akademik özerkliğini, bilimsel özgürlüğünü ve demokratik değerlerini açıkça ihlal eden bu uygulamayı kabul etmiyoruz. Üniversite senatomuzun 2012 yılında kabul ettiği ilkelerden vazgeçmiyoruz” diyen BÜ öğretim üyeleri BÜ Senatosunun 2012 yılında belirlediği “özerk ve demokratik üniversite”yi savunan ilkeleri maddeler halinde sıralıyorlar.

AKP AKADEMİYİ DAHA ÇOK BASKI ALTINA ALMADA ISRARLI

AKP’nin üniversitelere, parti teşkilatından, hatta milletvekilliği yapmış kişilerden rektör ataması yeni değil.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık’ın CHP MYK’ye sunduğu çalışmasına göre; bugüne kadar Erdoğan yönetimi, AKP teşkilatı içinde çalışmış, 7’si milletvekilliği yapmış, 12 kişiyi çeşitli üniversitelere rektör olarak atamıştır!

Bugün olan ise, bütün baskılara karşın özerkliğini az çok korumuş, demokratik normları işletme konusunda direnmiş, akademik saygınlığını korumayı başarmış, aydın-demokrat kamuoyunda itibar sahibi... BÜ gibi bir üniversiteye, AKP’nin bir kadrosu olma ötesinde bir özelliği olmayan (Hakkında intihalcilik suçlamaları da olan), üstelik de “kurum dışından” bir kişinin rektör olarak atanması bardağı taşıran damla olmuş görünmektedir.

Ancak, sorunun esası elbette ki, BÜ’ye şu ya da bu kişinin atanmasından ibaret değildir. Tersine AKP, iktidara geldiği günden beri, üniversiteyi kendi fikri iktidarının olmazsa olmazı gören bir tutumla, YÖK’ü, rektörlükleri, dekanlıkları iktidarın baskı mekanizmasına dönüştürerek, akademisyen alımında AKP-FETÖ (sonra MHP) referansını birinci kriter yaparak... üniversiteleri iktidarın “arka bahçesi” yapmak için her yolu mübah gören bir yol izlemiştir.

Evet, AKP iktidarı akademiyi çok hırpalamış, laik bilim ve demokratik üniversite mücadelesinin kazanımlarını önemli ölçüde tahrip etmiştir ama kendi istediği sonuçları almada, üniversiteyi fikri iktidarının dayanağı olarak seferber etmede de tam bir başarısızlığa uğramıştır!

AKADEMİ İÇERİDEN VE DIŞARIDAN SALDIRI ALTINDA!

Nitekim Erdoğan, İbni Haldun Üniversitesinin 2019 akademik yıl açılışında yaptığı konuşmasında bunu; “18 yılda, eğitim-öğretimde-kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum... İşte bunun için de fikri iktidarımızı hâlâ tesis edemediğimiz kanaatindeyim...” diyerek itiraf etmişti.

Ancak Erdoğan’ın tek adam yönetimi, bu 18 yıllık fikri fiyaskoyu; Orta Çağ değerleri üstüne oturtulmuş fikriyatının (dünya görüşünün) üniversitede itibar görmemesini, orayı yeteri kadar baskı altına alamamış olmasına bağlamıştır. Bu yüzden de pandeminin yarattığı ortamı da kullanarak, üniversite üstündeki baskıyı artıracak yöntemleri yoğunlaştırmaya yönelmiştir.

Bugün BÜ’ye 12 Eylül darbesinden beri olmadığı biçimde “kurum dışından” ve “AKP teşkilatı”ndan bir rektör atayarak, girdikleri yoldan ilerlemeye kararlı olduklarını göstermişlerdir.

Üniversitenin yönetim mekanizmalarının partizanlaştırılması ve laik, bilimden yana ve demokratik üniversiteyi savunan akademisyenler üstünde artırılan baskılar, üniversiteyi içeriden çökertmenin, Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Ebubekir Sofuoğlu’nun “Üniversiteler fuhuş yuvası” karalamasına kadar varan üniversiteyi “dışarıdan” kuşatmanın bir devamı olarak görmek gerekir! Bu yüzden Sofuoğlu’nun tarikat ve cemaat çevrelerinden olduğu kadar AKP içinden de gayriresmi destekler bulması bir rastlantı değildir.

HER ŞEYE RAĞMEN TEPKİLER YAYILACAK GİBİ GÖRÜNÜYOR

İktidar, diğer alanlarda olduğu gibi üniversiteye yönelik baskılarda da pandemi koşullarını kullanmaktadır. Öğrencilerin evlerinde olması; akademisyenlerin ve üniversite personelinin asgari düzeyde işlerini sürdürüyor olması gibi nedenler, tepkilerin geleneksel biçimde kitlesel, boykotlar, mitingler vb. biçimde ortaya konmasını engellemektedir.

Ancak, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, dün saat 14.00’te, kitlesel bir basın açıklaması için bütün BÜ öğrencilerine ve emekçilerine, üniversite dayanışmalarına ve demokratik toplum örgütlerine çağrı yaptı.

Bu çağrının diğer üniversiteler tarafından ne kadar yaygınlaştırılacağı, sosyal medya ve pratikte ne kadar sürdürülebileceğini bugünden söylemek zor. Ancak üniversitenin bütün bileşenleri üstündeki baskılar öylesine arttı ki, pandemi koşullarında bile tepkilerin yoğunlaşıp kendisine bir çıkış yolu bulması da beklenmeyen bir gelişme olmaz.

Nitekim başka ülkelerde de pandemi koşullarında tepkilerini kitlesel biçimde ortaya koymaları da böyle “birikimler” sonucu olarak bardağı taşıran damlalardan ortaya çıkmıştır.

Rektör atamalarına karşı tepkinin, BÜ gibi özerk ve demokratik üniversite mücadelesinin önündeki üniversitelerinden birisinin öğretim üyelerinden gelmesi ve öğrenci tepkilerinin Türkiye’nin başlıca üniversitelerinden yükseleceğinin görülmesi bir rastlantı olmasa gerekir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa