12 Ocak 2021

Muhalifler eylem biçimlerini iktidarlara beğendirmek zorunda mı?

Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin üniversitelerine dışarıdan rektör atanmasına karşı düzenlediği protesto eylemleri vesilesiyle Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan “Dünyada ve Türkiye’de her şey değişti, herkes değişti. Bir tek bu köhne zihniyet yerinde sayıyor. Kendileri ileriye gidemediği için ülkeyi geriye götürme gayreti içindeler. Karşımızda, bırakın ülkeye ve millete hizmet konusunda kendilerini geliştirmeyi, eylem biçimlerinde bile yeniliğe gidemeyecek kadar tembel, dar kafalı, idrak yoksunu bir zihniyet var” sözlerini sarf etti. Yirmi bir yıldır eylem biçimleri üzerine araştırmalar yapan, kafa yoran bir bilim insanı olarak bu sözleri duyunca “Eylem biçimi dedi!” diyerek yerimden sıçradığımı itiraf etmeliyim. Zira eylem biçimi ve eylem repertuvarı daha çok konunun uzmanları tarafından kullanılan ve adeta alanın teknik sözcük dağarcığının parçası olan kavramlar. Gündelik dilde toplumsal hareket aktivistlerinin dahi bu kavramları kullandığı nadiren duyulur. O nedenle, bir an “Acaba Erdoğan bilime merak saldı da yazdıklarımı mı okudu, yoksa konferans kayıtlarımdan birini mi dinledi” diye düşünmedim değil.

Yazdıklarımı okuyup okumadığını bilemem tabi ama, Gustave Le Bon’u okumuş olması ihtimali daha fazla.  Zira, “idrak yoksunu” gibi değerlendirmeler yaparak Le Bon’un dilini kullanıyor. Le Bon kitle hareketlerine, özellikle de devrimlere bakarken tiksinti duyuyor ve kalabalıklara karışan herkesi idrak yoksunu vahşiler olarak görüyordu. Cinsiyetçi bir yaklaşımla, kalabalıkları kadınlara benzetiyor ve asla güvenilmeyeceğini söylüyordu.

Kitle hareketlerine bu olumsuz bakış, Türkiye’de iktidarın kendisinden olmayan herkesi terörist ilan etmesine kadar vardı. Artık hepimiz teröristiz. Hepimiz derken, AKP’ye oy vermeyenleri kastediyorum. Artık yüzde elliden de fazlayız. Bazılarımız zaten müzmin teröristtik, ama artık tüm oy vermeyenler, tüm muhalifler eşitlendik. Hepimiz karanlığız, hepimiz müstemlekeyiz, hepimiz dış düşmana hizmet ediyoruz. Kısacası yerli ve milli değiliz, zira yerliliğin ve milliliğin patentini AKP almış. Geçtiğimiz pazartesi günü, Bu Suça Ortak Olmayacağız Bildirisini imzalamış olmamızdan ötürü bu yaftalamalara maruz kalmaya başlamamızın ve teröristliğimizin beşinci yılını geride bıraktık. Bazılarınıza göre bu konuda kıdemliyiz yani. Ama bizden kıdemli olanlar olduğunu da unutmuyoruz elbette.

Peki, Cumhurbaşkanı şahsında iktidar biz fani ve müzmin teröristlerin eylem biçimlerini neden beğenmiyor? Ama elbette asıl soru bu değil, asıl soru “İktidarın muhalefetin eylem biçimlerini beğenmeme hakkı var mı?​” Uzun süredir bu ülkede yediden yetmişe bir cüret sorunu olduğunu düşünüyorum. Burada da o sorunun en somutlaşmış halini görüyoruz. Bir de ülkedeki birçok şey gibi, bu durum da tersine çevrilmiş durumda. Zira, muhalefet iktidarın yönetme biçimini beğenmez, eleştirir, ancak iktidar muhalefete beni eleştirme ve bana karşı çıkma biçimlerini beğenmiyorum diyemez. Eğer derse, ortaya çok absürt bir durum çıkar. Aklıma Gezi’nin duvar yazılarından biri geliyor: “Sıkma demiyorum, hobi olarak yine sık”. “Ben sana muhalefet etme demiyorum, hobi olarak yine et” diyor galiba Cumhurbaşkanı. Hobi olarak işte. Neyimize yetmiyor değil mi? Hobi olarak yapmayanlar teröristti, ama artık hobi olarak yapanlar da terörist. Bakın ana muhalefet partisine, muhalefet etmeyi hobi olarak görüyordu ve sıranın kendisine gelmeyeceğini düşünüyordu, ancak kaçınılmaz sondan o da kurtulamadı.

Muhalefete terörist deme cüretini gösteren her iktidar, artık muhalefetin eylem biçimlerini beğenmeme hakkını da kendinde görür. Mevcut yönetim biçiminin niteliği gereği. İktidar mensupları Gustave Le Bon değil de, Charles Tilly okuyacak olsaydı şayet, siyasal rejimlerle eylem repertuvarı arasında çok yakın bir ilişki olduğunu, rejim demokratikleştikçe eylem biçimlerinin geliştiğini, buna karşılık otoriterleştikçe repertuvarın sınırlı kaldığını ve bunun gibi daha pek çok şeyi iyi bilirdi…

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et