Ailemizin ilk "komünist"i

Fotoğraf: Pixabay
Hamit Baydargil’i ailemizin ilk “komünist”i olarak tanımlayabilirim. Gerçekten TKP’ye üye olup olmadığı önemli değil, çünkü kimin “komünist” olup olmadığına kendilerinden önce devlet karar veriyordu.
Şimdi kimin “terörist” olup olmadığına devletin karar vermesi gibi.
Herhalde ailede ikinci “komünist” ben oldum. Devlet açısından önemli olan, olma potansiyelini daha meydana gelmeden yok etmektir.
Genç yaşımda TKP yöneticisi olmakla suçlandım 1971 yılında, Ant ve Partizan dergilerinde yazdığım için. Daha sonra TBKP başkanı olacak olan Nihat Sargın ise aynı davada TKP üyesi olmakla suçlanıyordu! “Nihat Sargın’ın 24 yaşımda iken lideriydim” diye hava atmak mümkün!
Ama devletin yine de koku aldığı söylenebilir. Zira Partizan dergisi yazı kurulu daha sonra gerçekten TKP yönetiminde yer alacaktı. Oysa 1970 yılında sadece, “Yahu bir TKP olması gerek, nerede yahu?” sorusu yeni yeni yükselmeye başlamıştı! Ama devlet ne koku alırmış!
Hamit Baydargil, sistemin tanımlaması ile “şehit” çocuğu idi. “Askeri kırdıran” Enveri Paşanın, Allahuekber dağlarında yaşamını yitirmişti binbaşı olan babasını.
Orada ölürken İstanbul’da Beşiktaş’ta oturan oğlunu ve kızını daha teğmen rütbesini yeni takmış olan genç Teğmen Mehmet Arif Ölçen’e emanet etmişti son nefesini verirken.
Enveri Paşa ise bir Ermeni askerin yardımı ile kaçmayı başarmıştı. Erzurum’a varır varmaz da Osmanlı ordusunda görev alan Ermeni askerleri öven bir açıklama yollamıştı Patriğe.
Ama aylar sonra kendisinin sorumlu olduğu korkunç hezimetten Ermeni halkını sorumlu tutacaktı, Talat Paşa ile birlikte.
Mehmet Arif (Ölçen) teğmen sağ kaldı ama esir düştü, Sibirya’daki kamplardan birine yollandı. Derken 1917 Devrimi patlak verdi. Tam Çek savaş esirlerinin devrim karşıtı başkaldırısı sırasında o da ülkeye geri dönmenin yollarını aramaktaydı.
Devrim mahkemesi tarafından şüpheli olarak tutuklandı, o da savaş esiri olduğu için. Mahkeme başkanı bıraktı Çek olmadığını anladıktan sonra. 1918 baharı Berlin üzeri İstanbul’a dönmeyi başardı.
Kucağında can veren komutanının ailesini buldu. Kızı Refika ile evlendi. Hamit’i askeri okula verdi.
1931 yılında, Nejat Ölçen’in ifadesi ile, “Ordunun modern askeri eğitim almış, Mustafa Kemal’in ilk haberleşme subaylarından biri” olmuştu.
1932 yılında basında bir yerde Sertel çifti ile resmi çıkar.
Ve kendini askeri mahkemede bulur Hamit Teğmen, “genç cumhuriyet çocuğu” Mahkemenin Fevzi Çakmak gibi tutucu başkanına kafa tutar, ters ters cevaplar verir.
O sırada Sertel çifti Türkiye’nin ilk ansiklopedisi olan “Hayat Ansiklopedisi”ni çıkarmaktadır. Ağabeyimin daha sonra benim ilk ansiklopedim olacaktı.
“Ne olmuş saygın Sertel çifti ile yemek yediysem” der.
Paşa hazretleri hemen azline karar verir, “şehit” oğlunu. Ve siyasi şubenin hayat boyu takip olunanlar listesinde yer alır. Öyle ya adam “Mustafa Kemal’in ilk mektepli muhabere zabitlerinden”. Ya tik takla mesaj yollarsa bir yerlere?
Fevzi Çakmak, paranoya düzeyinde kuşkulu bir komutandı. Örneğin ülkenin ilk demir çelik fabrikasını Anadolu içlerine yaptıracaktı, hem ürün hem ham madde ulaşımının maliyeti yüksek olduğu halde. Düşman ele geçirir aman ha! Uzun yıllar Anadolu’ya demir yolu yapımını engelleyecekti. Savaş halinde düşman kullanır diye.
Hasılı, Hamit teğmen 1938 yılının kurbanı olan genç subayları gibi kurban edilir, daha yıllar önce. Bari Serteller yerine, Nâzım Hikmet ile yemek yeseymiş!
Nejat Ölçen’in anlatımı ile, “1932 yılında Zekeriya Sertel ile bir fotoğrafı basında yayımlanmış ve biraz da kendini savunmak yerine Yargıç’a çok sert davrandığı için ordudan tard edilmişti dayım. Zekeriye Sertel, 1932 yılında Hayat Ansiklopedisini yayınlıyor ve kendisi için “komünist” deniliyordu. Dayım da ordunun ilk komünisti olarak suçlanıyordu!”
Mehmet Arif, Teşvikiye’deki evine alır. Siyasi Şube karşı kapıda hazır. Nejat Ölçen’in anlatımı ile, “Ordudan tard edilince dayım bizlerde kalıyordu. Yıl 1933, Nişantaş Caminin tam karşısındaki üç katlı binanın son katına yerleşmiştik. Dayım dışarı çıkamıyor Cami duvarının yanında bekleyen iki kişi dayım nereye giderse arkadan onu izliyorlardı. Pederim durumu fark etti silahını alarak adamlara yaklaştı ne söylediğini duymadım ve dayımın peşine o günden sonra hiç kimse düşmedi.” Ama anlaşılan sadece kendilerini göstermeden takip ettiler.
Hamit Teğmen, bir iş bulduğunda ertesi gün siyasi şube damlar ve kendini işsiz bulur yine. Sonunda cesur bir fırın sahibi iş verir ona. Daha sonra da onun damadı olur. Ben Nişantaşı’da ilkokulda iken, Hamit Teğmen’in oğlu Saltuk bayramlarda ziyarete gelirdi. İki de kızkardeşi vardı Saltuk’un. Ben çocukken annemle babamın daha sonra şöyle konuştuklarını hatırlarım: “Babası çok endişeli, şimdi mimar mühendis oldu ama, ya askerlik görevini yerine getirirken, subay yapmaz, kıtaya çıkarırlarsa diye”.
Mehmet Arif Ölçen babamın dayısıydı. Ve o da dayısı gibi “komünistlerle” konuşmaktan çekinmezdi.
Oğlu Nejat Ölçen de, 2011 yılında tutuklandığında, “bölücü/terrorist” olduğu iddia edilen RZ ile yazışmaktan, kitap yollamaktan çekinmedi. Amcası çekindiği halde.
(*) Büyük dayımın Sibirya anıları Türkçe ve İngilizce olarak yayımlandı. Mehmet Arif Ölçen,Vetluga Irmağı / Sarıkamış Cephesinde, Sarıkamış ve Sonrası 1916-1918, Ümit Yayıncılık 1994. Mehmet Arif Ölçen, Vetluga Memoir / ATurkish Prisoner of War in Russia, 1916-18, Introduction and Epilogue by Ali Nejat Ölçen, Tarnslated by Gary Leiser,University of Florida 1995.
Evrensel'i Takip Et