10 Şubat 2021 23:58

‘Monoloit’in gizeminin gölgesinde ‘ay’a gitme iddiası’ ne kadar inandırıcıdır?

Erdoğan Türkiye Uzay Ajansı fonu önünde

Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/TCCB/AA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki akşam, günler öncesinden parti teşkilatına, “Salı günü saat 19.00’da müjde vereceği”ni söylemişti ve herkesi bu açıklamasını izlemeye çağırmıştı.Bu “randevu” üzerine herkes, kendisi açısından “müjde”nin ne olacağını tartışmaya başladı.

Bu müjde;

  • Esnafa göre, batma aşamasına gelen iki milyon esnafı kurtaracak bir yardım programının,
  • Milyonlarca işsize göre, işsizlik yardımın artırılması ve yeni istihdam alanlarının açılacağına dair hamlelerinin,
  • Günlük gıdasını çöpten, pazar artıklarından sağlayan en yoksullara göre, kendileri için asgari de olsa geçimlerini sağlayacak bir yardımın başlatılmasının,
  • ”Çarkları döndürmek mecburiyetindeyiz” diyerek, pandemi önlemleri hiçe sayılarak çalışmaya zorlanan işçilere göre, daha sağlıklı çalışma koşulları için yeni önlemlerin açıklanmasının,
  • Pandeminin ağır yükünün hafifletilmesi için aşı bekleyen milyonlara göre, yeterli aşının temin edildiği ve günde 1.5-2 milyon aşı yapılarak, pandeminin belinin kırılması kampanyasının ilan edileceği… gibi, fanilerin en acil talepleri için inandırıcı bir plan-programın sunulacağıydı!

Ama Erdoğan’ın “salı randevusu”ndaki açıklaması, Saray’ın yakın erkanı dışında herkes için sadece “müjde” değil “sürpriz” de oldu.

AÇLIK, İŞSİZLİK, AŞISIZLIK... İÇİN BİR PROGRAM YOK AMA UZAY PROGRAMI VAR!

Çünkü, Erdoğan bu randevuda; iflas, açlık, yoksulluk, virüse karşı mücadele... gibi somut ihtiyaçları kıskacında olan fanilerin gözlerini gökyüzüne çevirip, ufukta görülen hedefleri alt alta yazdıkları, “Milli Uzay Proramı”nı açıkladı!

Neler yoktu ki, bu “Milli Uzay Programı”nda!

Erdoğan konuşmasında, uzun uzun;

  • 2023’te aya gidileceğini,
  • Uydu geliştirme alanında dünya ile rekabet edecek bir marka yaratılacağını,
  • “Uzayda ağır yüklerin taşınması için “Uzay Liman İşletmesi”nin kurulacağını,
  • Bir T.C. vatandaşının, uzaya gönderileceğini, bu kişinin “Hatta bayan bile olabileceği”ni,
  • “Astronot” ve “kozmonot” kelimelerine karşılık gelecek “Türkçe karşılık” bulunması gerektiğini (Bahçeli de hemen adı bulmuş: Cacabey” olsun demiş!) söyledi.

Bilim insanları, açıklanan hedeflerin, ayakları yere basmayan tamamen afaki hedefler olduğunu söylüyorlar.

Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve pandemiyle mücadele gibi büyük sorunları çözmede tek adam yönetiminin büyük başarısızlığını dikkate alanlar ise, “Ay’a gitme” iddiasının, ”Flaş, Flaş!...” denilerek sunulmasının ülkedeki gerçek sorunlardan “Uzaya kaçarak kurtulma” oluğunu belirtiyorlar.

GÖBEKLİTEPE’YE ‘MONOLOİT’ DİKMEK NEYİN SİMGESİ?

Bir hafta kadar önce, Göbeklitepe’deki kazı alanı yakınındaki bir tarlada, üstünde Göktürk alfabesiyle “Gökyüzüne bak Ay’ı gör” ifadesi bulunan, “monoloit” adı verilen metal bir tabelanın “dikili” olduğu görüldü.

“Bu ‘monoloit’i buraya kim dikti?​”, tartışması sürerken, Erdoğan’ın “Milli Uzay Programı”nın açıklanmasından bir gün önce “monoloit”, dikildiği gibi gizemli bir biçimde ortadan yok oldu! Ancak “Milli Uzay Programı tanıtım toplantısı”nda Erdoğan’ın arkasındaki ekrana “monoloit”in görüntüsü yansıtıldı. Erdoğan da, “Gökyüzüne bak Ayı’gör” ifadesini adeta bir kampanya sloganı gibi sundu.

Böylece “monoloit”in, “Milli Uzay Programı”yla bağlantılı olarak dikilip sonra da kaldırıldığı da ortaya çıkmış oldu!

Tabii burada ister istemez, 1980’lerde Eric Van Deniken’in “Tanrıların Arabaları” adlı kitabında, dünyadaki uygarlığı insanların değil, uzaydan gelen ve insanların sonradan bunlara “tanrı” dediği, peygamberlerin de “Tanrıyla konuşuyoruz” derken, aslında bu yaratıklarla konuştuklarını, örneğin “Musa’nın Sandığı”nın aslında bir “Yaratıklarla iletişim aygıtı” olduğunu iddia ediyordu!

İnsanlığı karşı karşıya getirdiği büyük sorunları çözmeyen burjuvazi, Deniken’in bu iddiasına heyecanla sahip çıktı.

Çünkü Deniken böylece, burjuvazinin, uygarlığın kurulmasında “emeğin rolü”nün bulunmadığını öne süren kadim tezine büyük destek sunuyordu. Ki, 1980’lerde işçi sınıfı ve halkın kazanımlarını ortadan kaldırma amacıyla öne çıkardığı kadim iddiası olan “Değerin yaratıcısı emek değil sermayedir” tezine geniş bir alan sunuyordu.

‘TANRILARIN ARABALARI’NIN GELECEĞİ BİR KORİDOR MU AÇILDI?

Erdoğan, “Milli Uzay Programı”nda elbette ki, Deniken’e atıfta bulunmadı ama “monoloit” üstünden verilen gizemli mesaj ile Türkiye’nin bilim-teknolojik birikimi ve ekonomik-siyasi gerçekleri dikkate alındığında, ortaya konan hedeflerin ancak “Deniken’in tanrılarının yardımı”yla inandırıcı olabileceği de görülmektedir!

Peki, “Deniken’in tanrıları” inancıyla “Milli Uzay Programı”nın hazırlayıcılarının inancı karşıt değil midir?

İlk bakışta öyle gibi görünüyor. Ama, daha yakından bakıldığında, Üniversitenin, “Nuh Peygamber oğluyla cep telefonuyla konuşuyordu”, “Google’u Abdulhamit icat etmişti”, diyenlerin hegemonyasına geçmesi için özel operasyon düzenleyip(*), bilimin üniversiteden kovulması için her yola başvurulduğu bir yerde, Deniken’in tanrıları ile “Milli Uzay Programı” hazırlayıcılarının “aynı uzay”da yan yana olduklarını söylemek bir abartı olmaz.

Tabii, bu “uzay tartışması”nın bugün, ülkenin gündemdeki gerçek sorunları olan açlık, yoksulluk, işsizlik, özgürlüksüzlük... gibi sorunların gündemden düşürülmesi amacıyla bağlantılı alarak tezgahlandığını unutmadan!

Görüyoruz ki, anayasa tartışmaları da gerçeklerin üstünü örmeye yetmemiştir. “Ay’a gitme”, “Uzayı fethetme” propagandasının da yetmeyeceği daha ilk günden görülmektedir!

(*) En son örnek Boğaziçi Üniversitesi üstünden özerk demokratik üniversite değerlerine yönelik saldırıdır.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa