20 Ocak 2021 23:40

Ekonominin kaynakları, iktidarın tercihleri

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Herhangi bir sistemin insan merkezli ya da piyasa öncelikli olup olmadığını anlamanın en kolay yolu, o sistemin ekonomik kaynaklarını ülkenin farklı toplumsal sınıfları için nasıl kullandığı ve böylece kimlerin ya da hangi sınıfların payına ne kadar düştüğüne bakmaktır.

Türkiye’de ana kaynağını iç ve dış borçlanma ile ağırlıklı olarak vergi gelirlerinin oluşturduğu ekonomik kaynakların iktidarın tercihleri doğrultusunda kullanılmasıyla ortaya çıkan tablo, Erdoğan’ın ‘Vatandaşlarımız bize 18 yıldır güvendi, netice ortada!’ sözünün ne anlama geldiğini gösteriyor.

Geçtiğimiz yıllar içinde patronların vergi ve prim borçları sık sık affedildi, büyük holdinglerin ve yandaş müteahhitlerin milyarlarca liralık vergi borcu tek kalemde silindi. Salgın süresince iş ve gelir kaybı yaşayan, ücretsiz izne çıkarılan, satın alma gücü düşen milyonlarca emekçi için ‘sabır ve iman’ dilemek dışında somut adım atılmadı.

Salgın nedeniyle işyeri kapanan ve kazancı büyük oranda düşen küçük esnafın vergisi, kirası, stopajı ve sigorta prim yükünü hafifletmek yerine kredi ve borçlanma kolaylığı getirdiler. Çiftçiler ve üretici köylülerin ödeyemediği kredi borçları nedeniyle tarlalarına ve traktörlerine el konuldu. Salgın sonrasında ekonomik olarak ciddi zorluklarla karşı karşıya kalan milyonlarca insan bankalar aracılığıyla kredi kullanmaya zorlanarak boğazına kadar borç batağına itildi. Ekonomik sorunlar nedeniyle yaşanan intiharlar ve intihar girişimleri belirgin şekilde arttı. Ekonomik kriz, hızla ekonomik bunalıma dönüşmeye başladı.

Ekonominin kaynakları işçiler, emekçiler, çiftçiler ve küçük esnaftan esirgenirken; havaalanları, şehir hastaneleri, köprüler, tüneller ve otoyolları üzerinden yapılan ‘müşteri garantili’ ödemeler için her yıl bütçeden on milyarlarca lira kaynak ayrıldı. Yetmedi, ‘İtibardan tasarruf olmaz’ denilerek yaptırılan yazlık ve kışlık saraylar için yeni kaynaklar tahsis edildi. Yatırım ödenekleri belirlenirken öncelik halkın ihtiyaçları değil, yandaş müteahhitlerin alacakları oldu.

IMF’nin yayımladığı ‘dünya ekonomik görünüm raporu’na göre Türkiye’de ekonomik kriz ve salgının etkisiyle milli gelirde belirgin derecede azalma yaşanıyor. Türkiye’de son bir yıl içinde, ekonominin ‘Pik yaptığı’ iddia edilmesine rağmen kişi başı milli gelir ortalama 1435 dolar azalmış. 18 yıl önce kişi başına düşen gelirde 67’nci ülke olan Türkiye, 2020 sonu itibariyle 78’nci sıraya gerilemiş.

Türkiye’de kaynakların kimlerden nasıl toplanıp, nerelere nasıl aktarıldığına baktığımızda, ülkede yaşayan herkesin karnını doyuracak, yaşadığı ağır ekonomik sorunları ortadan kaldıracak kadar kaynak olduğu görülebiliyor. Bu nedenle asıl tartışılması gereken konu kaynakların yokluğu ya da azlığı değil, iktidarın ekonomik ve siyasal tercihleri doğrultusunda bu kaynakların nasıl kullanıldığının sürekli teşhir edilmesi gerekiyor.

Patronlar için hazinenin muslukları sonuna kadar açılırken emekçilerin, halkın en temel ekonomik talepleri gündeme geldiğinde aynı musluklardan bir damla su akmıyorsa, bu durumu iktidarın kaynakları kullanırken yaptığı tercihlerden ayrı değerlendirmek mümkün değil.

Eskiden çok daha dar ve sınırlı ölçülerde yürütülen ekonomide kaynakların kullanımı sorunu, ekonomik kriz ve salgın nedeniyle zor günler geçiren milyonların gündemine daha fazla girmeye başladı. Kaynakların kullanımı üzerinde doğrudan söz sahibi olan iktidarın tercihlerini nasıl ve kimlerden yana yaptığı, geçmişe göre çok daha açık şekilde sorgulanıyor ve eleştiriliyor.

Öncesi bir tarafa, tek adam rejiminin resmiyet kazandığı 24 Haziran 2018 sonrasında ekonomide ve ülke yönetiminde yaşanan köklü dönüşümlere bakıldığında gidişatın ne yönde olduğunu ve emekçileri nasıl tehlikelerin beklediğini görmek için ekonominin kaynakları ile iktidarın tercihleri arasındaki somut ilişkiye bakmak yetiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa