06 Şubat 2021 00:27

Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var da bunu kim yapabilir?

Recep Tayyip Erdoğan cuma namazı çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlarken.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinden beri, her cuma namazı sonrasında siyasi açıklamalar yapıp, ülke gündemiyle ilgili konuşuyor gibi yaparken, aslında muhalefeti cami önünden topa tutmayı adet haline getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeminde anayasa yoktu.

Cumartesi ve pazar günü her ne olduysa, pazartesi günü kameralar karşısına geçen Erdoğan’dan herkes “esnafa, çiftçiye destek”, “Zamların nasıl durdurulacağı”, gibi emekçilerin hayati sorularına yanıt bekliyordu. Ama onun gündemi başkaydı.

Yeni gündemini Cumhurbaşkanı, “Belki de şimdi Türkiye’nin tekrar yeni bir anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir. Cumhur İttifakındaki ortağımızla bu konuda bir anlayış birliğine varmamız halinde önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz” diyerek açıkladı.

Bu açıklamaya ilk tepki de aylardır, her ağzını açtığında “hukuk reformu”ndan söz edip, “İsterse kıyamet kopsun. Yeter ki adalet gerçekleşsin!” gibi romantik cümleler kuran Adalet Bakanı Gül’den geldi. Gül’ün, Erdoğan’ın açıklamasını “Heyecan verici bir müjde” olarak değerlendirmesinden anlaşılıyor ki, Adalet Bakanı da hepimiz gibi, Erdoğan’ın “Yeni anayasa için harekete geçileceği müjdesi”ni kameralar önünde açıkladığında öğrenmiş!

İKTİDAR DA MUHALEFET DE ANAYASA HAZIRLIYOR AMA HALK YOK!

Sadece iktidar değil, CHP, DEVA, İyi Parti gibi Millet İttifakı etrafındaki partiler de son günlerde “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in anayasası olacak bir anayasa hazırlığı” içindeler.

Eee, ne var bunda?

  • İktidar, tek adam rejimini tahkim etmek, tek adamın icraatlarına kimsenin “Bu yapılan anayasaya aykırı’ diyemeyeceği,
  • Muhalefet partileri de ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ iddialarını ete kemiğe büründürmek için bir anayasaya hazırlıyorlar” denebilir.

Anayasalar eğer, yasa yazma uzmanı hukukçuların ve elinde güç bulunduran siyaset erbabının, sistemi mükemmel biçimde kurallara bağlama metinleri olsaydı, iktidar ve muhalefetin bu “anayasa yazma” girişimleri, “Eee ne var bunda?​” sorusu ve verilen yanıtlar haklı görülebilirdi.

Evet, bugün BM’ye üye iki yüz küsur ülkenin anayasalarına bakıldığında, içlerinde; askeri cuntaların dayattığı, cunta sonrasında kurulan düzenin devamını sağlama amaçlı, bir grup aydın ve hukukçunun kaleme alıp bir biçimde halka kabul ettirilmiş olanı, halka hiç sorulmadan yazılıp ilan edileni, parlamentoda tartışılıp kabul edileni... gibi çeşitli yöntemlerle hazırlanmış anayasalar görülebilir.

Nitekim bizde de 1960, 1982 Anayasaları, askerler tarafından hazırlatılarak sadece evet yönlü propagandanın serbest olduğu koşullarda halk oylamasıyla halka kabul ettirilen anayasalar olurken, 1921 Anayasası sahada mücadele eden güçlerin temsilcilerinin hazırladığı bir anayasa olarak “gerçek bir anayasa” normlarına daha uygun hazırlanan bir anayasa olmuştur.

GERÇEK ANAYASALAR YAZILMAZ MÜCADELE ALANLARINDA YAPILIR!

Anayasaların oluşmasına tarihsel olarak bakıldığında insanlığın ilerlemesinde az çok iz bırakmış anayasaların, masa başında uzmanlar tarafından “yazılmış” metinler olmadığını görüyoruz.

Tersine bu anayasalar;

  1. Egemen sınıf ve onların temsilcilerinin otoritenin (sultanlar, krallar, şahlar, hükümetler, vb.) sınırlanması, ortadan kaldırılması,
  2. Sömürülen, ezilen, hor görülen sınıf ve toplumsal tabakaların, aydınların, ilerici demokrat güçlerin, mitingler, gösteriler, grev alanları ve barikatlarda taşınan pankartlarda, sloganlarda dile getirilen taleplere meşruiyet ve yasallık kazandırmak için hazırlanmış siyasi metinlerdir. Ki hukukçular, uzmanlar ancak bu son aşamada rol üslenebilirler.

Egemenlerin hazırladıkları anayasalar ise, egemenlerin otoritesini pekiştirmek, baskı ve zulme dayanaklar oluşturmak için yapılmış anayasalar olmuştur.

Hele de bugün ülkemizde tek adam yönetiminin inşasının tahkim edildiği, AYM’nin kararlarını uygulamadığı, işçilerin emekçilerin anayasal, yasal haklarının umursanmadığı koşullarda, burjuva muhalefetini bile “milli güvenlik sorunu” olarak gören bir iktidarın hazırlayacağı anayasa nasıl demokratik bir anayasa olabilir?

DEMOKRATİK BİR ANAYASAYI KİMLER YAPABİLİR?

Elbette ki Türkiye’nin demokratik bir anayasaya ihtiyacı vardır. Ama bu anayasaya en çok;

  • İşçilerin, emekçilerin, ezilen sömürülen toplumsal kesimlerin, geleceklerini güvencesiz hisseden toplumsal sınıf ve tabakaların,
  • Yıllardır seçtikleri vekilleri tutuklanan, belediyelerine kayyum atanan, “eşit yurttaşlık hakkı”, “Kürt sorununun demokratik çözümü” için mücadele eden Kürtlerin,
  • İnanç özgürlüğü tanınmayan Aleviler ve Sünni İslam dışındaki bütün diğer inançtan yurttaşların,
  • “Cins eşitliği” için mücadele eden, taleplerini meydanlarda savunan kadınların,
  •  Geleceği karartılmış gençliğin,
  • Sendikaların, emek örgütlerinin,
  • Üreticilerin, esnafların,
  • “Cinsel yönelimleri” nedeniyle her vesileyle linç edilen LBGTİ+’ların bir anayasa hazırlanması için kendilerini temsil etmek üzere seçtikleri temsilcilerinin yer almadığı temsilcilerin aktif olarak, hazırlanmasına katılmadıkları bir anayasa ne yeni ne sivil ne de demokratik bir anayasa olabilir.

Böyle bir anayasa olsa olsa egemenlerin ve tek adamın otoritesinin önündeki engelleri kaldıran bir anayasa olabilir!

Nitekim dün Bahçeli ile görüşen Erdoğan, “Yeni anayasada tek adam yönetiminden taviz yok” diyerek, hazırlayacakları anayasanın nasıl ve kimin anayasası olacağını açıkça ortaya koydu.

(*) Dün HDP heyeti ile toplantı sonrasında CHP yöneticileri medyanın karşısına çıkamadı. Çünkü, HDP yöneticileri ile yan yana görünmeyi göze alamadılar. Ama CHP, İYİ Parti, DEVA... öteki muhalif partilerle ortak bir “demokratik anayasa” hazırlığı yapıyorlar!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa