07 Ocak 2021 23:41

Metin Göktepe ile zaman-mekan yolculuğu

Metin Göktepe

Metin Göktepe | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Gazetemiz muhabiri, arkadaşımız, can yoldaşımız Metin Göktepe’yi bundan tam 25 yıl önce, bugün aramızdan aldı katiller.

Dile kolay tam 25 yıl. Yani çeyrek asır. Fadime ana için oğulsuz, ablaları ve ağabeyleri için kardeşsiz, biz arkadaşları için dostsuz, yoldaşsız geçen çeyrek asır...

Ve o halen 28 yaşında. Çerçeveleyip yanı başımıza astığımız fotoğraftan gülümseyerek bize bakmaya devam ediyor.

Öldürülmeseydi 53’üne girmiş orta yaştan bir adam olacaktı. Aynı kuşaktanız. Eğer ’68 ve ’78’den sonra bir de ’88 diye bir kuşak varsa, -ki ’87 diyenler var- bu yıllarda üniversitede olup mücadeleye atılan bizler bu kuşaktan sayılırız. 12 Eylül’ün zifiri karanlığında büyümüş, yeniden toparlanmaya başlayan devrimci mücadelenin ilk kıvılcımının çakıldığı üniversitelerden yükselen dalganın birer parçacığıyız. Zira o yıllarda, tıpkı bugün Boğaziçi’de olduğu gibi, üniversite gençliği özerk-demokratik-parasız üniversite talebini her fırsatta düzenlediği forumlarda, yemek boykotlarında, korsan gösterilerde dile getiriyordu. ’87-88 eylemleri 12 Eylül’ün karanlığını yırttı.

Metin ve diğerlerimiz özerk-demokratik üniversite mücadelesi içinde yetiştik.

Bu satırları yazmaya başladığımda, bir an durup 25 yıldır Türkiye’de polis şiddetine karşı basın özgürlüğünün sembolü haline gelen Metin Göktepe’yle tanışma anımız aklıma geldi.

Yıl 1991. Mevsimlerden yaz. Hava sıcak.

Taksim’den ‘Açık Hava’daki etkinliğe katılmak üzere yürürken, enseme yediğim tokatla irkilip geriye döndüğümde, muzip şekilde gülerek “N’haber lan?​” diyen, kısa boylu, esmer yüzlü Metin’le karşılaştım. Bu sahne hep gözümün önünde.

Enseye tokatla “tanışma selamı” veren Metin’i daha önce gördüğümü hatırlamıyordum. Bu yüzden biraz şaşkın ve tedirgindim. Neyse ki; yanımdaki arkadaş tanıyordu kendisini. Üniversitede düzenlenen forumların konuşmacılarından olduğum için pek çok kez dinlemiş. Araya yoldaşlık da girince onun için çoktan yabancı biri değildim. Ayrıca Metin, her fırsatta bütün fakülteleri dolaşır, kantinlerde tanıdıklarıyla saatlerce sohbet etmeyi severdi.

Enseye attığı tokatla tanımadığı birine “merhaba” diyebilen Metin Göktepe, hep böyleydi. Herkesle kısa sürede sıcak ilişki kurabilen, samimi olabilen az insan vardır. Metin de bunlardan biriydi. Gazetecilikte başarılı olmasında da payı büyük. Samimi ilişki kurma yeteneği, haberin olduğu yerde olma isteği/heyecanı ve merak. Üçü iyi bir saha gazetecisi için vazgeçilmez özelikler olarak sayılabilir.

Metin’le gazeteciliğe başlamadan önce İstanbul Üniversitesinde özerk-demokratik-parasız üniversite için verdiğimiz mücadelede sayısız foruma, eyleme, yürüyüşe katıldık. Öğrencileri eylemlere çağırdık, duvarlara dövizler astık, yazılar yazdık.

Bir sahne bugün bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor.

Hukuk Fakültesinin büyük amfisi sabah ilk ders öncesi tıka basa dolu. 500 mü, 1000 mi bilemiyorum, öğrenci içeride. Fen fakültesinden gelen birisi olarak öğretim üyelerinin ders verdiği kürsüye çıkıp, masaya birkaç kez vurduktan sonra parasız-demokratik üniversite içerikli bir konuşma yapmaya başladım.

Konuşma sürerken kısa boylu, tıknaz, kel kafalı, kalın gözlüklü bir öğretim üyesi yanıma gelerek, “Çabuk bitir şu konuşmanı, derse başlayacağım” dedi. Biraz panikledim, ama konuşmaya devam ettim. Bitirince önce öğrencilere, sonra yanımdaki öğretim üyesine teşekkür ederek amfiden ayrıldım.

Arkadan alkışlayan da protesto eden de oldu.

Kapıdan çıkarken Metin kolumdan tuttu ve “Teşekkür ettiğin yanındaki hoca kimdi biliyor musun?​” diye sordu. Tabii ki bilmiyordum.

Ve anlatmaya başladı: “O adam 12 Eylül darbesinin anayasasını yazan Prof. Orhan Aldıkaçtı’ydı.” Sonradan sıkça duyacağım bu ismi ilk kez o gün Metin’den öğrendim. YÖK’e neden karşı çıktığımızı, yasasını yazan baş mimarının yüzüne söylemiş gibi olduk.

Aradan geçen bunca zamandan geriye dönüp, kürsüde yerini kaptığım, zamanını aldığım Orhan Aldıkaçtı’nın sakinliğini hatırlayınca, bugün olanlara bakınca, insan “Adam sabırlıymış” demeden edemiyor. Bugün kaç öğretim üyesi, dekan, rektör beğenmediği öğrenci konuşmasını sonuna kadar dinlemeye tahammül edebiliyor acaba… Hakkını yemeyelim, Aldıkaçtı polisi çağırıp bizi gözaltına da aldırabilirdi.

Bugün saygıyla andığımız Metin Göktepe sadece iyi bir devrimci gazeteci değil, aynı zamanda demokratik-özerk-parasız üniversitenin kararlı savunucusuydu. Gazetecilik yıllarında gençlik mücadelesinden hiç kopmadı. Gençlik haberleri ondan soruluyordu.

***

Zaman acısı fazla, tatlısı az bir halde hızla akıp gidiyor. Ölen, öldürülen devrimcilerinin yerini yenileri dolduruyor. Zaman ve mekan değişse de binyıllardır emekle sermaye, bilimle hurafe, demokrasiyle diktatörlük kavga halinde. Metin bu kavganın onurlu bir neferi olarak fiziksel olarak aramızda değil, ama bizimle yürümeye devam ediyor.

Katledildiğinde ona verdiğimiz sözün onurunu taşıyarak yürümeye devam edeceğiz: “Metinler ölmez, Evrensel susmaz!”

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa