30 Ocak 2021 23:11

Hukuku kendileştirmek

Gözündeki bağı kaldıran Themis silüeti

İllustrasyon: Pixabay

Paylaş

Son yıllarda hukuk dendiğinde doğayı, bilimsel verileri, teknolojiyi, toplumsal yaşamı, yeni olan her şeyi kendi dünyasına tıkıştırıp, kendi dünyasında yoğurup öğüterek kendileştirdikten sonra, özel olsun kamusal olsun her yaşam alanında herkesin kullanımına açmayı marifet ya da görev addeden birini tahayyül ederim: Yeni olan her şeyi hukuk adına kucaklamak için kollarını açmıştır, hiçbir şeyin her şeyi kucaklamaya açtığı kollarının dışında kalmasını istemez.

Ben hukuku kendileştirme çabasında olanları böyle tahayyül ederim de, iktidarın hukuku kendileştirme sürecini mitolojik tasvir et deseler beceremem. Denedim, beceremiyorum.

Ben beceremiyorum ama Deli Dumrul var, Prokrustes’in yatağı var, biri bizden diğeri Batı’dan bu iki mitolojik öyküyü efsaneleştirenler benim beceremediğimi yüz yıllar öncesinde becermişler.

Deli Dumrul bir kuru çay üzerine köprü yapmış. Köprüden geçenden on akçe, köprü yerine çayın kurumuş yatağından geçmeye kalkandan yirmi akçe alırmış. Vermek istemeyen çıkarsa döve döve alırmış çünkü güçlüymüş ve daha önemlisi yiğitmiş, bu sistemin hukukunu kendileştirmesi ona hak görülürmüş. Günün birinde bir genç on akçeyi ödeyip köprüden geçerken ölüvermiş, ölü bedeni köprü üzerinde uzanıp kalmış. Deli Dumrul bunu kendine ve yiğitliğe tehdit saymış, Azrail’e meydan okumuş ama Azrail’i bir türlü yakalayamamış, onu alt edememiş. Deli Dumrul canını almasın diye Azrail’den aman dilemiş. Azrail de yerine ölmeyi kabul eden birini bulursa onun canını alacağını, kendisini bağışlayacağını söylemiş. Deli Dumrul’un ne anası ne babası onun yerine ölmeyi kabul etmiş; karısı ‘yiğidim, erkeğim ben canımı senin canınla değiştiririm ’ demiş. Deli Dumrul yiğit, erkek, köprü sahibi paylaşımcı biri ya Tanrı’ya “Tanrım ne olur ya Azrail ikimizin de canını alsın ya ikimizi de yaşat!” diye yakarmış. Tanrısal güçler her ikisinin yaşamına de ayrı ayrı yüz kırk yıl daha canlılık eklemişler. Böylece Deli Dumrul ve karısı hukuku kendileştirmişler ve yüz kırk yıl daha köprüden geçenden on geçmeyenden yirmi akçe almaya devam etmişler.

Prokrustes yatağı öyküsü daha kısa; çünkü Batı’nın mitolojisinden bir öykü. Adı Prokrustes olan biri (hangi yol olduğu önemli değil) Atina güzergahında hancılık yaparmış; handa kalanları çok güzel ağırlar, sonra kendi  ölçülerine göre yapılmış bir yatağa yatırırmış. Eğer yolcunun boyu uzun gelirse uzunlukları bir şekilde keser, eğer yolcunun boyu kısa gelirse kısa kalan kısmı yolcunun boyunu bir şekilde uzatarak uzatırmış. Yani hanında kalan yolcuları kendi kalıbına uydurarak hukuku kendileştirirmiş.

Günümüzde de farklı biçimlerde de olsa hukuk kendileştiriliyor.

Bilim yeni üreme biçimlerinin önünü mü açtı, bu bilimsel gelişmeyi kendi hukukumuzun benimsediği ‘aile, cinsiyet, cinsellik, evlilik, soybağı kurumları ışığında’ ve ‘genel ahlâk, kamu düzeni, kamu yararı, toplumsal çıkar gibi kavramların sihriyle’ değerlendiriyoruz,  böylece hukukumuz yerli ve milli temelde kendimizleşiyor.

Düşünce alanına daldık mı, düşünce üretenleri olması istenen düşünce kalıbına uygun inşa edilmiş ‘Prokrustes Düşünce Yatağı’na yatırıyoruz, düşüncesi kalıba uymayanları bir şekilde ya kısaltıyoruz ya uzatıyoruz. Düşünce alanında hukuku kendimizleştiriyoruz.

Bence sorun hukukun kendisinde değil, hukuku kendileştirme siyasetinin toplumsal yaşamı düzenleyen bir anlayışa ve bu anlayışı siyasi olarak örgütleyen devlet yapısına dönüşmesindedir.       

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa