23 Ocak 2021 23:44

Gezi davası ve Gezi dinamiği

Fotoğraf: Ercan Karakaya/EVRENSEL

Paylaş

Gezi davasında yerel mahkemece verilmiş beraat kararı İstinaf’ta bozuldu. Dünkü Evrensel’in manşetindeydi; hukukçular, olup biteni, çeşitli ali cengiz oyunlarıyla Gezi’den suç çıkarma çabası olarak yorumluyor. Asla hukukî olmadığı belirtilen bu karar için, ‘iktidarın siyasi tarih değerlendirmesi’ vurgusu yapılıyor. Evet, Osman Kavala davası ve AİHM kararının bypas edilmesi gibi spesifik bir boyutu olan bu son gelişmenin bir tür ‘tarih yazımı’ çabası da içerdiği atlanmamalı. Bu önemli tespitin, her tarih yazımı ya da okumasının aslında bugün ve gelecekle ilintili olduğu gerçeğiyle birlikte ele alınması gerekiyor ama. Kaygı, gelecek kuşaklara kurgulanmış bir tarih anlatısı bırakmak değil yani. Güne ve geleceğe dair ihtiyaçtır belirleyici olan. Özellikle bir muhalefet tarzı olarak Gezi gerçeğini yadsımaya, çarpıtmaya ihtiyaç vardır ve gereği yapılmaya çalışılmaktadır. Tam da ‘yerli ve milli muhalefet’ söylemi üzerinden önerilen ‘muhalefetsizlik’ konsepti açısından, bu inkâr ve çarpıtma işleminden geçirilmesi gereken çok ‘cızz’ bir örnektir Gezi.

Bütün bir ülkeyi saran ve bir ay süren bu büyük toplumsal-demokratik muhalefet eylemi malum Kabataş ve “camide bira içtiler” yalanlarıyla itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştı da tutmamıştı. Gezi’nin toplumsal meşruiyeti ve gücü böylesi yüzeysel çamurları kolayca deşifre etmişti. Verilen beraat kararı da bu meşruiyetin gücüydü. Ama siyasal iktidarın yaşadığı travma derindi ve tekçi rejimin kurumsallaşması sürecinin ihtiyaçları Gezi’nin peşini bırakmamayı da gerektiriyordu. İktidarın kendi ‘beka’ sorununu ‘memleketin bekası’ olarak tevil etme çabası, Gezi’yi yeniden anlamlandırmayı içermezlik edemezdi. “Yedi düvele karşı” mücadele ettiğini söyleyen iktidarın, zamanında kendisini epeyce sarsmış bu toplumsal eylemi ‘darbeci dış güçlerin fitnesi’ olarak kayda geçmeye çalışmasına şaşırmamak gerekiyor. Ajan, provokatör ve casus işidir deniyor!

GEZİ’NİN MEŞRUİYETİ VE DİNMEYEN DERT!

Kurumsallaşma sürecini yaşayan ‘yeni rejim’in standartları, üzerinden yıllar geçse de Gezi türü muhalefeti sindiremiyor. Ki, seçim ve sandık odaklı siyaseti ve muhalefeti bile yeniden dizayn etme ihtiyacı hisseden bu daralmış konseptin Gezi gerçeğini olduğu gibi kabul etmesi eşyanın tabiatına aykırı olurdu zaten. Toplumsal meşruiyetinin hukuku etkilemesinin sonucuydu ‘beraat’ kararı. İstinaf’tan dönmüş olması, iktidarın hukuku kendi günlük ve gelecek ihtiyacına binaen birebir kullanmaya çalışmasının yanı sıra bir muhalefet örneği olarak Gezi’nin toplumsal meşruiyetiyle derdinin bitmediğinin de göstergesi.

Öylesi bir meşruiyetti ki o, sadece siyasal iktidarın ayarını bozmamıştı. Her bir siyasal eğilim üzerinde de etkiler bırakmış toplumsal bir harmanlanma durumuydu. Yerleşik siyasal-sosyal algılar sarsılmış, yerinden oynamıştı. Eski algı kalıpları ‘Gezi ruhu’nun rüzgârında zorlanmış, çözülmeye başlamıştı.

AYAR VE EZBER BOZUMU!

Muhalefet açısından en önemlisi de şuydu belki de: Mevcut siyasal dizilimlerin mücadele içerisinde yeniden mobilize olabileceğini, siyasal-sosyal tabanların mücadele değerleriyle yeniden şekillenerek geçişkenlikler yaşayabileceğini gösterdi Gezi. Örneğin; ‘ulusalcı’ siyasetin tabanı olarak bilinen “bayrak”  hassasiyetli kitlelerin ‘yekpare’ olarak milliyetçi siyasetin ‘doğal alıcısı’ sayılamayacağı deneyimlendi. Bu kesimin Gezi sürecinden en azından farklı sorularla çıktığı söylenebilir. Direnişin ‘anti otoriter’ ruhu ve yaratıcılık katsayısı,  ulusalcı siyasetin dar-statükocu kalıplarını zorladı. Hatırlayalım; Lice’deki kalekol protestosunun Kadıköy’de onbinlerce insanla sahiplenilmesi, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganıyla yürüyen binlerce Türk bayraklı… Bunlar ilktir ve bir “ayar bozumu” örneğidir. Her bayraklıyı kendi askeri sayan Perinçek çizgisinin o günlerdeki rahatsızlığı çarpıcıydı. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganının hegemonya kuramamasını sorun yapan Perinçek bugün iktidarın değnekçiliğine oynamakta ve ama Gezi de iktidarın hedefinde hâlâ...

Nasyonal solcu Perinçek’in Gezi günlerindeki “bayraklı elden gidiyor” rahatsızlığı, bir başka açıdan siyasal İslamcı iktidar açısından da geçerliydi. İhsan Eliaçık şu sözlerle ifade ediyordu bunu: “(Başbakan) din elden gidiyor diye değil, elimden din gidiyor diye telaşlanıyor!” Bugünün cumhurbaşkanı, dönemin başbakanıydı ve İslamcıları konsolidasyon kaygısı ilk o zaman açıktan dile getirilmiş, “evlerinde zorla tutulan yüzde elli”ye işaret edilmişti.

BORÇLU KALMAMAK İÇİN...

Sadece halkın sokağa inerek siyasetin dolaysız öznesi olması değil, Gezi’nin toplumsal kesimler arasında geçişkenlik yaratma özelliği ve bundan duyulan korku, sonrası süreçlere de yansıdı. 7 Haziran 2015’te iktidarın çoğunluğunu kaybetmesini yaratan mayalanmanın önemli kaynağıydı Gezi. Halkın önemli bir kesimini taraftarı olduğu grup ve partilerden daha ileri bir siyasal bilinçle hareket etmeye iten ve en son İstanbul seçimlerinde de kendisini gösteren dinamik sürecin başlangıcıydı. Bugün en çok korkulan da budur işte. Geleneksel siyaset kodlarıyla kendi çeperlerine sıkıştırılmış toplumsal ve siyasal kesimleri, farklı ideolojik koşullanmışlıklarıyla emekçileri birbirine doğru iten, onları aynı hizada iktidara karşı yönelten muhalefet diyalektiğidir, iktidarı en zorlayan. Gezi’nin “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganındaki ‘başlangıç’, biraz da bu kategorileştirmeyi yırtan geçişkenliği dile getiriyordu. Bir muhalefet diyalektiğine vurgu yapılıyordu ve Gezi’nin siyaset tablosuna eklediği bu dinamizm halen sürmektedir.

Bu anlamda; Gezi günlerinde polis kurşunuyla tek gözünü kaybetmiş bir öğrenci kardeşimizin, okulunun mezuniyet töreninde elinde tuttuğu dövizde yazılı “gözüm üzerinizde” mesajı, sadece siyasal iktidara değil, Gezi’nin açtığı siyasal mecranın hakkının verilmesine dair bize de borcumuzun hatırlatılması gibidir.

Borçlu kalmamak için mücadeleye devam!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa