31 Ocak 2021 23:08

IŞİD’in yeniden uyanışı ve Kobanê direnişi!

Türkiye ve Suriye'ye odaklanmış harita

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

IŞİD’in son bir ayda Irak ve Suriye’de 15’ten fazla saldırı düzenlemesi, ‘IŞİD yeniden uyanıyor mu?’ sorusunu akıllara getiriyor.

IŞİD geçen yılın son gününde Suriye’nin Deyrizor kentinde içinde Suriye asker ve milislerinin olduğu iddia edilen bir otobüse saldırı düzenlemiş ve bu saldırıda 28 kişi hayatını kaybetmişti.

21 Ocak’ta Bağdat’ta yoksul halkın alışveriş yaptığı ikinci el giysi pazarına düzenlenen intihar saldırılarında ise, 32 kişi yaşamını yitirmişti.

Rojava’nın Haseke kentinde Kürt özerk yönetimine bağlı kurumlarda çalışan iki kadın, 22 Ocak’ta IŞİD tarafından kaçırılıp katledildi.

IŞİD, Irak’ta da Kürdistan Bölgesel Yönetiminin denetimi dışındaki Kürt yerleşim yerlerinde (özellikle Kerkük ve Selahaddin kentlerinde) uzunca bir süredir saldırılar düzenliyor.

IŞİD bu saldırılarında Irak ve Suriye yönetimlerinin yanı sıra Kürtleri hedef alıyor.

Peki, Suriye ve Irak’ta daha önce ele geçirip ‘emirlik’ ilan ettiği bütün toprakları kaybettiği ve dahası lideri Bağdadi öldürüldüğü halde IŞİD nasıl yeniden bu saldırıları yapabilecek güce sahip oldu?

Bu sorunun yanıtı bakımından dikkat çekici bir açıklama geçtiğimiz günlerde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Peşmerge Bakan Yardımcısı Serbest Lezgin’den geldi. Lezgin, IŞİD’in son dönemlerde artan saldırıları ile ilgili olarak “Irak’ta IŞİD’in yeniden güç sahibi olabilmesi için zemin var. 2014’te örgütün ortaya çıkmasına neden olan koşullar hâlâ olduğu gibi kalıyor. Sorunlar çözülmüş değil. Güvenlik boşluğu da bu zemini güçlendiriyor” değerlendirmesini yapmıştı.

IŞİD’in hem ortaya çıkış ve hem de bugün yeniden etrafında bazı güçleri toparlamaya başlayabilmesinin iki temel nedeninden söz edilebilir.

Birincisi, emperyalistlerin 2011 yılından bu yana Suriye üzerinden sürdürdükleri bölgesel (Ortadoğu) egemenlik/paylaşım mücadelesinin mezhepsel bir görünüm (Sünni ve Alevi-Şii) kazanması ve dahası bu savaşın zaten etnik ve mezhepsel gerilimler nedeniyle oldukça kırılgan bir yapıda olan Irak’ı da içine alacak bir biçimde gelişmesi.

Savaşın mezhepsel bir görünüm kazanması, dünyanın dört bir yanından cihatçı militanın bu savaşa katılmak için bölgeye gelmesine ve radikal İslamcı örgütlerin savaşta hızla öne çıkıp bazı bölgeleri ele geçirmesine uygun koşulları yaratmıştı-ki, sadece IŞİD saflarındaki yabancı militan sayısının 40 bini aştığı tahmin ediliyordu.

İlk dönemler bu cihatçı gruplar Suriye rejimini devirmek için ‘işlevsel’ görülmüş ve özellikle Türkiye’deki Erdoğan iktidarı, S. Arabistan ve Katar tarafından desteklenmişti. Ancak Lübnan Hizbullah’ı ve İran’ın savaşa dahil olması ve dahası İran’ın bu süreci sadece Suriye’de değil, Irak ve Lübnan’dan Yemen’e kadar kendi bölgesel gücünü artırmak için bir fırsata çevirmesi hesapların değişmesine yol açmıştı. Bu hesapların değişmesinde bu süreçte oldukça güçlenen IŞİD’in rejimi yıkmaktan çok kendine egemenlik alanları (emirlikler) oluşturmaya odaklanması ve bu politikanın bir devamı olarak Irak’ta da enerji kaynakları ve geçiş yolları bakımından stratejik önem taşıyan Musul’u ele geçirmesi de etkili olmuştu.

Ortaya çıkan yeni koşullar karşısında ABD, bölgesel müttefiklerini belli bir politika etrafında yeniden dizayn etmek ve böylece bölgede zayıflamaya başlayan dayanaklarını sağlamlaştırmak için 2014’te yeni bir strateji açıklamıştı: IŞİD ile mücadele stratejisi!

O güne kadar Rojava’da IŞİD’e karşı bir varlık-yokluk savaşı veren Suriye Kürtlerini bırakın desteklemeyi, Kürtlerin uluslararası toplantılara katılmasını ve taleplerini dillendirmesini bile engelleyen güçlerin başında ABD yer alıyordu.

2014’teki Kobanê direnişi ve ardından Irak’taki Musul operasyonu sürecinde Kürtlerle sürdürdüğü iş birliği, Kürtleri ABD’nin bölge politikasının en önemli dayanaklarından biri haline getirmişti.

