Çoluk çocuk evdeyiz, esneğiz, müsait değiliz
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/165312.jpg)
Fotoğraf: Pixabay
Pandeminin ilk zamanlarında, salgın geçtikten sonra elimizde nasıl bir dünya kalacağına ilişkin sayısız tahminler yapılıyordu. Çoğu bir egemenlik sistemi içinde yaşadığımız gerçeğini hesap dışında tutarak oluşturulduğu için ya fazla iyimserdiler ya da afaki. Fakat bu egemenlik sisteminin moda deyimle ‘paydaşları’ pandemiden sonraki dünyayı hazırlarken gayet sınıfsal bir refleksle davranıyorlardı.
Karantina tedbirleri geçen yaza doğru gevşetilirken damat bakanın açıkladığı yeni ekonomik programdan çıkan sürpriz, esnek çalışmaydı. 25 yaş altı ve 50 yaş üstü çalışanların güya istihdam olanaklarını kolaylaştırmak için getirilen ama kıdem ve ihbar tazminatını ortadan kaldırdığı gibi esnek çalışmaya geçişin özel bir peşrevi olan yasa, tepkiler üzerine geri çekildi. Ancak kapıdan kovulan bir biçimde pencereden geri dönüyor, bizde adet olduğu üzere.
Pandeminin geçici zorunluluklarını kalıcı imkana çeviren devlet bürokrasisi ve TÜSİAD başta olmak üzere sermaye örgütleri, esnek çalışmanın envai çeşidine yol açıyor ve deniyorlar. YEP’in açıklandığı sıralar MÜSİAD, izole üretim tesisleri adı altında çalışma kampları inşa ettiğini ilan etmekteydi. Aynı günlerde Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk online eğitimin pandemiyle sınırlı kalmayacağını sonrasında da kalıcı hale getirileceğini söyledi. Öğretmen iş gücünü ders başı ücretliliğe, ihtiyaca binaen istihdama açan, öğretmenleri kendi markasını yaratmak ve beşeri sermayesine yatırım yapmak suretiyle rekabetin kurallarına maruz bırakan, özlük haklarını budayan böyle bir sistem atanamayan öğretmen sorununu da eskitiyor doğal olarak. ‘Şu okullar olmasa maarifi ne güzel yönetirdim’ diyen eski MEB bakanının hülyasının da bir biçimde gerçekleşeceği anlamına gelebiliyor bu. Okul bir eğitim mekanı olmaktan uzaklaşıyor.
Esnek çalışma da beyaz yakalılar için bir kez daha etraftan dolanarak gündeme getirildi. Koç CEO’su Levent Çakıroğlu 35 bin ofis çalışanı ‘arkadaşımız’ için uzaktan/esnek çalışmanın kalıcı hale geleceğini açıkladı. Dünyada ise üç yüz şirketin yöneticilerinin yüzde 89’u da esnek çalışmanın kalıcılaşacağında, çalışanların da bundan pek memnun olduğu konusunda hemfikir. Öyleymiş evet.
Alameti farikalarından birisi iş ile evi, mahrem ile kamusal alanı birbirinden ayırmak olan kapitalizmin güncel sürümü bu alanlar arasında esnek geçişler oluşturuyor. Marx üretim araçlarının bir azınlığın elindeki özel mülkiyeti ile üretimin toplumsal karakteri arasındaki çelişkiyi sınıf çatışmalarının merkezine koymuştu. Dünya burjuvazisi ve tabii bizimkiler, bu denklemin toplumsal kısmını ne kadar çözebilirlerse o kadarını siyaseten kâr kabul ediyorlar.
İkincisi; sözde emekçilere yolda geçen zamanın bir kazanım olarak döneceği, bebekli ve çocuklu kadınların daha iyi hissedeceği; özürlü, yaş almış, kronik hastalıklı çalışanlar için avantaj sağladığı iddiasıyla yapılan evde çalışma güzellemesi ‘8 saat çalışma 8 saat uyku 8 saat canımız ne isterse’ biçimindeki işçi akdini ortadan kaldırıyor. Böylece yasal olarak uzatılması kolay olmayan çalışma saatleri mevzuata paralel, esnek çalışmanın doğasına içkin bir yasayla mümkün olabiliyor.
Gelip geçici bir iş gücü yasayla temin edilen özlük haklarına sahip olamaz. Güvenceli istihdamın korumasından yoksundur. Bu yüzden işin parçalarını aynı mekanda birleştirerek çalışanlar arasında bilgi ve duygu alışverişini kolaylaştıran işyeri düzeninin yıkımı dayanışma ilişkilerinin yerine rekabeti geçirir. Büyük oranda örgütsüz ve sendikal örgütlenmeden yoksun, hakları toplu sözleşmeyle değil bireysel kontratla belirlenmiş beyaz yakalının pazarlık gücünü iyice zayıflatan ama patronun elini güçlendiren bir sistem bu. 24 saat iletişime açık olması beklenen ve ofise çevrilen evlerine hapis emekçilerin yaşayacağı psikolojik sorunlar cabası.
Çocukların evden online eğitim gördüğü, ebeveynin uzaktan çalıştığı yeni kapitalist ideal ofis, yol, yemek masrafı, bilgisayar iletişim, su-elektrik faturası gibi giderleri azaltarak işverene muazzam bir kazanç sağlarken; toplumsal üretimin getirdiği sosyal bedellerin yükünü üzerinden atma yolunu açıyor.
Bunu bireysel ve esnek istihdamdaki emekçiye yükleme pahasına.
Geçenlerde TÜSİAD’ın Dijital Türkiye Konferansında konuşan Bakan Mustafa Varank, 2020’de dijital dönüşüm odaklı 396 projeye 158 milyon katkıda bulunarak, birçok hibe ve destek programıyla firmaların finansman ihtiyaçlarına yanıt verdiklerini söyledi. Diyor ki: “Hem teknolojiyi geliştiren hem de kullanan KOBİ’lerin sayısını artırmak için çalışıyoruz.”* Ve daha neler neler, Hisarcıklıoğlu’nun yüzü gülmesin de kimin gülsün?
Özetle; bu süreçte egemenliğin taşıyıcı güçleri pandemiyle mücadele edemeyecek kadar meşgulmüş belli ki. Emekçiye IBAN gönderip para toplayanlar eldeki parayı ve fonları kimlerin yüzü gülsün diye harcamışlar meğer. Alttan alta tek taraflı süren sınıf mücadelesinde pandeminin başlangıcından yaklaşık bir yıl sonra ortaya çıkan tablo böyle işte.
Evrensel'i Takip Et