07 Ocak 2021 23:52

Burjuvazinin sicilinde bunlar var 

Fotoğraf: DHA

Paylaş

"Kısacası, Türkiye’de iş gücü istihdam edenler (işverenler) “kendiliğinden bir sınıf” olarak elbette vardır. Ama sınıf (“burjuvazi”) bilincinden, kimliğinden yoksun bir kalabalıktır; yığındır, o kadar… Kapitalizm Türkiye’de eşkıyaya teslim olmuş; en ilkel biçimiyle hortlamıştır.” (“Şirket Devlet” ve “Saray Devleti” Sol Portal) Bu tespitler pek çok ekonomistin de hocası olan Prof. Dr Korkut Boratav’a aittir. Boratav “2020 sonunda, Türkiye kamu maliyesi, “Şirket Devlet” veya “Saray Devleti” diyebileceğimiz bir dönüşüme uğradı.” Tespitini yaptıktan sonra A.H. Köse ve O. Oyan’dan konuya ilişkin -özellikle malum beşliye ilişkin- verileri, tespitleri ve politik değerlendirmeleri aktardıktan sonra yukarıdaki sonuca ulaşıyor.

Kuşkusuz günlük ajitasyonda “Saray Devleti” gibi tespitlerin politik teşhiri kolaylaştırıcı bir yönü bulunuyor. Ballı ihalelerden, teşviklerden, vergi indirimi ve aflarından, garantili kârlara vb.’ne kadar uzanan zengin bir veri bolluğunu da bu tespitin arkasına eklemek olanaklı. Ama bütün bunlar Türkiye burjuvazisine ilişkin yukarıda yapılan genel tespiti haklı çıkarıyor mu, yoksa bu resim büyük tablonun sadece bir bölümünü mü gösteriyor, dahası Türkiye burjuvazisi hakkında yanlış bir bilinç mi oluşturuyor? Örneğin şöyle ya da böyle bu iktidar halk tarafından gönderildiğinde ve diyelim ki düzen içi bir ya da birkaç muhalefet partisi yönetime geldiğinde, dahası şu malum beşlinin malları “Devletleştirildiğinde” Türkiye burjuvazisi artık devletle ilişkilerinde bu yollara girmeyecek midir? Cumhuriyet tarihi tam tersine gerçekleri ortaya koymuyor mu? Buraya sonra yeniden döneceğiz ama önce şunları hatırlatmak gerekiyor.

MESS, TİSK, TÜSİAD, MÜSİAD Türkiye burjuvazisinin çeşitli kesimlerinin örgütleridir ve sermayenin çıkarlarını kararlılıkla ve sonuna kadar savunmalarıyla burjuva sınıf bilincine sahip olduklarını yeterince kanıtlamışlardır ve halen de kanıtlamaktadırlar. Son örnek hatırlanacaktır; beşlinin mallarının kamulaştırılacağına ilişkin çıkışa ilk karşı çıkışı yapan TÜSİAD olmuştu. İş birlikçi büyük burjuvazinin diğer kesimleri bu malum beşli kadar ihalelerden, teşviklerden, vergi indirimlerinden vb. yararlanamıyorsa ve bu konularda mızmızlanıyorlarsa da AKP döneminde her birisi olağanüstü büyüdü ve ciroları katlandı. Bununla da kalmadı Koç, Sabancı gibiler daha önce olmadıkları -enerji gibi- alanlara da girdiler. Bankaları da “olağan kârları” dışında döviz faiz sarmalarından fazlaca nasiplerini aldılar ve alıyorlar. Grev yasakları, sendikalaşmanın önlenmesi vb. gibi sınıfsal çıkarlardan azami yararlanmaları da işin bir başka boyutu. Asıl büyüklerin olmadığı bir Türkiye burjuvazisi tablosu resmetmek, onun sınıf çıkarı ile hareket ettiğini görmemek sadece ciddi bir eksiklik değil, aynı zamanda büyük bir hata olacak, işçi ve emekçi halkın uyanıklığını da köreltecektir.

 Şimdi gelelim işin şu boyutuna; Türkiye burjuvazisi daha baştan itibaren burjuva devletin desteği ile palazlanmış ve büyümüştür. Devletle ortak işler yapmak, ihaleler almak, bankalar kurmak -İş Bankası vb. gibi- Türkiye burjuvazisinin olağan işleri olmuştur. Sınıfsal olarak cılızlık ve zayıflık devletin yanaşmalığına varmıştır ve bugünün iş birlikçi büyük sermayesinin en irisi -Koç- böyle palazlanmış ve güçlenmiştir. Ülkede devletle burjuvazi arasındaki ilişkide şöyle bir özgünlük de bulunmaktadır; devleti kuranlar burjuva sınıf bilincine ülkede modern burjuva bir sınıf oluşmadan önce ulaşmışlardır ve sonuçta kimin için çalıştıklarını iyi bilmekte, kendi sınıfsal dayanaklarını da buna göre oluşturmaktadırlar. Yani bugünkü durum ‘Bu kadar da olmaz’ denebilecek sivrilikleri içerse de tarihsel temellere sahiptir. Devletle bu kadar iç içe girmiş bir burjuvazi ciddi bir düşmandır ve onu küçümsememek gerekir. Hem büyük burjuvazinin kendisi, hem de onun kollektif çıkarlarını savunan devlet yeterince sınıf bilincine sahiptir. Eğer Boratav bunların soyağacında zaten devletten nemalanmak, palazlanmak vardır, bugünkü durum bazı aşırılıklar taşıyorsa da bir olağanüstülük, aykırılık taşımıyor deseydi doğru bir tespitte bulunmuş olurdu.

İşin bir başka boyutu da şudur; ekonomik mücadelenin hedefleri ile güncel politik mücadelenin hedefleri ülkenin içinde bulunduğu durum vb. den dolayı her zaman çakışmayabilir ve siyasi demokrasi mücadelesi önem kazanabilir. Böylesi durumlarda demokratik hak ve özgürlükler için mücadelenin talep ve hedefleri büyük burjuvaziyi doğrudan ve direk olarak hedef almayabilir, ya da halkın önünde teşhir olmuş, vicdanında mahkum olmuş şu malum beşli gibi bir kesim hedefler içinde olabilir. Bütün bunların somut gelişmeler ve tespitlerle ilişkili olduğu açıktır. Bugün hak hareketinin bu yönde ilerleme olanağı varken, kolay politik teşhirin cazibesine kapılıp, büyük burjuvazinin kan içiciliğini ve halk düşmanlığını mazur gösterecek tespitler yapmanın haklı bir yanı yoktur. Politik teşhiri sermaye sınıfının aklanmasına götürecek tespitlere kadar vardırmak anlamsızdır ve kimse bu yolla burjuvaziyi de kandıramaz! Bu yolda ilerlenecek olursa varılacak yer reformizm ya da sosyal reformizm olacaktır.

Bitirirken şunları yeniden hatırlatmak gerekir; bugün demokratik hak ve özgürlükler için tutarlı ve kararlı bir mücadele yürütmek gerekiyor ve bu mücadelenin hedeflerini reformist programlar ilan ederek, büyük sermayeyi aklayacak yaklaşımlarla karartmamak gerekiyor. Önemli olan bu mücadeleye işçi ve emekçi kitlelerin bağımsız hareketleri ile girmeleri, kendi özgün taleplerini de belirleyerek bu mücadelenin bel kemiği ve önderi olmayı başarmaları, genel hedeflerini güçlerinin oranıyla belirlemeleri, daha ileriye gitmenin yolunu açabilecek bir perspektife, iktidar olmayı amaçlayan bir bilince sahip olabilmeleridir.         

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa