03 Şubat 2021 23:00

Kıskanıyorlar

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri

Fotoğraf: @budirenisi/Twitter

Paylaş

Yükseköğretimde bir dönem daha sona erdi. Uzaktan dersler, el sürmeden yapılan deneyler, hayal gücü ile iğne yapma ve doğum yaptırma uygulamaları ve gruplaşmış öğrencilerin topyekün cevapladıkları sınav soruları derken bir dönemi daha sorunsuz(?) geride bıraktık. Geride kalanlar için halen bir umut var ama son iki dönemi maket kullanarak halledip mezun olmayı ve malum bağlantılarla iş bulmayı becerenler toplumun hücre aralarına mayın gibi dağılacaklar.

Kağıt üzerinde bakınca dersler verildi mi? Verildi. Hocalar gerçekten özveri ile elektronik dersler, ders notları hazırladılar. Fotojenik olduğunu düşünenler yayınlarını canlı yapmayı tercih edip çeyrek saate sıkıştırılmış bir saatlik konuyu anlatmaya çalıştılar. Bağlantılar geldi, koptu, sonra yine gelemeden koptu. On beş dakikalık dersin ilk 5 dakikasını “Sesim geliyor mu? Görüntü var mı? Kayıt ediyor musunuz? sorularıyla geçiren öğrenciler, kalan 10 dakikada ne anladılarsa anladılar. Çoğu anlamadı.

Sonra sınavlar. Bir yanda, havuzdan gelen soruları çözemeyen, çözüp de sisteme yükleyemeyen, sisteme yükleyemediği soruyu e-posta, WhatsApp mesaj ile göndermeye çalışan, havuzdan kendine gelmediği için aslında göremediği soruyu nasıl bildiyse çözüp “Ben çözdüm” diye itiraz eden, dört sorunun 4’ünü de farklı kağıt ve kalemle, farklı ruh halleriyle çözen ve bunu el yazısına yansıtan ve “Öğrenci dayanışması” ile tüm soruları doğru çözüp, uzun yıllar sonra ilk kez bir dersten 100 tam puan almayı beceren, hem de bu başarıyı 10-15 arkadaşıyla birlikte beceren öğrencilerimiz şimdi yüksek puanlarla bilim insanı, yüksek teknokrat, bürokrat, ve diğer “at” lardan biri olma yolundaki ilk adımlarını atanlar.

Diğer yanda, “Yok yahu olmuyordur, böyle şeyler” deyip, tüm soruları kendi çabası ve cep telefonuyla baş başa çözmeye çalışıp, 5inci kez aldığı dersten yine kalmayı becerebilen, kopya çekerse kendisini görecek kendisinden utanan ama “sınıf ortalaması” denilen sistemle kurda kuşa yem olan dürüst öğrenciler. Ve her şey yolundaymış tiyatrosu oynayan dekanlar, müdürler, dünürler.

Tüm bu rezillik yetmezmiş gibi, tepeden inme yönetme hırsı ile altüst edilmiş üniversite yönetimleri. “Bana karşı gelmek, devlete karşı gelmektir” türünden söylevlerle paçasını kurtarmaya çalışan, kendini devlet sanan, atanmış olmanın en atanmış halini içine sindiren, belki de aslında bu işten sıyrılmayı planlasa da “Otur oturduğun yerde, yoksa çarşamba pazarında limon bile satamazsın” baskısı ile affını bile isteme cesareti ve hakkı olmayan rektörler.

Bizim için neyse de sadece Boğaziçi’de okuyan 34 Alman, 28 Amerikalı, 12 Fransız, 5 Kanadalı, 4 Belçikalı öğrenciyi polis zoruyla 2547 sayılı Yasa’nın amaç bölümünün 4’üncü maddesinde yazan, “Öğrencilerini; Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan, Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak, …” şeklindeki ilkelerle yetiştirmeye çabalayan, diğer en zeki çocukları, bu fırsatı yakalayamamış ülkemin üniformalı diğer çocuklarına coplatan dördüncü sınıf yöneticiler.

Yahu hakikaten en iyi 500 üniversite içerisinde neden bizden kimse kalmadı? Frenk takımı bizi kıskanıyor olmasın?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa