Neden, niçin ve nasıl?
Fotoğraf: Pixabay
Büyük sermaye tekellerinin en saldırgan ve en gerici kesimlerince ele geçirilen ve kendileri de tekelci özellikteki kullanımlarıyla yönetici kastın politikalarının etkin araçlarından biri rolünü yerine getiren gazete ve televizyonlar görmezden gelip görülmez kılmaya çalışsalar da, sömürülen ve ezilen sınıf ve kesimlerin olmadığı bir toplum ve dünya resmi veremiyorlar. Bu mümkün olmuyor; bu kadarına güçleri yetmiyor. Kimi zaman çarşı-pazar haberleri, kiminde yapılan zamlar, artırılan vergiler, kiminde kapanan işyerleri, işten atılanlar, acım-işsizim, geçinemiyorum diyenler, ağırlaşan koşullardan en çok zarar görenlerin durumu ve protesto sesleri bir biçimde görünür oluyor.
Kapitalistin parasını çoğaltma malzemelerinden biri olmakla kalmayıp makinedeki ölü sermayeye de canlılık kazandıran, metal -kablo bileşimi ve elektronik-elektrik devrelerinin işlevli olması ve kalmasını sağlayarak makinenin verim artırıcı fonksiyonlarını sürdürmesine da alet olan ücretli emekçi kıvranıp duruyor. İçinde bulunduğu koşullar giderek daha fazla dayanılmaz hal almış: Bir yanda öldürücü salgın, diğer yanda işsizlik, yoksulluk ve açlık tehdidi.
İşsizlik sadece işsiz durumda olanların sorunu değil, çalışanlar açısından da büyük tehdit! Ucuz işgücü bolluğu, dış sermaye çevrelerine “gelin bizim işçileri bedavaya yakın bir ücretle kullanma olanağından yararlanın!” diye çağrıda bulunan ülke yöneticilerinin aynı zamanda avantajlarından biri. Enflasyonun ve hayat pahalılığının artışıyla birlikte ücret ve maaşları temel geçim araçlarını karşılamaya giderek daha fazla yetmez duruma gelen emekçilerin yoksullaşması en önemli olgulardan bir diğeri. İşten atılmalarla, işyeri kapanmalarıyla bu durumdakilerin sayısal artışı devam ediyor.
Korona salgını bu tehditleri artırdı, ama asıl olarak da büyük kapitalistler ile hükümet ve devlet yöneticilerinin baskı ve sömürü koşullarını ağırlaştırmalarına gerekçe oldu. Yığınsal işsizlik, yoksulluk ve hak yoksunluklarına rağmen az sayıdaki büyük kapitalist bu koşullarda da sermayelerini devasa boyutlarda artırabildiler. Bazı küçük işyerleri, orta ve hatta büyükçe bazı şirketler rekabete dayanamayıp kapanırken, onların pazar payı da rekabette daha önde olanların payına eklendi. Kurt kanununun geçerli olduğu sermaye dünyasında başka türlüsü mümkünsüzdü.
Krizlerin, salgınların, deprem türü doğa ve toplum felaketlerinin yol açtığı yıkımlardan büyük zarar gören ve büyük çıkarlar sağlayanlar hep olagelmişti. Ama bu kez bu durum çok daha vahşice ve daha çarpıcı unsurlarıyla görünür oldu. İngiliz Yardım Kuruluşu Oxfam, dünyanın en zengin 1000 kişisinin servetini pandemi döneminde 3 trilyon 900 milyar dolar artırdığını açıkladı. Dünyanın en zengin 10 kişisinin serveti de aynı dönemde 540 milyar dolar artmıştı. Bu miktar diyorlar Oxfam yetkilileri “tüm dünya nüfusunun aşılanması ve salgın koşullarında derinleşen yoksulluğu azaltmak için yeterli.”
Dünya nüfusunun en azından 5 milyarının aşı olanağından yoksun olduğu bir dönemde, bin kişinin 3 trilyon 900 milyar dolar para kazanması; kapitalist soygun ve sömürü sistemi budur işte! Tüm kapitalist ülkelerde en zenginler zenginliklerini daha fazla büyüttüler. Kapitalizm emekgücü sömürüsü için en vahşi yöntemlerle en alçak yalanları birlikte kullananların otlağıdır. İnsan soyunun çok büyük çoğunluğunun ise gerçek somut cehennemi! Emek güçleriyle sermayenin çoğalmasını sağlayan işçiler bulundukları ülkelerde ve uluslararası alanda, güçlerini bu cehennemden kurtuluş için birleştirmeyi öğrenip değiştirici eylemle sömürünün olmayacağı bir toplumun yolunu açmadıkları sürece, bu cendere böyle işlemeye devam edecek. Ama hayat sadece yaşanılan değildir, yaşanılandan öğrenerek yaşanılması gerekeni yaratmanın olanak, araç, yol ve yöntemlerinin de üretildiği bir büyük üretim alanı, merkezi ve düzeyidir.
Neden, niçin ve nasıl ile kurulan sorular, önemli anlamlar ve yanıtlar içerirler. Bu sorular, hayatın ve toplumun, dünyanın ve evrenin gerçekliğine dair olası doğruya-doğrulara ulaşmanın yolunu açan, bu yolda ilerlemeyi en azından düşünsel olarak mümkün kılan sorulardır. Sormak çünkü, içinde bulunulan durumun içinde bulunulması gereken durum olup olmadığı sorusunu da gündeme getirir. Mesela nasıl oluyor da toplum salgın hastalığın pençesinde kıvranır, yurttaşlardan “maske-mesafe-temizlik kurallarına uymaları” istenir ve bu doğrultuda cezai uygulamalara başvurulurken, işçiler toplu halde işe gitmeye, fabrika ve işyerlerinde üretimi-işi sürdürmeye devam ediyor? Neden, salgın koşullarında bile yüz milyarlarca dolar silaha yatırılıyor? Niye işçilerin, kadınların ve gençlerin, içinde tutulup mahkum kılınmak istendikleri durumu değiştirme istem ve eyleminin karşısına ihanet suçlamaları ve jandarma-polis-bekçi-savcı gücü ve medya tekellerinin manga birlikleriyle çıkılıyor? İşçiler durmaksızın çalışır ve üretirken zenginliğine zenginlik katanın patronlar olması nasıl ve neden mümkün oluyor? Bir grev neden sadece patronlar için değil hükümet-devlet yönetimleri için de “alarm!” gerekçesidir? İşçiler ve kamu işyerlerinde çalışan emekçiler sendikalaşmak istediklerinde niçin suçlu görülüyor, işten atılmakla tehdit ediliyor ve çoğu durumda da atılıyor? Anayasal ve yasal eşitlikten sözedilirken bürokratik aygıtı işletenlerin birçok konuda özel ayrıcalıklara sahip olması nasıl ve neden gerekli olsun? Seçme-seçilme hak eşitliği iddiası, seçilme söz konusu olduğunda herhangi işçi, emekçi, küçük memur için neden geçersizdir? Polis, jandarma, bekçi birlikleri, özel kuvvetler neden grevci işçinin, direnişçi kadın ve gençlerin karşısına dikiliyor da işçiyi işten atan kapitalistin fabrika ve işletmesine koruculuk yapıyor? Bu devlet kimin, hangi sınıfın devleti? Kadın ve erkek işçi ve emekçiler bütün bunları sorgulamadan sermayenin egemenliği ve burjuva boyunduruğundan kurtulmanın yolunu açamazlar.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40