Aşı ve güven
Fotoğraf: Gustavo Fring/Pexels
Aşı geleceğe olan umudu güven içinde tazeler, güven ise aşıya olan talebi artırarak ülkeleri, toplumları esenlendirir.
COVID-19 pandemisinin yarattığı çaresizlik ile aşıya dair umut dünya genelinde yeniden tazelendi. Hatırlarsak, gerek ülkemizde gerek dünyada aşı karşıtlığı giderek artmış, hatta bu yönde mahkeme kararları çıkmıştı.
Pandeminin törpülendiği genel aşı karşıtlığı, COVID-19 aşısının uygulanmaya başlanması ile birlikte daha da azalacakken adeta ivme kazandı. Bunda resmi kurumların ve elbette hükümetlerin, sağlık bakanlıklarının süreci iyi yönetememesinin rolü büyük. Yine yoksul ülkeler aleyhine merkez kapitalist ülkelerin ihtiyaçlarının çok çok üzerinde aşı stokçuluğu dolaylı bir etkide bulunmuştur. Özellikle aşıya ulaşmakta zorlanan ülkelerin resmi otoritelerinin aşı karşıtlığına dair söylemleri yumuşamaktadır. Öyle ya, talep azalırsa süreci popülist anlayışlarla yönetmeleri kolaylaşmaktadır.
Ülkemizde COVID-19 aşısı yaptırmak isteyenlerin oranı son dönem görece artmakla birlikte hâlâ yüzde 44 seviyesindedir. (IPSOS, 25-29 Aralık 2020 sonuçları). Bizdeki oran Fransa ve Rusya’ya benziyor. Oysa bu talep Kanada, Avustralya, Çin, İngiltere, Brezilya gibi ülkelerde yüzde 70’in üzerinde.
İnsanlık tarihinde ilk kez dünyanın her yerinde sağlık bahsi pandemi bağlamında 24 saatimizi işgal etmişken aşı yaptırmamaya dair bu yüksek oranlar gelecek için kaygı verici.
Tarihsel olarak bu gerileme elbette güven eksikliğinden ayrı düşünülemez. Neoliberal sağlık politikalarının dünya genelinde serpilmesi ile birlikte, piyasacı sağlık ortamı sağlığa dair kamuya olan güveni daha da sarsmıştır. Hele bir de zaten güven indeksi zayıf olan ülkeler iyice dezavantajlı konuma sürüklenmiştir: Misal, Türkiye. Dünya Değerler Atlası verilerine göre son 40 yıldır ülkemizde güven indeksi ne yazık ki yüzde 12 civarındadır.
Oysa güçlü sağlık sistemlerinin en önemli dayanağı ‘güven’ olarak tanımlanmaktadır. Pandemi sürecinde resmi otorite tarafından verilerin şeffaf bir şekilde paylaşılmaması, rakamlar üzerinde oynamalar yapılması dünya genelindeki bazı ülkelerde olduğu gibi bizde de bu güveni aşağıya doğru çekmiştir. Henüz vakit varken toplumun güven duyduğu kurumların, yani tüm tehditlere karşın hükümetlere karşı dik durabilen demokratik kitle örgütlerinin, misal Türk Tabipleri Birliğinin ve sağlık iş kolundaki benzer sendikaların sürece aktif olarak hükümetçe davet edilmesi gerekmektedir.
Son yüzyılda insanlığın en önemli kazanımlarından bir tanesi sanitasyon, temiz su ve aşıya ulaşımın yaygınlaşmasıdır. Bu koruyucu sağlık önemleri tedavi edici sağlık uygulamalarının çok çok üzerinde hayat kurtarmıştır.
COVID-19 pandemisi için “hijyen, mesafe, maske, aşı” temel bir repliğe dönüşmüştür. Hasılı hijyen olmadan dünyanın salgınlardan korunması zor.
Bu nedenle dünya genelinde 2 milyar civarında evde tuvalet olmaması, bir o kadar hanede çeşme suyu akmaması ve aynı ülkelerin aşı için yeterli bütçelerinin olmaması sadece yoksul ülkelerin sorunu olmaktan çıkmıştır. Bir yolunu bulup gerek dünya genelinin aşılanması gerekse dünya genelinde tuvalet ve çeşme suyu sorunun ivedilikle çözülmesi gerekmektedir.
Fotoğraf çok net...
Çözüm ise dayanışmada...
Sağlıcakla kalın.
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29