Pandeminin ortasında boğulan devrim
Käthe Kollwitz'in Karl Liebknecht için yaptığı resim
“Kapitalizmi, yeryüzünü kana bulayan, insanlığa sadece açlık ve umutsuzluğu reva gören, ölüm karşısındaki dehşeti ne kadar yırtıcı ve canavarca olursa olsun kısa bir zaman içinde yok olmaya mahkûm o vahşi yaratığı, dünyanın bir bölgesinde ilk kez yere çalmak bizim payımıza düştüğü için gurur duyuyor ve kendimizi şanslı addediyoruz.”(1)
29 Haziran 1918’de böyle yazıyordu Lenin. Birinci Emperyalist Dünya Savaşı sona ermiş ve kanlı savaşın içinde yeryüzünü ışıtan bir devrim doğmuştu. Bu devrimin adı Ekim Devrimi’ydi. Rusya’da çarlığın zulmüne son veren işçilerle köylüler Sovyet cumhuriyetini kurmuşlardı. Lenin, Almanya başta olmak üzere Avrupa’daki devrimlerin Rusya’daki devrimin yardımına koşacağını not ediyordu.
Çok değil sadece üç ay sonra Almanya’da 1918 Kasım Devrimi patlak verdi. Lenin önderliğindeki Rusya’nın savaştan çekilmesi ve barış politikasını devreye sokmasını fırsat bilen Alman imparatorluğu, ağır mağlubiyetten kurtulmak için son bir hamle yaparak donanmasını Britanya üzerine göndermişti. Fakat donanma erleri kızıl bayrak çekerek bu kararı tanımadılar. İşçi-Asker Konseylerinin birçok kentte yönetime el koymasıyla birlikte Almanya devrim aşamasına geldi.
Rusya’da ayaklanan kitleler “Ekmek, barış, özgürlük” sloganıyla yürürken Almanya’daki halk ayaklanması da benzer talepler ileri sürmekteydi. Zira kapitalist tekellerin çıkarı uğruna yürütülen savaşta milyonlarca işçi ve genç can vermiş, halk açlıkla karşı karşıya kalmıştı.
Emperyalist savaş öylesine acımasız, savaşa kumanda edenler öylesine ahlaksızlardı ki, halkları kırıp geçiren 1918-19 İspanyol gribi bile silahların gömülmesine vesile olmamıştı. Üstelik savaşan erlerin bölükler halindeki hareketi bu ölümcül gribi ülkelerden ülkelere, kıtalardan kıtalara taşımıştı. Pandemide hastalıktan ölen insanların sayısı cephelerde ölen askerlerin sayısından fazlaydı! Ama pazar, toprak ve hakimiyet savaşına tutuşan tekelci burjuvalar için insan sağlığının, yitip giden canların bir önemi yoktu.
Kaldı ki, Amerika’dan Avrupa’ya, Osmanlı topraklarından Hindistan’a uzanan bu ölümcül hastalığı konuşmak bile yasaklanmıştı! Savaşın tarafı devletler ve askeri komuta merkezleri grip hakkında rapor tutulmasını yasaklamışlardı. Basın da bu konuda ağır sansür altındaydı. Dönemin İspanya’sı savaşın dışında kaldığı için, bir tek orada hastalık hakkında haberler yayımlanabiliyordu. 1918-19 gribine “İspanyol gribi” denilmesinin nedeni de işte buydu!
Tekelci burjuvaların ve emperyalist savaşın salgın dinlemediği bir yerde elbette işçiler ve ezilen halklar yerinde sayacak değildi. 1914-18 savaşını ve Rus Ekim Devrimi’nin ardından gelen Alman Kasım Devrimi’ni bir de bu açıdan, pandemi günleriyle birlikte okumakta yarar var.
Başlarda Enternasyonal’in keskin savaş karşıtları arasında yer alan Kautsky, u dönüşü yaparak “ana yurt savunması” mevzisine geçtiğinde Alman sosyal demokratları ve onların etkisindeki sendikalar emekçileri cepheye çağırmakta gecikmediler. Ne var ki cepheye şölenle gönderilenler ya top mermilerinin ya da gözle görülmez grip salgınının dehşeti içinde öleceklerdi.
Alman sosyal demokrat partisi SPD’nin uğursuz rolü Kasım Devrimi’nde yine kendini gösterecekti. Burjuvazi ile yapılan kirli ittifak sonrasında SPD, komünistlerin toplu halde infaz edilmesine onay verecekti. Ocak 1919’da başlayan kıyım, Spartakist hareketin öncüleri Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’un 15 Ocak günü alçakça katledilmesiyle devam edecekti. Pandeminin orta yerinde bir devrim işte böyle boğduruluyordu.
Peki, 1918-19 pandemisi yaşanırken bizde durum neydi?
1914-18 Dünya Savaşına Alman hayranlığıyla ve baş aşağı dalan Osmanlı İmparatorluğu ağır yenilgi almıştı. Sonrası işgal, toprak kaybı, ağır kapitülasyonlar ve nihayet Kuvayı Milliye günleriydi. Nâzım’ın aşağıdaki muazzam dizeleri, İspanyol gribi ile yayılmacı ve iş birlikçi savaş politikalarının ülkeyi ne hale getirdiğinin resmidir:
“Biz ki İstanbul şehriyiz.
Seferberliği görmüşüz:
Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin,
Vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi
Bir de İttihatçılar,
Bir de uzun konçlu Alman çizmesi
914’ten 18’e kadar yedi bitirdi bizi.”(2)
Özetle: Yüzyıl önceki son büyük pandemi, aynı zamanda devrim ve karşı devrimlerin bir mücadele sahasıydı. Yüzyıl sonra bugün, yine bir pandemi sürecinde, sınıf mücadelesi sertleşerek yoluna devam ediyor. Burjuva barbarlık, burjuva ahlaksızlık ve buna karşı emekçi sınıfların isyanı hiç değişmemiş gibi.
1 - Sosyalizm ve Savaş / V. İ. Lenin (Kor Yayınları)
2- Kuvayı Milliye Destanı /Nazım Hikmet (Adam Yayınları)
- Deprem illerinde işçiler ve patronlar 21 Mart 2023 04:52
- Beyaz Toros’lar ve onu üreten işçiler 07 Mart 2023 04:52
- Kapitalist yağma düzeniyle hesaplaşmadan bu enkaz kalkmaz 28 Şubat 2023 04:18
- Domuz damı 21 Şubat 2023 04:39
- ‘Asrın felaketi’ ve acil ihtiyaç listesi 14 Şubat 2023 04:33
- Dipten gelen dalga 31 Ocak 2023 04:40
- Bir mitingden ötesi 17 Ocak 2023 05:06
- İBB’ye kuşatma, siyasete vesayet: Ne yapmalı, ne yapmamalı? 03 Ocak 2023 04:45
- Siyaset ve sendikalar 27 Aralık 2022 04:24
- Denizlerden Erdallara yürüdüğümüz bir yol var bizim 13 Aralık 2022 04:34
- Vizyon ve emekçi ittifakı 06 Aralık 2022 04:31
- Gençlik ve umudu kesilen ülke 29 Kasım 2022 04:28