'Koro' meselesi
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/176641.jpg)
Fotoğraf: Mürsel Ç.
Kirvem,
Hayli zamandan beri şu garip, şu biçare, şu bikes halimle; memleketimizin, milletimizin, ali menfaatleri uğruna elimden geldiğince yazıp çizdim, dilimin döndüğünce doğru dürüst yol, yordam gösterip, hatta bu bapta çıra misali yanıp, pervane kesilip dönüp durdum ama, geriye dönüp baktığımda haybeye kürek çektiğimi ne yazık ki geç de olsa anladım!
Aslında boy aynamın karşısındaki halim, ahvalim “Kendisi muhtaç-ı himmet bir dede, nerde kaldı gayriye himmet ede” deyimini tam anlamıyla yansıttığı halde, yine de belki bir gıdım faydam dokunur, belki birilerinin derdine azıcık da olsa derman olur düşüncesiyle, önceleri kağıt-kalemle, divit mürekkeple, daha sonraları daktilo derken, nihayetinde de bilgisayara terfi ettiğim şu günlerde yazıp çizdiklerimin hesabını kendimce çıkarıp, tartıp biçip sonra da bu işin mizanına bakınca, her defasında altını sabit kalemle çizdiğim “benim halkım”, “benim milletim” diyerek bağrıma bastığım bilumum yurttaşlarımızın irili ufaklı, yandan çarklı meselelerini çözmekten yana gece gündüz demeden sarf ettiğim mesailerimin esamesinin okunmadığını görüp üzüldüm...
Benim üzülüp dertleri dert edinmemin ülkemizin sorunlarına zerre kadar faydasının dokunmadığını, dolayısıyla memleket sathında hemen herkesin, yedisinden yetmiş yedisine varıncaya kadar tüm vatandaşlarımın benden umutlarını kestiklerini, üstelik bunca zamandan beri yazıp çizdiklerimin, anlatıp durduklarımın sadece lafügüzaftan ibaret olduğunu, bu hususta ettiğim yeminlerin miadını doldurduğunu, son kullanma tarihlerinin çoktan geçtiğini, hatta bundan böyle ağzımla kuş tutsam, taklacı güvercinleri kıskandıracak kertede taklalar üstüne taklalar atsam, üstelik “adam” kıtlığında kazara da olsa adam yerine konulup, dolaysıyla şimdiye kadar lök gibi kurulup oturduğum bu köşeden, bu maroken koltuktan “en halisane” duygularla karalayıp durduğum satırlarımla, keza her biri neredeyse tren katarlarından farksız paragraflarımla, sonunun nerede bitip noktalanacağı meçhul olan uzun uzadıya cümlelerimle didinip durmama rağmen; yine de kimselerin aşına, suya tirit çorbasına bir tutam tuz olup lezzet katamadığım gibi, ayrıca hemen her konuda, her şeyi, herkesten daha iyi bildiğimi satır aralarında gizliden gizliye “sözde” dillendirip, böylece kendimi fazlasıyla “akıllı”, milleti hepten “enayi” yerine koymayı inatla sürdürmeyi huy edinmekle kalmayıp, dahası da; bu tavrımı inatla sürdürdüğüm için, bu köşemin tez elden boşaltılmasının giderek zaruret haline geldiğini, bu nedenle de bir an önce pılımı pırtımı toparlamam gerektiğini, aksine davranırsam anında yerime bir “kayyum” atanacağını duyunca feleğimi şaşırmadım dersem yalan olur...
Nitekim “kayyum” lafıyla birlikte tüm hayallerim yer ile yeksan oldu, dünyam yıkıldı, tamı tamına çeyrek asırdan beri postumu serdiğim bu köşemden halkımızın rahatı, huzuru için çalışıp çabalayıp, bu uğurda emek harcayıp ter dökmeye odaklanmışken, hiç ummadığım bu kayyum meselesi yüzünden keyfim kaçtı, moralim bozuldu ama, öte taraftan da, “Her şeyde bir hayır vardır” darbımeselinden yola çıktığımda, doğrusunu söylemek gerekirse bu “keyfi” gidişata, bu “yüksek” tepeden inme emirlerle bu saatten sonra karalayacağım her kelimenin, yumurtlayacağım her kelamın yanı sıra, ayrıca tozlu tamburamın kırık tellerine usul usul eşlik eden türkülerimin sansürlenip bir bakıma kuşa dönüştürülmesini kendi paşa gönüllerince dayatıp duranların bu “heves”leri, eninde sonunda kursaklarında kalıncaya kadar aynı inatla yazıp çizmeye, aynı şarkıları koro halinde çalıp çığırmaya berdevam Kirve!
Evrensel'i Takip Et