Toplumsallık
Fotoğraf: Envato
Bu hafta halkın bir bölümü hastalık ve yoklukla savaşırken, bir bölümü de iş kurumları önünde ya da 1 liralık ekmek kuyruklarında saatlerce sıra beklemekte ya da semt pazarlarında arta kalmış sebze ve meyve toplamaktadır. Toplumun bir kesiminde bunlar yaşanırken, diğer görece ufak kesiminde ise borsada nereye yatırım yapsam da parama para katarım hesabı yapılmaktadır. Birisi temel gıdası ya da sağlığı, diğer ise cebi için çırpınmaktadır. Böylesi toplumsal katmanlarda yaşanan farklılığı sergilemek sorunları anlamak için ilk aşamadır, ama iş burada bitmez. Mesele niçin ve nasıl oluyor da toplum böylesi bölünmüş vaziyette zıt amaçlar peşinde koşar hale gelmiş olduğu konusu irdelenmelidir. Bu görüntü aslında bir toplumsal hastalığa işaret etmektedir. Onun için yazının başlığını patolojinin bilimi olarak saptadım. Zira yaşanan olay bir toplumsal patolojidir. Bir yanda yoksulluk ortamında çırpınan insanlar, diğer yandan borsadaki yükseliş fazla hayra alamet değildir. İşte bu yazıyı yazarken yaşanan toplumsal bölünmenin, yani bir tür toplumsal patolojinin üzerinde düşünmek ve bunu değerli okuyucularıma yansıtmak istedim. Acaba meselenin özündeki soru, az sayıda varsıl insan, borsaya koşarken, çok sayıda insanın ucuz ekmek kuyruğunda beklemesi mi, yoksa tersi midir? Hangi tarafın ağırlıkta olduğu anlık meseledir; oysa süreç devamlıdır, yani anlık görüntünün devamlı surette oluşan ve gelişen süreç olmasıdır. Diğer bir deyişle, ekonomik yapılanma toplumda bir tür tahterevalli oluşturmaktadır; bir grup varsıllaşırken, diğeri yoksullaşmaktadır. Bu demektir ki, yaşanan toplumsal farklılıklar, daha doğrusu sosyoekonomik ur oluşumu izlenen ekonomik politikaların sonucudur ve bu sonucu oluştururcasına sistem ısrarla sürdürülmektedir.
Bu mesele üzerinde düşünürken, meselenin anlatımında en iyi örneğin iktisat öğretisi ile tıp öğretisi arasındaki farkın oluşturabileceğini düşündüm. İktisat bilimini toplumların sosyal açıdan sağlıklı gelişmenin koşullarını, tıp bilimini ise insanın sağlık koşullarını irdeleyen ve aksayan yönlerine çare bulmaya çalışan bilim alanları olarak düşünebiliriz. Böylece iki bilim dalının alanları farklı olmakla beraber, amaçlarının aynı olduğu kabulü ile yürürken karşımıza farklı sonuçların çıktığını görmekteyiz. Bilim alanlarından biri insan yaşamını uzatabildiği gibi, pandemi döneminde de olağanüstü hızla aşıyı geliştirebildi; bilim alanlarından diğeri ise, devamlı krize sürüklenen sisteme bigane kaldığı gibi, yoksullaşan kitleler ve hızla kötüleşen çevre sorunlarına çare üretmede yeterli olamamaktadır. Çevre ve yoksulluk sorunlarına çare bulamamayı bir tarafa bırakalım, bu konulara gereği biçimde eğilme gereksinimi dahi duyulmamaktadır. O zaman soruna biraz daha yakından bakalım.
Tıp fakültelerinde biyolojik süreci, anatominin yapısı ve fizyolojisi biyoloji kurallarının olağan süreci olarak okutulur, bundan sapmalar ise insan sağlığını zedeleyeceği anlayışıyla “patoloji” olarak ele alınır ve bu sapmanın ortadan kaldırılmasına çalışılır. Bu mücadelenin sebebi de, insan sağlığını, olağan süresi içinde korumak, olabildiğince de uzatmak olarak algılanır. Ekonomi alanına geldiğimizde ise, yaşanan sosyoekonomik ur oluşumları olağanmış gibi ele alınır, hatta fakültelerde bu alanı yönetecek dehalar yetiştirilir. Ancak, bu yürüyüş toplumlarda sağlıklı gelişmeyi değil, hastalıklı ve sorunlu odakların oluşumuna yol açarak tüm toplumun güvenini ve sağlığını sarsar. Fakat ne hikmetse, iktisat alanında bu konuda hemen hiçbir önlem alınmaz, çünkü bir “piyasa” kavramıdır sürgit insanların beynine kazınmış olup, kimse bu canavarın kolunu kanadını kırmaya cesaret edemez. Zira canavarın gövdesini az sayıda güçlü varsıl kesim oluşturmaktadır ve bunlar çevreyi sömürerek devamlı güç kazanmakta, üstelik bu zulüm piyasa örtüsü ile de meşrulaştırılmaktadır. O denli meşrulaştırılmaktadır ki, bugünlerin konusu olan pandemi ortamında borsaların yükselişi iktisat bilimi(!) içinde bir patoloji olarak ele alınmamakta, hatta daha da ileri gidilerek, bilim alanında bu konu inanılmaz matematik formülleriyle anlatılmakta, medya organlarında varsıllara öneriler yapılmakta ve adeta iktisat bilimi bir tür toplumsal tahterevalli oluşturmada araç olarak kullanılmaktadır. Bunun sebebi de, siyaseti olduğu gibi, bilim dünyasını da ele geçirmiş olan toplumsal varsıl ve güçlü kesimlerin tıp biliminin uygulama alanını da kendi alanlarında kullanıma sokmada ısrarlı olmasıdır. Kaldı ki, pandemi karşısında ülkelerin savaşma biçimi ve üretilen aşının ülkeler arasındaki dağılımı dahi iktisat bilimi(!) marifetiyle yaratılan toplumsal farklılıkları açıkça ortaya koyduğu halde, bu insafsız acı tablo karşısında insanlar ne bilimi, ne de toplumsal yapılanmayı değiştirmeye cesaret dahi edememektedir.
- 2025 acaba nasıl geçecek? 18 Ocak 2025 05:30
- Ekonomik kriz çevrimleri ve emek 12 Ocak 2025 04:51
- Emek zulmü meselesi irdelenmelidir 21 Aralık 2024 04:36
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46