18 Ocak 2021 00:10

Saldırılar muhalefeti sindirme yöntemlerinden birisi mi?

Selçuk Özdağ ve Orhan Uğuroğlu'nun fotoğrafları.

Selçuk Özdağ (solda) | Fotoğraf: Gelecek Partisi & Orhan Uğuroğlu | Fotoğraf: Twitter

Paylaş

Geçtiğimiz hafta sonunda (cuma günü), 24 saat içinde, KRT TV Programcısı Afşin Hatipoğlu, Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu ve Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ saldırıya uğradı.

24. dönem AKP milletvekili de olan Gelecek Partisi Genel Başkanı Yardımcısı Selçuk Özdağ, Devlet Bahçeli ve Yardımcısı Semih Yalçın’ı kendisine yönelik saldırıdan açıkça sorumlu tutmaktadır.

Özdağ, Twitter hesabından MHP hakkında yaptığı açıklamalar üzerine MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın tarafından; “bir siyaset bukalemunu”, “gevşek”, “dönek”, “hain”, “oportünist”, “revizyonist”, “satılmış” ve “müptezel” gibi sözlerle hedef alınmıştı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Başdanışmanı Yıldıray Çiçek de saldırı günü Türkgün gazetesindeki yazısında, Özdağ’ı; “Serok Ahmet, geleceği olmayan Gelecek isminde bir parti kurdu... ‘Bağımsız Ülkücüler’ adı altında ihaneti meşrulaştırma oluşumu kuran ve sürekli MHP’ye saldıran Selçuk Özdağ, AKP’den Serok Ahmet’in Gelecek Partisine geçti, hâlen de bu özelliğine devam ediyor” diyerek suçlamıştı.

SALDIRILAR NE VAKAYİ ADİYEDEN NE DE RASTLANTI

Bu saldırıların kişiler arasındaki bir anlaşmazlıklardan ortaya çıkan vakayi adiyeden olaylar olmadığı da apaçıktır. Hele de üç saldırının arka arkaya, aynı gün içinde ortaya çıkacak kadar zamansal bir bağlantı içinde olması, saldırganların, bu kişilerin MHP’ye yönelik eleştirileri, bu eleştirilere imkan sağladıkları için cezalandırıldıklarını ifade eden “uyarıları” bu saldırıların tamamen siyasi amaçlı olduğunu göstermektedir.

Nitekim, Özdağ’ın saldırıya uğraması sonrasında gelişmeleri değerlendiren Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, saldırıları “siyasi terör” olarak değerlendirmiş, siyasi iktidarı açıkça suçlamış, saldırganların bulunup cezalandırılmasını istemiştir.

Özdağ ise; kendisine yapılan saldırılardan açıkça MHP’yi, özellikle de Devlet Bahçeli ve Yardımcısı Semih Yalçın’ı sorumlu tutmaktadır.

Medya ve siyasette de Bahçeli’nin 14 Ocak günü gazetecileri hedef gösteren tweetlerinin bu saldırganları motive ettiği tartışılmaktadır.

Elbette böyle bir motivasyonun olması ve saldırıların MHP’ye ve Bahçeli’ye yönelik eleştirilerle bağlantılı görülmesi, bunları MHP’nin organize ettiği saldırılar olduğunun kanıtı olarak gösterilemez. Saldırıların birileri tarafından mı organize edildiği yoksa durumdan görev çıkaran, Semih Yalçın’ın söylediği gibi, “teşkilatın delileri” tarafından mı yapıldığı ancak saldırganların yakalanması ile açıkça görülebilecektir.

Ama bugün ortaya çıkanlar da bu saldırıların rastlantı olmadığını, organize ve siyasi amaçlı olduğunu göstermektedir.

SALDIRILAR KARŞISINDA CUMHUR İTTİFAKINDAN ‘MANİDAR’ TUTUM!

Saldırılar muhalefet çevrelerinden, TGS, RSF, Basın Konseyi tarafından tepkiyle karşılandı. Bu konuda saldırı kınandı, MHP ve Bahçeli’nin tweetleriyle saldırıların arasındaki bağlantı tartışılıyor. Ama Özdağ’ın doğrudan eleştirdiği, medya ve muhalefet tarafından ise özellikle gazetecileri suçlayan ve siyasi ortamı geren tweetleri ile eleştirilen Devlet Bahçeli’den bu önemli gelişmelerle ilgili bir açıklama yapılmış değil. Dahası, ülkedeki her gelişmeden sorumlu bir makamda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ve de ülkede güvenlikten doğrudan baş sorumlu olan İçişleri Başkanı Süleymen Soylu’dan da bu konuda, en azından bu yazı yazıldığı saatlere kadar, bir açıklama, bir tutum belirtilmiş değil.

Bugüne kadar iktidar cenahından yapılan tek açıklama İletişim Başkanı Fahrettin Altun’dan geldi.

Altun’un açıklaması ise; “Orhan Uğuroğlu, Selçuk Özdağ ve Afşin Hatipoğlu’na yapılan saldırıları telin ediyorum. Failler en kısa sürede adalet önüne çıkarılacaktır. Devletimiz, demokrasi ve fikir özgürlüğünün teminatıdır” diyen bir yasak savma belgesi gibidir.

Açıkça görüldüğü gibi, Altun’un açıklaması, tamamen protokol icabı olduğu açıkça belli olan, bu nedenle de “manidar” bir açıklama olarak kaleme alınmış görünmektedir.

Bu önemli gelişmelerle ilgili “manidarlık” İletişim Başkanının açıklaması değildir. Elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bahçeli’nin sessizliği de manidarlığa manidarlık katmaktadır.

MHP Genel Başkanı Yardımcısı Semih Yalçın ise, “Bu hareketin delileri çoktur. Kimsenin sözünü dinlemezler” diyerek, manidarlıklar üstüne tüy dikmiştir!

GAZETECİ VE SİYASETÇİLERE YÖNELİK SALDIRILARDA AMAÇ NE?

Ülkemizde son yıllardaki gelişmeler dikkate alındığında hafta sonu yapılan iki gazeteci ve bir siyasetçiyi hedef alan saldırıların, kendiliğinden olduğunu hiçbir mantık kabul etmez.

Tersine bu saldırılar, somutta Bahçeli ve MHP’yi eleştiren gazeteci ve siyasetçileri hedef alarak, “MHP’ye dokunan yanar” denmek istenen bir tutuma karşılık gelirken, tüm muhalif çevrelere, iktidarı eleştiren kişi ve çevrelere yönelik bir gözdağı girişimi olarak anlam kazanmaktadır.

Bu yüzden bu son saldırıları, 2019 yılı başında, Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’na yönelik linç girişimi ile de başlayan ve yıl içinde Gazeteciler Sabahattin Önkibar, Ahmet Takan, Murat İde ve Yusuf Selim Demirağ’a yönelik saldırıların devamı olarak görmek gerekir.

Nitekim bu konuda siyasi sorumlulardan gelen sessizlik, Orhan Uğuroğlu’na saldıranların yakalanmasına karşın bir gün içinde serbest bırakılması, emniyet ve yargının saldırının arkasındaki gerçek gücü ortaya çıkarmak gibi bir niyetlerinin olmadığını göstermektedir.

Bunun da önümüzdeki günlerde muhalefeti sindirme amaçlı yeni saldırıları teşvik edeceğini söylemek yanlış olmaz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa