Faşist inşanın bir tezahürü olarak Kobanê iddianamesi
Fotoğraf: HDP
Türkiye’de ‘sivil’ faşist hareket, reaksiyoner (tepkisel) bir hareket olarak ortaya çıkıp gelişmiştir. Avrupa’da faşizmin yükselişle de iç içe geçmiş olarak 1930’lu yıllardan İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın sona ermesine kadarki süreçte asıl olarak “Orta Asya ve Kafkasya’daki Türklerin kurtarılması” ekseninde Alman destekçiliğine dayanan anti-Sovyet, Anti-komünist bir hareket olarak şekillenmiştir. Türkiye’de toplumsal hareketin yükselişe geçmeye başladığı 1960’lardan 12 Eylül 1980 faşist darbesine kadarki süreçte ülke içindeki devrimci-sosyalist hareketlere karşı ırkçılık-milliyetçilikle birlikte İslamcı söylemlere de yaslanan bir hareket olarak konumlanmış/konumlandırılmıştır. Böylesi bir ‘sivil’ faşist hareketi gereksizleştiren 12 Eylül askeri faşist darbesinden sonra MÇP-MHP’nin bir ‘sivil’ hareket olarak yeniden kitle desteği kazanıp yükselişe geçmesinde 90’lı yıllarda Kürt sorununun şiddet politikalarıyla çözümünden kaynaklı “düşük yoğunluklu savaş” belirleyici bir rol oynamıştır. Bu süreçte MHP “vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunan güç” olarak öne çıkmaya ve özellikle asker cenazelerini gösterilere çevirerek kitle desteğini arttırma başlamıştı.
Kürt sorunu her ne kadar 90’lı yıllarda MHP’de cisimleşmiş faşist hareketin reaksiyoner bir hareket olarak yeniden ortaya çıkıp güçlenmesinde rol oynamış olsa da bugün tek adam iktidarında cisimleşmiş faşist ‘cumhur ittifakı’ bakımından bu sorun bir reaksinonun/tepkinin örgütlenmesinin çok daha ötesinde, yeni bir inşanın (faşist bir rejim kurmanın) dayanağı, dayanaklarından biri haline getirilmeye çalışılıyor. Başka bir ifadeyle tek adam iktidarı, Kürt sorununu, kendisiyle kader birliği yapmış ve önemli oranda devlet ihalelerinden de beslenen tekellerin çıkarları ve yayılmacı emelleri temelinde inşa edilmeye çalışılan rejimin harcına dönüştürmeye çalışıyor.
Kürt sorununun iki biçimde bu inşanın dayanağı olarak kullanılmaya çalışılmasından söz edilebilir. Birincisi, her ne kadar Türk burjuvazisinin Kürt coğrafyasındaki egemenliğini paylaşmamak için Kürt sorununu şiddet politikalarıyla çözmek bugüne kadarki iktidarların genel bir yönelimi olsa da tek adam iktidarı bu politikayı yayılmacı emellerin bir dayanağı haline getirmiş ve dahası bu yönde azımsanmayacak adımlar atmış, operasyonlar gerçekleştirmiştir.
İkincisi ise, HDP/DBP/DTK gibi legal Kürt hareketine karşı yapılan baskı, tutuklama ve yasaklar, sadece Kürt siyasetinin değil; genel olarak zaten oldukça sınırlı olan demokratik siyasetin zeminini önemli oranda budayan, ortadan kaldıran bir rol oynamıştır. Dokunulmazlıkların kaldırılmasından milletvekillerinin tutuklanmasına, kayyum atamalarından yargının siyasi mücadelenin bir aracına dönüştürülüp Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanmamasına ve valiliklerce alınan kararlarla her türlü eylem ve gösterinin yasaklanmasına kadar en temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılması yönünde atılan adımlar Kürtlerle sınırlı kalmamış bütün muhalefeti ve her türlü hak eylemini baskı altına alıp yasaklamanın da önünü açmıştır.
Bu uzunca sayılabilecek giriş ve belirlemelerden sonra soralım: Peki, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan ve birkaç gün önce Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen ‘Kobanê İddianamesi’ bu tablonun neresinde yer alıyor?
Bu iddianame gerek hazırlanış ve gerekse bağlandığı politik hedefler bakımından faşist inşanın bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor.
Öncelikle aralarında HDP Eski Eş Başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ ile HDP MYK üyelerinin yer aldığı ve sanıklar için ağırlaştırılmış müebbet ile binlerce yıllık hapis cezasının istendiği bu iddianamenin hazırlanma biçimi bile iktidarın siyasi hesaplarından bağımsız olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Bilindiği gibi 2014’teki Kobanê olayları gerekçe yapılarak eylül ayında gerçekleştirilen Kobanê operasyonu ve ardından hazırlanan iddianame, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sarayda ziyaret etmesinin hemen ardından gerçekleştirilmişti.
Kobanê İddianamesi, HDP’nin IŞİD’in Kobanê kuşatmasına karşı eylem çağrısını “Terör örgütünün talimat bütünlüğü içerisinde organize terör olaylarının başlamasından ve devamından sorumlu olmak” iddiasına dayandırıyor. İddianameye göre, PKK/KCK ve hem de HDP, IŞİD’in Kobanê kuşatmasına karşı eylem çağrısı yaptığına göre; o zaman HDP, PKK/KCK’nin talimatlarını uygulamıştır. Bu iddia, tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu’nu DHKP-C’li ya da Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li rektör atanmasına karşı yapılan eylemleri “terör eylemi” olmakla suçlamasında olduğu gibi, iktidara karşı olan herkesin bir şekilde “teröristlik” ile suçlanabileceği bir mantığa dayanan, dolayısıyla hiçbir hukuki dayanağı olmayan bir iddiadır.
Burada Kobanê iddianamesinin sanıkları arasında gösterilen PYD liderlerinden Salih Müslim’in o dönem Ankara’da iktidar temsilcileri ile görüşmeler gerçekleştirdiğini ve dahası ABD destekli Peşmerge güçlerinin IŞİD’e karşı savaşmak için Kobanê’ye Türkiye üzerinden ve AKP-Erdoğan iktidarının izniyle geçtiğini de not etmek, bu davanın hukuki değil; iktidarın bugünkü siyasi ihtiyaçları/emelleri temelinde açılmış bir dava olduğunu göstermek için yeterlidir.
Elbette AİHM’nin “derhal tahliye edilmesi” yönünde karar verdiği Selahattin Demirtaş’ın sanıkları arasında olduğu bu iddianame, tek adam iktidarının Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemeye, dolayısıyla uluslararası hukukla ilişkilerini askıya almaya yönelik bir adım olarak da anlam kazanmıştır.
Açıktır ki, Bahçeli’nin “kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalı” dediği ve iktidar destekçisi Perinçek’in ‘Vatan Partisi’nin kapatılması için Yargıtay’a başvuruda bulunduğu bir siyasi ortamda hazırlanan Kobanê iddianamesi, HDP’nin kapatılmasına “hukuki dayanak” oluşturmayı amaçlamaktadır. Fakat bu dayanağın oluşturulmasından tek adam iktidarının/Erdoğan’ın bugün bu yönde bir karar alacağı gibi bir sonuç da çıkarılmamalıdır. Aksine ortaklarının çağrısına rağmen bugün için HDP’yi kapatmayarak hem iktidarla işbirliği halindeki Kürt çevrelerine hareket alanı yaratmak ve hem de hazırlığı yapıldığı anlaşılan hazine yardımının kesilmesi üzerinden HDP’ye bir darbe daha vurulması iktidarın işine daha çok gelir. Çünkü bu koşullarda HDP’nin varlığı, Kürt sorununu terör parantezinden çıkarıp demokratik çözümünü savunma çizgisine gelemeyen burjuva muhalefet üzerinde baskı kurmanın ve “terör işbirlikçiliği” üzerinden bu muhalefet güçlerini parçalamanın bir aracı olarak da işlev görmektedir.
Ancak bugün için kapatılmaması, Kobanê davasının HDP üzerinde bir ‘demokles kılıcı’ gibi sallanarak olası bir seçim kararı sürecinde bu kapatma kararının uygulanmayacağı anlamına da gelmemektedir. Bu arada böylesi koşullarda gerçekleşecek bir kapatma kararının bugün için HDP’ye yönelik baskılar karşısında açık tutum almayan burjuva muhalefetin de matematiğini bozma ihtimalinin hiç de düşük olmadığını söylemek gerekiyor. Çünkü böylesi bir yönelim ilk bakışta bütün HDP seçmenlerinin tepki olarak burjuva muhalefet blokuna daha fazla destek/oy vereceği algısına yol açsa da gerçekte bu durumun azımsanmayacak oranda bir HDP/Kürt seçmeninin içe kapanarak (Türkiye siyasetinden kopuşuna) ve sandığa gitmemesi sonucunu doğurması ihtimali göz ardı edilmemelidir.
Sonuç olarak ister yayılmacı emeller, ister baskı politikaları ve ister muhalefetin hesaplarının bozulması olsun, neresinden bakarsanız bakın Kobanê iddianamesi, iktidarın yeni bir rejim inşası hedefine dolaysızca bağlanmış siyasi bir dava durumundandır. Bugün bu gerçeğe gözlerini kapatanların faşist rejim inşasını durdurması olanaklı olmadığına göre, ülkedeki emek ve demokrasi güçlerine düşen bu faşist tahkimatı boşa çıkartabilecek bir demokratik mevzilenmenin yaratılabilmesidir.
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57
- Ortadoğu'daki ateş Türkiye'ye barış getirir mi? 04 Ekim 2024 04:51