16 Ocak 2021 22:30

Bir firar hikâyesi: Nâzım Hikmet

Fotoğraf: Bundesarchiv, Bild 183-14809-0004/Sturm, Horst/CC-BY-SA

PAZAR
Paylaş

Kaçış planı komünist ajanlarca yapıldı, hesap edilip hazırlandı ve Nâzım, Rize açıklarında bir Rus motoruyla yurt dışına çıkarıldı. Yok aslında öyle olmadı, İstanbul Boğazı’ndan geçen “Transilvanya” adlı Rumen yolcu gemisiyle kaçtı. Ne münasebet efendim, Rus tankerleri ya da Bulgar gemilerinden birine binerek kaçtı. Bir yanıyla askeri okulda bahriyeli olduğu anımsanmış olacak ki, tayfa kılığına giren şairin Şile açıklarından bir motorla kaçtığı iddia edildi. Rus denizaltılar mı dersiniz, Gemlik kıyıları mı, Bulgar ajanlar mı, Kominform mu? Türkiye’de görev yapan Sovyet diplomatların resmi araçlarını kullanarak kaçtığı bile iddia edildi.

Onca zaman sudan sebepler, uyduruk yargılamalar, gerekçesiz gerekçelerle hapiste tutulan şairin uzun zaman açlık grevi yaptıktan sonra dışarı çıktığı gelmedi kimsenin aklında. Dünyadan ve Türkiye’den nice aydın, yazar, şair, hukuk insanı, akademisyen destek vermişti şair dışarı salınsın diye. Memleketini sevdiği iddia edilen şair fırsatını bulup kaçmıştı işte. Belgeleriyle çürük raporu olduğu halde 48 yaşında Zara’ya askere alınmak istendiği konu bile edilmedi gazetelerde. “Moskof diyarı”na gitmişti nihayet.

29 Haziran 1951 tarihli Zafer’de, Fahriye Abla’nın şairi Ahmet Muhip Dıranas “canı cehenneme” demişti memleketten kaçan Nâzım için.

Cemil Barlas, hükümeti kınıyor, Son Havadis’teki yazısında sürekli gözaltında tutulması gereken şairin kaçışını engellemeyen herkesi sorumlu tutuyor, hükümeti açıklama yapmamakla suçluyordu. “Nazım Hikmet herhangi bir vatandaş değildi. Zabıtanın onun murakabesini eksik etmemesi lazımdı.” diyor.

Son Telgraf gazetesinde Etem İzzet Benice alıyor sazı eline. Hayır o zaman sosyal medyadan destek ya da kınama mesajları yayınlama olanağı bulunmasa da yandaşlıkta yarış hız kesmeden sürüyor elbette. Değilse yakın zamanın bir uydurması değil yandaş basın, havuz medyası falan. “… bu azılı komünistin elini kolunu sallaya sallaya memleketten ayrılmış bulunduğunu öğrenebiliyoruz. Ve ne şekilde kaçtığı hakkında en ufak bir ipucu elde edemiyoruz.” 51 Tevkifatı daha başlamamış. Ekim’de yapılacak operasyonlar için gün sayıyor, istihbarat topluyor devlet.

Burada Nâzım’ın nasıl kaçtığını bir defa daha anlatmaya gerek yok. Refik Erduran‘ın adını saygı ve minnetle analım yeter. Otobiyografi şiirinde ne diyordu, anımsayalım: “951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün.”

Münevver Andaç, kocası Nâzım Hikmet’in 19 Haziran 1951 sabahı, günlerden Salı, askerlik işini çözmek için Ankara’ya gittiğini, kendisinden bir daha haber alamadığını söylemişti. 20 Haziran 1951’de şairin Romanya’da olduğu Bükreş radyosundan öğrenilmişti.

Münevver Hanım’ın bu açıklaması üzerine harekete geçen devlet organları istihbarat toplamak ve şairi ele geçirmek için elbette harekete geçti. Yazışmalar, telefonlar vs. Ankara Valisi Necati İlter, 25 Haziran 1951’de İçişleri Bakanlığı’na yazdığı “Komünist şair Nazım Hikmet’in Ankara’ya gelmediği Hk.”daki yazısında Ulus gazetesinin 21 Haziran nüshası örnek gösterilerek şairin Ankara’da belirtilen adreslerde olmadığı, “Romanya’ya firar ettiği ve Bükreş’te kominform mensupları tarafından tezahüratla karşılandığına dair…” bilgiler verilmektedir.

Gelen bilgi ve belgeleri toplamış olacak ki, Ankara Valiliği bir zaman geçip Ulus gazetesinde haber yayınlandıktan sonra yanıt verebilmiş İçişleri Bakanlığı’na. Asıl ilginç bir belge var ki, her okumada başka bir metin görüyor gibiyim. Tolga Şardan “Komonist Masası”ndaki Nâzım Hikmet adlı kitabında bu belgeleri bir bir sıralamış ve dokümanları bir güzel almış sayfalarına.

Ulus gazetesi haberi yayınladı, Nâzım’ın Romanya’da olduğu anlaşıldı ama Ankara emniyeti bu işten emin olmak istiyor. Komünist masası kıdemli memurlarından Mustafa Tunçel iz sürmesi için gerekli adreslere yönlendirildi. Zaten nereye, kime gideceği, hangi adresleri kontrol edeceği belli değil mi kıdemli polis memurunun. Tolga Şardan kitabının 186. sayfasında bir belge yayınlamış, aynen şöyle diyor; orijinal metindeki gibi aktarıyorum:

“Kominist masası amirliğine

21/6/951 Günü telakki edilen emir üzerine Nazım Hikmet’in Ankarada gelmesi muhtemel  olan şüpheli Oktay Rifat, Melih Vecdet Anday, Abidin Dino, Pertev Nail Boratav, Muvaffak Şeref, Emin Türkelçi, Neriman Hızır, Ve diğer koministlerin evlerinin atrafında yapmış olduğum sıkı kontorol ve gizli yaptığım tahkikattan ve Ali Fuat Cebesoy, Çimonto fabrikası müdürü Şeydanın hanımı Nazım Hikmet’in ablası olması dolayısiyle buralardada gizli yaptığım tahkikat neticesinde Nazım Hikmet’in Ankaraya geldiğine dair hiçbir izine raslanamadığını sayğile arzederim. 22/6/951

Polis memuru Mustafa Tunçel”

Kafayı neye takacağına şaşırıyor insan, Oktay Rifat’ın adı doğru da Melih Cevdet neden yanlış? Bir kere Emin Türk Eliçin o adam, hayır biliyoruz da söylüyoruz…Hey gidi Pertev Naili.. Bu raporu alıp didik didik etmek için can atıyor deli gönül ama neyse… Ali Fuat Cebesoy’a kadar giden bir arama, didikleme faaliyeti ki, devletin hiçbir zaman hiç kimseden emin olmadığının en güzel kanıtı.

Nihayet Nâzım’ın Ankara’da olmadığı kesin olarak kesinleşti de “kominist masası” da rahat bir nefes aldı. Şimdi artık diplomasi düşünsündü, değil mi?

Hamiş: Denizin Üstünde Nâzım Hikmet başlığı altında 9. Haydarpaşa Kitap Günleri’nde Emin Karaca ile bir oturum yapmış ve benzer mevzuları konuşmuştuk. Anısına saygıyla.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa