07 Ocak 2021 23:33

Pandeminin ardından

Maskenin altında dolarlar

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Şu an halen uzak görünse de dünya pandeminin etkisini kaybetmesini ve sosyal yaşamın “Normalleşmesini” dört gözle bekliyor. Ancak uzun bir pandemi deneyiminin ardından nasıl bir yaşama kavuşacağımız ayrı bir soru işareti. Kaldığımız yerden devam mı edeceğiz, yoksa pandemi süresince değişen çalışma biçimi ve yaşam pratiklerimizi geleceğe de taşıyacak mıyız? Eski normallere mi döneceğiz, yoksa yeni normallere mi kavuşacağız? 

Bu tartışmaya dair akıl yürütmek için kuşkusuz ilk hareket noktası geçmişte yaşanan pandemilerin sosyal yaşam üzerindeki etkilerine göz atmak olacaktır.  Nicholas Christakis’in geçtiğimiz aylarda yayımlanan “Apollo’nun Oku” başlıklı kitabı böyle bir çabanın ürünü. Christakis yaşananların bizim neslimize son derece alışılmadık ve yabancı gelmesine rağmen pandemilerin insan türüne yabancı olmadığını vurguluyor. Tarihsel olarak pandemi dönemlerinde dindarlığın arttığı, bireylerin daha kanaatkar olduğu, riskten kaçındığı ve tasarrufa yöneldiği gözlemleniyor. Ancak pandeminin ardından bu eğilimler kalıcı olmadığı gibi tam tersi bir yöne evriliyor. İnsanın sosyal bir varlık olduğununu altını çizen yazara göre salgın sonrası bireylerde kaybedilen zamanı telafi etme çabası öne çıkıyor ve sosyal yaşam geçmiş seviyelerin üzerinde bir hıza kavuşuyor.

1918 yılındaki İspanyol nezlesi bu açıdan önemli bir örnek oluşturuyor. Pandeminin sona ermesinin ardından toplumda hedonizm ağırlık kazanırken, dindarlık güç kaybediyor. Bu dönemde artan tüketici talebi “Kükreyen 20’ler” olarak adlandırılan hızlı ekonomik büyüme döneminin de itici gücü olarak ön plana çıkıyor. 

Christakis’in pandemi sonrasına dönük bu iyimser yaklaşımı bugün piyasalar genelinde de önemli ölçüde karşılık buluyor. 1920’li yıllardaki ekonomik patlamaya dönük referanslar varlık fiyatlarının daha gidecek yolu olduğu yönündeki beklentileri besliyor. Öte yandan Fed’in bu dönemde izlediği genişlemeci para politikası ve kredi patlamasının yol verdiği varlık balonunun 1929 krizi ile sonuçlandığını da unutmamakta fayda var elbet.

Ancak kükreyen 20’ler ile bugünün ABD ekonomisi arasında önemli farklar da bulunuyor. En önemlisi, o dönemde ABD ekonomisinde kamu borcunun GSYH’ye oranı yüzde 10’lar dolayındaydı. Bugün ise yüzde 130’ları buluyor. Düşük kamu borcu geçmişte yüksek vergilerin keskin bir şekilde aşağı çekilerek toplam talebin arttırılmasına olanak sağlamıştı. Bugün ise halihazırda düşük tutulan vergilerin aşağı çekilmesi pek mümkün görünmüyor. Dahası 2008 krizi ve pandemi sonrası tarihsel düşük seviyelere çekilen faizler para politikasının etki alanını da geçmişe göre sınırlandırıyor. 

20’lerden farklı olarak merkez bankaları Covid pandemisi sürecinde oldukça aktif bir tutum alarak kredi arzını genişletme yönünde çaba gösterdiler. Bunun sonucunda varlık fiyatları ekonominin genel görünümünden bağımsız bir tırmanış gösterdi. 1920’lerdeki konjonktür dalgasının başında hisse senedi piyasasında fiyat-kazanç oranı yüzde 6’ların altındaydı. Bugün ise 37 seviyesinde. Piyasalarındaki mevcut görünüm varlık fiyatlarının geçmişte olduğu gibi sert bir tırmanış sergilemesini zorlaştırıyor.

Hanehalkı borçları açısından da durum farklı değil. 1920’lerde bireysel ve ticari olmayan borçların GSYH’ye oranı yüzde 55 dolayındaydı. 1932 yılında yaşanan sert ekonomik daralmayla birlikte bu oran yüzde 97’lere kadar tırmanmıştı. 2008 krizinde yüzde 100’lere dayanan bu oran bugün yüzde 85 dolaylarında seyrediyor.

Pandeminin etkisini yitirmesi ve sosyal yaşamın yeniden canlanmasıyla birlikte ekonomide ertelenmiş talebin devreye girdiği bir canlanma dönemi yaşanacağı muhakkak. Ancak mevcut koşullarda bu talep patlamasının, beklentinin altında, kimi sektörlerle sınırlı ve 1920’lerle kıyas kabul etmeyecek şekilde kısa süreli olacağını öngörmek zor değil. Burada hızla artan online alışveriş olanaklarının tüketici talebini desteklemesinin yanı sıra piyasalardaki doygunluk seviyesi de önemli rol oynuyor.  Örneğin 1920’lerde ABD’de konut piyasasında yüzde 25 olan ev sahipliği oranı bugün yüzde 65’lerde.

Tünelin ucunu halen görmekte zorlandığımız bir süreçte pandeminin sonrasına ilişkin tahminler yürütmek belki size çok anlamlı gelmeyebilir. Ancak piyasalar bu beklentilerle hareket ediyor. Önümüzdeki haftalarda gündemden fırsat buldukça bu konuyu tartışmayı sürdüreceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa