Yeni insan arayışı–3: Erken dönem Sovyet sporunda tartışmalar

“Mezar Kazıcıları” - 1923 Görsel: El Lizitsky
Geçen hafta Komsomol Başkanı Aleksandr Kosarev’in 1937’deki eleştirilerinden bahsetmiştik. Kosarev sporda gizli bir profesyonellik sisteminin oluştuğundan yakınıyor, popüler sporlara yapılan yatırımın kitlenin aktif olarak spor yapması hedefinin önüne geçmesinden şikayet ediyordu. Şimdi 1935’e gidelim ve aynı Kosarev’in şu çağrısını okuyalım: “Sovyet sporcular sadece ulusal rekorları geliştirmekle yetinmemeli, dünya rekorlarını da kırmalı. Sovyet spor hareketinde 1935, rekorlar yılı olmalı.”
Aslında yüksek performans gerektiren sporlara olan ilgi de rekor kırmanın bu kadar önemsenmesi de 1920’ler itibarıyla kendini “burjuva spor” olarak tanımladığı kamptan ayıran işçi sporları hareketine oldukça uzak temayüller. Hatta işçi sporları hareketinin burjuva spor kampıyla arasındaki farkı açıklarken “rekor saplantısı”nı yeren 1931 Viyana İşçi Olimpiyatları broşüründen daha önce bahsetmiştik.
Broşürün önemli vurgularını yeniden hatırlatalım:
- “Burjuva sporun tek odak noktası bireysel performanstır. Rekorlar, rekorlar, rekorlar… Rekor her şeyin etrafında döndüğü sihirli kelimedir.”
- “Rekor saplantısı ve burjuva sporu tanımlayan kâr amaçlı sömürünün sansasyon, reklam ve adil olmayan işleri beraberinde getirmesi kaçınılmazdır.”
- “Vizyonumuz sadece birkaç profesyonel atletin dünyayı muhteşem başarılarıyla kendine hayran bırakması değildir vizyonumuz milyonların spor sayesinde daha sağlıklı ve güçlü olmasıdır.”
Tabii ki Viyana İşçi Olimpiyatları’nı düzenleyen sosyal demokrat işçi hareketinin o dönemki pozisyonuyla, devrimini yaşatmaya çalışan, bunun için büyük baskı altında olan ve bedeller ödeyen SSCB’nin durumu aynı değil. Başka bir ifadeyle bu denklemde sırtında yumurta küfesini taşıyan taraf SSCB. Rekabeti hem kendi toplumunda hem de uluslararası düzeyde fazlasıyla hisseden SBKP, 1925’ten itibaren spor politikasını ilan etti ve onun getireceği kimi avantajların kısa vadede daha işe yarar olduğunu düşündü. Kosarev’in sadece 2 yılda değişen tonu ise işlerin çok da istendiği gibi gitmediğinin ifadesi. Devam edelim…
Profesyonel sporcularla yarışmayı görev biçtiyseniz, onları ancak elit, yüksek performanslı sporcularla geçebilirsiniz. Elit sporcular da tarlada yetişmez. Sistemli çalışmaya, hayatlarını buna adamaya ihtiyaçları vardır. Yani profesyonel olmalıdırlar. SSCB’de 1925 sonrası bu sistem gizli bir şekilde hayata geçti. En güçlü kurumlar, en yetenekli sporcuları bünyelerine katmak için yarıştı, I. Kharchenko’nun ifadesiyle sporcu başarı kazandıkça metalaştı. Hedef rekorsa, hedef rekabetçi sporların, temaşa sporlarının güçlendirilmesiyse, hedef burjuva sporlarla yarışsa bu normaldi, zorunluydu. Fabrikanın en iyi işçisi olup aynı zamanda ek iş olarak, hobi olarak dünyanın en iyi futbolcusu, en iyi yüz metrecisi olamazsınız.
Bu eğilim zamanla spor kahramanları, milyonların hayran olduğu idoller yarattı; Stahanovist Hareket’in spordaki karşılığı gibi yorumlandı ancak Stahanovistlerin sağladığı genel faydayla kıyaslanamazdı. Rol modelciliğin spor ayağı, sistemli yaklaşımla birleşince çok sayıda elit sporcu yetiştirdi ama hedef bu mu olmalıydı? Tüm bunların ağırlığı kitleden bireye kaydırması kaçınılmazdı. Bir başka deyişle Kosarev ve Kharchenko’nun eleştirileri gidilen yolun doğal sonucuydu.
1 Ocak 1936’da Spartak ve Dinamo Moskova takımlarından oluşturulan karma bir ekibin, Paris’te Racing Club de France’a karşı aldığı 2-1’lik yenilgi, adına öyle denmese de “Daha iyi rekabet için daha profesyonel yaklaşım” fikrini güçlendirdi ve aynı yıl ulusal futbol ligi oluşturuldu. SSCB’nin II. Dünya Savaşı sonrası geçmişte “burjuva” olarak nitelenen olimpik harekete dahil olması, “işçi olimpiyatları” pratiğinin tamamen mazide bırakılmasıyla dünya sporuna müthiş bir “Soğuk Savaş rekabeti” armağan edildi. SSCB genellikle bu rekabetten galip ayrıldı ancak sosyalizmin üstünlüğünü kanıtlamanın yollarından biri bu mu olmalıydı? 1920’lerin başında sporla birlikte aranan “yeni insan” spor sahalarında rekorlar kıran olağanüstü insanı mı, tribündeki yerinden onu hayranlıkla izleyen edilgen insanı mı, yoksa aktif sporu günlük hayatının parçası haline getirmiş, tüm yaratıcı faaliyetlerinde onun sağladığı zindelikten faydalanan sıradan insanı mı imliyordu? Bu sorunun kati cevabıyla sürecin yarattığı netice aynı değildi.
Seri boyunca yararlanılan kaynaklar:
Robert Edelman – Serious Fun: A History of the Spectator Sports in USSR
Susan Grant – Physical Culture and Sport in Soviet Society: Propaganda, acculturation and transformation in the 1920s and 1930s
Gabriel Kuhn – Antifascism, sports, sobriety: Forging a militant working-class culture
Evrensel'i Takip Et