IŞİD’e karşı ABD öncülüğünde kurulan koalisyonun sözcüsü Wayne Marotto’nun geçtiğimiz günlerde sosyal medya üzerinden yaptığı “Bugün Kobani Kurtuluş Günü. 26 Ocak 2015’te Kürt savaşçılar, koalisyonun hava saldırılarının desteğiyle Kobani’yi özgürleştirdi ve IŞİD’in yenilmez olmadığını gösterdi. Güvenilir ve yetenekli bir ortaklık örneği sundukları için Kürtleri tebrik ediyoruz” paylaşımının ya da Hillary Clinton’ın sahibi olduğu şirketin Kobanê dizisi çekmesinin kerametini bu politikada aramak gerekiyor. Trump’ın “Kürtler muhteşem insanlar. Bizim için öldüler” sözleri ABD’nin Kürtleri ne zaman ve niçin sevdiği sorusunun yanıtını açıkça ortaya koyuyordu.

Irak’ta IŞİD ile mücadele sürecinde Şii bir milis gücü olarak Haşdi Şabi’nin ortaya çıkması ve ayrıca 2017’deki ‘bağımsızlık referandumu’ sonrasında Kerkük başta Kürdistan Bölgesel Yönetiminin IŞİD ile mücadele sürecinde kazandığı yerleri tekrar kaybetmesi, Lezgin’in söylediği gibi IŞİD’in yeniden ortaya çıkmasına uygun koşulları sağlıyor.

ABD’nin başını çektiği koalisyon güçleri arada bir “IŞİD tehdidinin canlanması”ndan söz eden açıklamalar yapsalar da aslında durumdan memnun görünüyorlar. Çünkü “Kontrol edilebilir bir tehdit” olarak IŞİD, bu güçlerin arada bir hava operasyonu yapıp bu durumu bölgedeki varlıklarını meşrulaştırmanın dayanağı olarak kullanmalarına yarıyor.

Bugün IŞİD’in yeniden ortaya çıkmasını sağlayan bir diğer önemli neden de Erdoğan iktidarının Suriye’de İdlib başta olmak üzere cihatçı gruplarla sürdürdüğü iş birliği ve yine Rojava’da Kürt özerk yönetiminin elindeki bölgelere yönelik operasyonlarıdır.

Bu noktada IŞİD Lideri Bağdadi’nin 2019 ekim ayında İdlib’in Reyhanlı sınırına 5 kilometre mesafedeki bir köyünde öldürülmesine ve yine aynı dönemde Erdoğan iktidarının sözcülerinin Bağdadi’nin kız kardeşinin Türkiye destekli cihatçı grupların (ÖSO-Suriye Milli Ordusu) elinde bulunan Azez’de yakalandığını açıklamasına dikkat çekmek gerekiyor.

Türkiye’deki iktidarın kendi bölgesel çıkarları için bu cihatçı gruplara verdiği destek hem bu radikal İslamcı tehdidin varlığını sürdürebilmesine ve hem de özde bunlarla arasında bir ayrım olmayan IŞİD’in bunlar içinde gizlenebilmesine (Kendine yaşam alanı bulmasına) yol açıyor.

Türkiye’deki iktidarın 2016’da görünüşte IŞİD’e karşı yaptığı Fırat Kalkanı’ndan başlayarak Suriye’deki bütün operasyonlarının asıl hedefi Suriye Kürtleriydi. Bu operasyonlar nedeniyle Rojava özerk yönetiminin elindeki toprakların bir kısmını kaybetmesi ve gücünün belli oranda sınırlanması, burada uzunca bir süre Kürtleri asıl düşman olarak görüp onları yok etmeye çalışan IŞİD’in yeniden varlık koşullarını yarattı.

Bugün IŞİD’in yeniden uyanışını tartışırken Kobanê direnişine bir parantez açmak gerekiyor.

Çünkü emperyalistlerin ve bölge gericiliklerinin paylaşım mücadelesinin tetiklediği etnik-dinsel-mezhepsel gerilim ve çatışmaların var edip güçlendirdiği IŞİD barbarlığı karşısında Kobanê direnişi, bölge halklarına seküler-demokratik bir temelde birlikte yaşamın mümkün olduğunu göstermişti. Kobanê direnişinden sonra Kürtlerin ABD ile devam eden iş birliğinin Rojava’yı yeni saldırılara açık hale getirmesi ve buradaki demokratik yapıyı zaafa uğratması bu gerçeği değiştirmiyor.

Bölgede bugünkü tablonun bize söylediği gerçek şudur: Bölge halklarının IŞİD benzeri barbar örgütleri yok edebilmeleri için; onları var eden emperyalistlere ve bölge gericiliklerine karşı da demokratik-seküler bir mücadele çizgisinde birleşmelerinden başka bir çıkar yolu yoktur.

Böylesi bir siyasi tabloda Erdoğan iktidarının talimatıyla HDP yönetimine karşı hazırlanan Kobanê iddianamesinin, aynı zamanda IŞİD barbarlığını var edip kullananlar ile halkların eşitlik temelinde demokratik-seküler bir gelecek kurmasını savunanlar arasındaki mücadelenin bir parçası olarak anlam kazandığını da not etmek gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa