İçimizdeki karakutular meselesi

Kirvem,

Geçen haftaki mektubumda “Herkesin bir derdi var, durur içerisinde” şarkısından esinlenip, ardından da bu bapta iki kelam etmeye çalıştığımı umarım hatırlıyorsun.

Konu; dert, keder, kasavet, kaygı, sıkıntı, tasa, üzüntü, elem, gam olunca, hepimizin  keyfi ister istemez kaçarken, aynı zamanda da içine düştüğümüz bu tatsız, tuzsuz duygulardan, bu haletiruhiyeden mümkünse bir an önce kurtulmanın çarelerini arayıp duruyoruz.

Ölümden başka her şeyin “yalan” olduğu şu cavalacoz dünyada; kimilerimiz, “Vur patlasın, çal oynasın” havalarında oyalanıp, dolayısıyla kendi keyiflerinin kahyası kesilmeyi şu veya bu şekilde “becerirken”, buna mukabil kimilerimiz de, “Zalim avcı vurdu beni, kırdı kanadımı kolumu” türküsünün yanı sıra, ayrıca “Derdimi ummana döktüm, asumana inledim” feryadını dillendirip ömür tüketiyoruz...

Yandan çarklı bu yampiri, bu kofti “düzen”in paslı çarkları arasında “dertli dolap” misali dönüp dolanıp, ardından da “kader” veya “alın yazısı” mucibince günün ya da gecenin bir vaktinde meçhule doğru yelken açarken, öte taraftan içimizdeki kimi “zındık”ların dediklerine göre, gökten zembille inen bu “ilahi adalet” terazisinin ayarında tuhaf  bir laçkalık var...

Nitekim yine bu zındıkların ikide bir kazan kaldırıp kopardıkları yaygaralara bakılırsa; bu şakulü bozuk terazinin bir kefesinde yan gelip yatanların keyfi “oh keka” kıvamındayken, diğer kefesindekilerin hali, ahvali yandı gülüm keten helvasından farksız!

İbresi dandik, kantarının topuzu hileli, endazesi, arşını, metresi, litresi, kilosu, çapı, çemberi iğreti bu düzenin, daha da doğrusu bu rezil, bu zelil, bu şirazesi kaçık, her fasikülü “elem dolu”, bu kara kaplı kitabın hükmü daha ne kadar sürer, hangi ufuklara kadar uzayıp gider şimdilik meçhul...

"Derdini söylemeyen derman bulamaz” deyiminden yola çıkıp, akabinde de derman bulmak için tıpkı “tespih taneleri” misali yan yana dizili dertlerimizi şu veya bu adreslere postalayıp, sonra da “öte yakaya” göçüp giderken, insanlık allemi olarak acaba gerçekten de “şifa” bulacak mıyız, yoksa geride kalan nesillere, torun torbalarımıza, “Herkesin bir derdi var, durur içerisinde” deyiminin yanı sıra, keza içi dertlerimizle lebalep dolu olan bu “karakutu”larımızı mı bırakacağız, kim bilir Kirvem!..

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İhyanın aslı

İhyanın aslı

Maraş depremlerinin ardından geçen iki yılda ne yiten on binlerce canın hesabı sorulabildi ne de kalanların bir derdine derman olundu. İki yıl sonra iktidar, ”Asrın İhyası” sloganıyla toplumu aldatmaya çalışıyor. Oysa asıl ihya ihaleler, inşaatlar, rezerv alan ilanları, teşvikler, vergi indirimleriyle, depremi gerekçe eden siyasi baskılarla geldi.

Teslim edilen konut sayısı ihtiyacın 3'te biri.

Deprem bölgesinde 'rezerv alan' kılıfıyla halkın evleri, arsaları gasbedildi.

Deprem işçiye yoksulluk, sermayeye 'fırsat' oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et