30 Ocak 2021 23:09

Baldur işçilerine selam

EMEP heyeti Baldur işçilerini ziyaret etti

Fotoğraf: Evrensel 

PAZAR
Paylaş

Attilâ İlhan, aşkların ve ayrılıkların şairi sanki. İmkânsız olan neyse, onu bulup deşmenin ve meraklısı için notlar düşmenin peşinde. Şapkası ve atkısıyla Baylan’da Maviciler ile bir araya gelip zamanın gidişatını ve şiirini konuşurken düşünüyorum onları genellikle. Dönem ve özellikleri belirleyici oluyor elbet şairin de hayata bakışında. 15-16 Haziran’ın üstünden üç yıl geçmiş. Grevler, sendikal mücadele, büyüyen ve çoğalan bir işçi sınıfı ses veriyor edebiyatımızda. Tutuklunun Günlüğü kitabı 1973 yılında yayımlandı, Attilâ İlhan “Grev Oylaması” şiiriyle sessiz gibi durup kararlı adımlarla göğü delen işçilerden bahsediyor ve “bin başlı on bin ayaklı sanki bir devdiler/ grev oylamasında bir ağızdan grev dediler.” dizeleriyle selamlıyor işçi sınıfını.

Söze tersinden başlamış olabiliriz, evet. Türkiye’de sınıf mücadelesi ve sömürüsüz bir dünya hayalini hemen her şiirinde dile getiren şairimiz Nâzım Hikmet değil midir? Ona koşut olarak Hasan İzzettin Dinamo, biraz daha ileride Rıfat Ilgaz, “Alişim” şiiriyle sızılı bir boşluktur… “Mürettip Hasan” şiirini nasıl unuturuz Enver Gökçe’nin.

40 Kuşağı bu toplumcu damarı ve dünya görüşünü devam ettirdi. Kemal Özer “Deniz Orakçısı” şiirinde “Kent niye bir büyük gergeftir, geçirmiş ilmeğini alınterine?” dizeleriyle denizdekiyle topraktaki arasında bağ kurarken, sınıf çelişkilerini de okuyucuya sezdirmeye çalışıyor bir yandan.  Kendi kendine sormasını istiyor gizli öznenin.

Kocaeli’nin bıçkın şairi Ruşen Hakkı aynı duyarlıkla ses veriyor ve “bilinsin değeri alın terinin, bilinsin ne çekeriz” diyor maden işçilerini anlattığı “Bir Gövdede Kenetlenmiş Yedi Bin” şiirinde.

Geçen yazmıştım bu cümleyi, tekrar edeyim, şiirimizin Şirin Babası Güngör Gençay… “Emek” koymuş bir şiirinin adını, “Güneşi arasından bulutların/ Veya kavgayı, incecik bir köprüden/ Geçiren ellerle de söylenebilir. /Emek, / Var olmakla eş.”

***

Bir süredir direniyor Baldur işçileri. Bir süredir kar kıyamet demeden çoban ateşi yaktıkları iş yerinin önünde direnişi büyütüyor. Ses etsen duyulacak yakınlıkta, Çayırova Şekerpınar’da. Son beş yıldır sendikal mücadele vermişler. Ne pahasına olursa olsun Anayasal haklarını kullanmak için beş yıl çalış çabala, sonunda sendika yetkiyi almış.

Sennur Sezer’in “Sabah Türküsü” şiiri de sabaha üç kapı açmıyor mu? “Al umudu ver çocuğa büyütsün” dediği yerdeyiz. Baldur işçileri de umudu büyütmenin çabasını vermiş yıllarca “Emek senin umut senin/ Korku ne? /Yeter ki ellerin ellere kavuşsun” dizelerinde olduğu gibi el ele…

İşveren, işçilerin bu mücadelesine kayıtsız kalıp, tercihlerini tanımak istemeyince işler kızıştı haliyle. Grev oylamasına gidildi; 30 hayır oyuna karşılık 77 evet oyuyla 25 Aralık’ta greve çıktı işçiler.

Sendikalaşmak için mücadele eden ve öne çıkan işçilerden üçü işten atıldı çünkü; onlar da fabrikanın önünde çadır kurarak direnişe başladı. Baldur’da çalışan diğer işçiler de işten atılan arkadaşlarının geri alınması, sendikal ve özlük hakları için greve çıktı. Birleşik Metal-İş de işçilerle birlikte, onları yalnız bırakmadı elbette.

Devlette ve sermayede oyun biter mi? Grev oylamasını kaybeden işveren hemen sonra gece yarısını geçe, grev kırıcıları fabrikaya sokmaya çalıştı. Bunu engellemek isteyen işçilerin bir kısmı göz altına alındı. Görüldüğü kadarıyla Baldur’un İspanyol sermayeli patronları yalnız değil; Anayasal hakkını kullanmak için mücadele eden işçiyi işten atmakla kalmayıp karşısına devletin kolluk güçlerini çıkarabilecek gücü de var; elbette işveren örgütleri de Baldur sermayesinin yanında. “Ocağa tutsaydım söylediğin türküyü/ bütün damları ısınırdı köyün” demişti “Türkü Söyleyen Adam” şiirinde Ülkü Tamer. Baldur işçisinin meselesi de Ülkü Tamer’den ödünç alınmış bir dize gibi, evinden sabahın ayazında çıkan işçinin akşam sıcak ekmekle dönmek istemesi gibi bir şey; açlığa çalışmak değil tok olandan emeğinin hakkını alma mücadelesi onların yaptığı. Bir ateşin etrafında birleşip grevi harlıyor arkadaşları. Grev kararını fabrikaya asan Baldur işçilerine Almanya’dan destek geldi, Mercedes Sindelfingen işçileri para toplayarak DİDF aracılığıyla ulaştırdı. Eskişehir’den, Çorlu’dan, Gebze’den ve daha birçok fabrikadan Baldur işçilerine destek mesajları gönderildi ve ortak mücadele çağrısı yapıldı. Haluk Tolga sazı ve sözüyle, Hakkı Özdal ise Yeni e dergisi adına dayanışma için ziyarete gitti.

Şimdi tam da Oktay Rifat okuma zamanı, “Elleri Var Özgürlüğün” şiirinde “Öpüşmek yasaktı bilir misiniz/ Düşünmek yasak/ İşgücünü savunmak yasak!” dediği yerdeyiz.

İş türkülerinin şiirin ilk örnekleri olduğu düşünülmektedir. Yazı yokken bile şiir vardı; tarladan fabrikaya geldiğinde de sözün büyüsü ve ritmi değişmedi; çoğaldı ve renklendi aksine. Melih Cevdet’in bu konuda yazdıklarını dönüp tekrar okumakta fayda var.

Madem emek şiirlerinden bahsettik, madem Baldur’da grevdeki işçilerden… KAVEL’den, 15-16 Haziran’dan, büyük madenci yürüyüşünden, SEKA işçilerinden, TEKEL direnişinden, Metal fırtınadan bahsetmiş olduk biraz da. Taşı kırmakta ustalaşan işçilerin direnişe ve dayanışmaya ihtiyacı var kuşkusuz.

Memleketin şairi Can Yücel yazmadı mı “İşçi Marşı”nı. “Tekliyor işte çağın çarkına okuyan çark/ Ve durdu muydu bir gün bu kör, avara kasnak, /Bir zincir yitirenler, bir dünya kazanacak. /Sen de o dünyadansın, sınıfın bil, safa gel.”

Memleketin şairi, yazarı, sanatçısı, aydını olarak Baldur işçilerini desteklemek ve onlarla dayanışmak durumundayız; sınıfımız, olduğumuz saf, yazmak ve üretmek nedenlerimiz bunu söylemektedir bize. Video mu çekeriz, şiir mi okuruz, grev ziyaretine mi gideriz… Biri ya da hepsi belki de…

Nâzım’a selam, şiire selam, Türkiye İşçi Sınıfına Selam!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa