Gerçekten Erdoğan’a tuzak mı kuruluyor?
Recep Tayyip Erdoğan | Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA
HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın avukatları, hazırlanan Kobanê iddianamesi üzerinden dikkat çekici bir iddiayı gündeme getirdiler. Demirtaş’ın avukatlarından Ramazan Demir, Kobanê iddianamesinde amaçlananın sadece HDP’lileri yargılamak olmadığını ve bu iddianame ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da “vatana ihanet suçu” ile yargılanabileceğini söylüyor. Avukat Cahit Kırkazak ise, bu iddianame ile “çözüm süreci”nin bir suç olarak gösterildiğini dolayısıyla bu iddianame ile HDP’ye dava açılmasının “AKP ve Erdoğan’a tuzak” olduğu iddiasında bulunuyor. Avukat Mahsuni Karaman da aynı iddiayı “Erdoğan’ın çözüm sürecinden dolayı yargılanmasının altyapısı mı hazırlanıyor?” sorusunu sorarak tekrarlıyor.
Peki, gerçekten Kobanê iddianamesi üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tuzak kuruluyor olabilir mi?
Bu sorunun yanıtına geçmeden önce sorunun yanıtı bakımından önemli bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor.
Türkiye’de siyasi analizlerde liberal yaklaşımların belirleyici bir etkisi bulunuyor. Sağ ve sol liberaller, siyasi gelişmeleri ülkedeki kapitalist üretim ve emperyalizme bağımlılık ilişkilerinin yarattığı sınıf güç ilişkileri yerine devlet ve ‘sivil toplum’ karşıtlığı üzerinden okumaya devam ediyorlar. Bu çevreler,AKP-Erdoğan ve o zamanki ortağı olan Gülen Cemaatinin yargıyı ele geçirmek için yaptırdıkları 2010 Anayasa referandumundaki “Yetmez ama evet” tutumunda olduğu gibi; AKP’yi,devleti yöneten elitist bürokrasiye, “vesayet rejimi”ne karşı, bu rejimin gadrine uğramış muhafazakar halk kesimlerinin temsilcisi olarak görüyorlar. Dolayısıyla vesayetçi/baskıcı devlet aygıtına karşı AKP-Erdoğan’ı desteklemenin ‘sivil toplum’un tarafında yer almak, yani demokrasiden yana bir tutum almak anlamına geldiğini savunuyorlar.
Bu yaklaşım AKP-Erdoğan 18 yıldır devletin başında olduğu halde iktidar bloku içindeki her tartışmada yeniden üretilip bize servis ediliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen yılın sonlarında gündeme getirdiği “Ekonomide ve hukukta reform” konusundaki açıklamalarından sonra da bunu görmüştük. Erdoğan’ın bu açıklamalarından sonra Cumhurbaşkanlığı Yüksek istişare Kurulu (YİK) Üyesi Bülent Arınç, katıldığı bir televizyon programında uzun zamandır tutuklu bulunan İş İnsanı Osman Kavala ve HDP Eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tahliye olabileceklerini söylemiş ve bu açıklaması MHP Lideri Bahçeli tarafından “İhanete yataklık” olarak değerlendirilmişti. Acaba ‘Erdoğan buna ne diyecek?’ derken, Erdoğan da Arınç’ı “Fitne ateşini yakmak”la suçlayıp Cumhurbaşkanlığı YİK üyeliğinden istifa etmek zorunda bırakmıştı.
Sonra ne mi oldu?
Erdoğan ve kader birliği yaptığı tekelci burjuvazinin saldırgan, yayılmacı kesimlerinin Kürt sorunu konusundaki tutumu çok net olmasına rağmen bu gelişme bile, söz konusu çevreler tarafından Erdoğan’ın “Derin devletçi MHP tarafından esir alınması” biçiminde okundu.
Aynı yaklaşımı HDP’nin kapatılmasıyla ilgili son tartışmada da görüyoruz. HDP’nin kapatılması konusunda MHP Lideri Bahçeli ve Erdoğan arasında ciddi bir ayrılık olduğu, kapatmaya karşı olan Erdoğan’ın Bahçeli tarafından baskı altına alınıp sıkıştırılmaya çalışıldığı yorumları yapılıyor. Oysa bu köşede yayımlanan ‘Faşist inşanın bir tezahürü olarak Kobanê iddianamesi’ yazısında çeşitli yönlerine dikkat çekilmeye çalışıldığı gibi, AKP-Erdoğan’ın kapatmaya itirazları demokrasi sevdalarından değil; bugünkü siyasi konjonktürde bu adımın kendi siyasi dayanaklarını güçlendirmeyeceği, aksine bunu zayıflatabileceği kaygısından kaynaklanıyor.
Erdoğan’ın eski ortaklarından Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu da partisinin Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’a yönelik saldırıyı, “Erdoğan’ın tasfiye edilip yerine otoriter bir rejim kurulacağı” biçiminde değerlendiriyor. Herhalde Davutoğlu, devlet aygıtının tekelci burjuvazinin çıkarlarına dolaysızca bağlandığı baskıcı-otoriter-merkeziyetçi tek adam rejiminin başındaki ismin Erdoğan olduğunu ya görmüyor ya da bu rejimin kurulmasında azımsanmayacak ‘günahları’ olduğu için bu gerçeği görmek istemiyor!
Bu hatırlatmalar üzerinden yazının başında sorduğumuz soruya dönersek şunları söylemek gerekiyor.
Öncelikle Demirtaş’ın avukatlarının Kobanê iddianamesi ile Erdoğan’a tuzak kurulduğu iddiasını gündeme getirirken amaçlarının bu iddianamenin hukuki/yasal dayanaklardan yoksun olduğuna dikkat çekmek olduğuna şüphe yok. Ancak niyetleri ne olursa olsun “Erdoğan’a tuzak kuruluyor” iddiası, bu iddianamenin hazırlanışındaki temel amacı ıskalamakla kalmıyor, yukarıda da ortaya konulmaya çalışıldığı gibi Erdoğan’ı bu sürecin dışında gösterip beklenti yaratmaya da hizmet ediyor.
Birinci olarak gündeme getirilen iddialar, Kobanê iddianamesinin bizzat Erdoğan’ın talimatıyla ve temsil ettiği sermaye güçlerinin siyasi hedefleri doğrultusunda hazırlandığı gerçeğini ıskalıyor. Çünkü faşist bir rejim inşasına yönelmiş bulunan Erdoğan, bu iddianameyi hem Kürt siyaseti üzerindeki baskıyı arttırıp ihtiyaç duyduğunda HDP’yi kapatmak ve hem de burjuva muhalefeti “terör iş birlikçiliği” üzerinden sıkıştırıp bölmek için oldukça kullanışlı bir araç olarak görüyor.
İkinci olarak bu iddianame üzerinden Erdoğan’ın yargılanmasının önünün açılmak istendiği iddiasıyla Oslo sürecinden sonra Gülencilerin MİT Müsteşarı Fidan’ı yargılama girişimleri hatırlatılmak isteniyor olabilir. Ama o günden bugüne devlet çarkında çok şey değişti. Yargı sistemi tek adamın emir-komutasına bağlandı ve dahası rejimin siyasal amaçları için araçsallaştırıldı.
Peki, durum buyken Erdoğan’ın kendi siyasi hedefleri için araçsallaştırdığı bir iddianame üzerinden yargılanabileceğini söylemek, en çok kimin işine yarıyor?
Elbette Kürtler üzerinde Erdoğan konusunda beklenti yaratmak isteyen ve bugünlerde yeni arayışlar içinde olan iş birlikçi Kürt burjuva çevrelerinin.
Bu yüzden bugün faşist bir rejim inşasına yönelmiş bulunan iktidar blokunun gelecekteki iç çatışmalarıyla ilgili kehanetlerde bulunmanın demokrasi mücadelesine kazandıracağı bir şey yoktur. Dolayısıyla yapılması gereken, tek adam rejimine yeni manevra alanı sağlayacak iddiaların her vesileyle ısıtılıp yeniden gündeme getirilmesi değil; hakların demokratik bir gelecek kurma mücadelesinin dayanaklarını güçlendirecek bir siyasi tutumun geliştirilmesidir.
Gerisi lafügüzaftır!
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57
- Ortadoğu'daki ateş Türkiye'ye barış getirir mi? 04 Ekim 2024 04:51