Biden 'nükleer gerilimi' düşürebilecek mi?
Joe Biden | Fotoğraf: Phil Roeder/Flickr (CC BY-2.0)
Donald Trump sadece ABD içinde değil, dünya çapında bir enkaz bırakarak çekip gitti. Şimdi herkes, iki gün önce başkanlık koltuğuna oturan 46. ABD Başkanı Joe Biden döneminde dünyayı neler beklediği üzerine kafa yoruyor.
Son dört yıl içinde Trump tarafından alınan kararların, atılan adımların ne kadarının ABD devletinin ne kadarının Trump’ın kendi gücü ve dünya görüşüyle bağlantılı olduğunu hep birlikte göreceğiz. Örneğin, göreve gelir gelmez Müslüman ülkelerden gelenlere koyduğu sınırlamanın bir devlet politikasından çok Trump’ın dünya görüşünden kaynaklanan bir uygulama olduğunu söylemek mümkün.
Bu nedenle, Biden’ın göreve başlar başlamaz imzaladığı 17 kararname arasında bu uygulamanın sona erdirilmesi de var. Yine imzalanan bu kararnameler arasında Dünya Sağlık Örgütüne ve Paris İklim Anlaşması’na geri dönme de var.
Peki benzer adımlar dış politikanın diğer alanları için de geçerli olabilecek mi?
Örneğin, Trump’ın Rusya, Çin ve AB’ye yönelik izlediği politikalarda hızlı dönüş söz konusu olabilir mi?
İlk kararnameler bunun olmayacağının ilk işareti sayılabilir. Özellikle Rusya ve Çin politikasının Trump’tan bağımsız işlediğini bugünden söylemek mümkün. Dolayısıyla Biden’in göreve başlamasıyla ABD dış politikasında hızılı, sert dönüşler beklemek ham hayalcilikten ibarettir. Eylemle söylem arasında elbette bazı farklılıklar olabilir, ancak özde aynı politika sürecek.
Bu konuda ilk test Rusya ile ilişkilerde olacak. Trump’ın uzatmadığı New START Anlaşması’nın Biden tarafından imzalanıp imzalanmaması önemli bir adım olacak.
Trump’ın Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan (INF-Anlaşması) tek taraflı olarak çekilmesinden sonra sıra New START’a gelmişti. Anlaşmanın ömrü 5 Şubat’ta doluyor.
SSCB’nin yıkılmasından beş ay önce 31 Temmuz 1991’de Georg Bush ve Michael Gorbaçov tarafından imzalanan START 1 Anlaşması, karşılıklı stratejik nükleer silahların azaltılmasını öngörüyordu. En son 2010’da Barack Obama ve Dmitri Medvedev arasında Prag’da 2020’ye kadar geçerli olmak üzere imzalanmış ve adına da “New START” (Yeni Başlangıç) denilmişti. Anlaşmanın geçerliliğinin devam etmesi için yeniden imzalanması gerekiyor.
Kalan 13 gün içinde Biden’ın anlaşmayı imzalayıp imzalamayacağı henüz belli değil. Normal koşullarda Obama tarafından imzalanan anlaşmanın o zaman yardımcısı olan Biden tarafından da imzalanması gerekiyor. Ancak o günden bu yana iki ülke arasındaki ilişkilerde pek çok değişimin yaşandığını söyleyerek imzalamaya yanaşmayabilir. Bu Biden’ın Rusya politikasının Trump’ınkinden pek farklı olmayacağının ilk ciddi işareti olarak okunabilir. Gerçi ilk işareti, ilk kararnameler arasına INF Anlaşması’nda geri gönüşü koymayarak verdi.
Bu doğal olarak dünya genelinde bir taraftan silahlanmanın hız kesmeden devam edeceği, diğer taraftan nükleer tehlikenin alabildiğince büyüyeceği anlamına geliyor. Çünkü; New START, ABD/NATO ile Rusya arasındaki silahlanma yarışını kontrol eden son büyük anlaşma özelliği taşıyor.
INF Anlaşması’ndan çekilen Trump, ayrıca geçtiğimiz mayıs ayında “Open-Skies Anlaşması”ndan (Açık Semalar Anlaşması) da çekilmişti. Gerekçesi Rusya’nın Gürcistan sınırındaki bazı bölgeleri NATO üyesi ülkelerin uçaklarına kontrol için açmaması olmuştu.
Anlaşma, NATO ülkeleri ve Rusya’ya ait silahsız uçakların, nükleer silah kontrolü yapmak üzere belli aralıklarla ülkeler üzerinde keşif uçuşlarını öngörüyor. NATO ülkeleri Rusya’da, Rusya ise NATO ülkelerinde bilinenin dışında nükleer silah olup olmadığını bu anlaşma sayesinde kontrol edebiliyordu.
Anlaşmayı imzalayan ülkeler arasında Türkiye de var.
Rusya da geçen hafta “Açık Semalar Anlaşması”ndan resmen çekildiğini açıkladı. Böylece NATO ile Rusya arasında karşılıklı nükleer silah denetimi yapan mekanizma resmen devreden çıktı.
İki önemli nükleer güç olan ABD ile Rusya arasında imzalanan anlaşmaların rafa kaldırılması dünyayı her açıdan daha tehlikeli bir sürecin içerisine çekmiş bulunuyor. Bunda Trump’ın sorumluluğu çok büyük. Tarih emperyalist devletlerin kendi çıkarlarını korumak ve üstünlüklerini sağlamak için en can yakıcı savaş aracı olan nükleer silahları kullanmaktan çekinmediğini gösterdi. Özellikle de ABD’nin.
Dünya üzerinde egemenliği sarsılan ABD, yeniden eski hükümüne kavuşmak için nükleer silahlarını rakiplerine karşı kullanmaya devam edecek. Bu alandaki gücünü kullanarak, zayıflığını telafi etmek isteyebilir. Dolayısıyla Biden’ın nükleer silahlar konusunda Trump’ın izinden gitmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Ama insanlık, nükleer silahların yıkıcılığına Hiroşima, Nagazaki ve Çernobil’de gördüğü için sessiz kalmadı, mücadele etti. Avrupa’da 1980’li yıllara nükleer silahlarla mücadele damgasını vurdu. Anlaşmaların asıl olarak halkların mücadelesi sonucu imzalandığı açık.
Bu nedenle büyüyen nükleer tehlikeye karşı mücadele, önümüzdeki dönemin en önemli toplumsal mücadelelerinden biri olmaya aday görünüyor.
- Kiev'deki hesap Moskova'ya uyacak mı? 22 Kasım 2024 04:30
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12
- Trump Pandora’nın kutusunu açtı, Avrupa panikte 08 Kasım 2024 12:17
- 5 maddede ABD seçimlerinin Avrupa’ya etkileri 03 Kasım 2024 04:30
- 'Ekonomi mucizesi' Almanya'ya ne oldu? 01 Kasım 2024 04:48
- Almanya Rusya’ya karşı karargah oluyor 25 Ekim 2024 04:17
- Almanya-Türkiye ilişkileri: Yeni bir başlangıç mı? 18 Ekim 2024 04:50
- Biden'ın ertelenen Almanya ziyareti ve Ukrayna senaryoları 11 Ekim 2024 04:19
- Savaş döngüsü, barış umudu 04 Ekim 2024 04:32
- BM’nin mecalsiz hali, çelişkiler ve savaş planları 27 Eylül 2024 06:08
- İsrail Batı’nın desteğiyle savaşı bölgeye yayıyor 21 Eylül 2024 05:51
- Almanya'nın Orta Asya hamlesi tutar mı? 20 Eylül 2024 04:09