Gerçeklere karşı hayal satmak çare ve çözüm olacak mı?
Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/TCCB/AA
Gerçekleri çarpıtmaya, yalana ve demagojiye dayanan bir sistem kurarsanız her gün şapkadan bir tavşan çıkarmak zorunda kalırsınız. İstihdamın azalıp işsizlik oranının düştüğünü kanıtlamanız için elinizde TÜİK gibi kurumlarınızın olması gerekir. Vatandaşın filesini doldurmak için çarşıya pazara çıkamadığını unutturmak için aya çıkmayı vadetmeniz gerekir. O kadar AntiABD, antiemperyalizm nutku attıktan sonra uluslararası sıkışıklık durumundan kurtulmak için Beyaz Sarayı’ yeniden Kabe yapmak, bu nedenle Biden’ın bir işareti için telefon başında beklemeniz gerekir, vb.vb.
Şimdilerde ekonomi yönetimine IMF ve uluslararası finans çevrelerinin yöneticilerinden ve ideologlarından övgü üzerine övgü geliyor. Övgüler tabii ki IMF’siz IMF programlarının uygulanması üzerine. Ve bu övgüler döviz kurunu düşürmek için verilen yüksek faize ve bu faiz nedeniyle akmaya başlayan sıcak paranın spekülatörlerine aktarılan yüksek kârlara. Geçmişten beri bu tür programların diğer ana unsurları arasında bütçe de faiz dışı fazla ve uluslararası finans kurumlarının her isteğini yerine getirecek “bağımsız” -bunun alternatifi tabii ki “adam”a bağlı BM değildir- Merkez Bankasıydı. Uluslararası sermaye şimdi yeniden tuş etmenin zevkini yaşıyor. İktidar böylece iş birlikçi tekelci sermayenin bazı kesimlerine ‘Sizinle anlaşamıyor olabilirim ama bakın efendilerinizin bir dediğini iki etmiyorum’ selamı da göndermiş oluyor.
Sıcak para için yüksek faizi “çözümü” IMF ile anlaşma yapmadan sıcak paranın girmesi için bulunan bir yöntem. Ama hatırlatmak gerekiyor ilk AKP iktidarları döneminde 2002’den itibaren uygulanan programın en önemli maddelerinden birisi yüksek faiz düşük kurdu. Bu ekonomi politikasının ülkeyi getirdiği yer de, iki yılı aşkın bir süredir içinden bir türlü çıkılamayan derin ekonomik krizdir. Bu durumda kriz derinleştikçe, ülkenin sorunları içinden çıkılamaz hale geldikçe iktidarın vatandaşa “aya bak” demekten başka çaresi kalmıyor.
Başta hukuk olmak üzere “reformlardan” söz etmek ortalığı yatıştırmaya yetmeyince, korku duvarını yıkıp eyleme geçen, gerçek hak ve özgürlükler için mücadeleye atılan kesimler ortaya çıktığında onların üzerine mafya babalarının desteğinde tehditler yağdırmak “çare” oluyor. Geriye hukuk reformu adına emperyalist sermayeye verilen hukuksal güvenceler, uluslararası anlaşmalara bağlılık yeminleri kalıyor.
Ama bunların çare olmadığı her gün, her geçen hafta ve ay tekrar tekrar ortaya çıkıyor ve kanıtlanıyor. Tehdit ve baskı, Boğaziçi örneğinde olduğu gibi mücadeleleri engelleyemiyor. Tek tek işyerlerinde hak arama ve örgütlenmeye yönelik saldırılara işçiler mevzi eylemlerle yanıt veriyorlar. Yurttaşlar çarşı ve pazarda kendilerine uzatılan TV kameralarına korkmadan konuşuyorlar ve kendi durumlarının zorluğunu ve sefaleti açık seçik ortaya koymaktan çekinmiyorlar. Üstelik zaman zaman canlı yayınlara, röportajlara gerici müdahale ve saldırılar olmasına rağmen insanlar bunları söylemekten kaçınmıyorlar. Halkın karşısına örülmek istenen duvar sürekli çatlaklar ve gedikler veriyor, temelleri sarsılıyor.
Basın ise kesin bir saflaşmayı yaşıyor. Havuz medyasının halk kitleleri üzerinde bir saygınlığı ve güvenilirliği bulunmuyor. Gazetecilik kaygısı olan geçmişin geleneksel gazetecileri farklı internet mecralarında, TV kanallarında buluşuyorlar, gerçeği sergilemeyi görev edinmiş az sayıdaki gazete ise, gözaltına alınıp korkuya teslim olması istenen Evrensel ^Yazarı Ayşen Şahin örneğinde olduğu gibi korkuya ve sindirilmeye meydan okuyarak yollarına devam ediyorlar.
Bütün bu gelişmelerin, olayların ve olguların ortaya koyduğu keskin bir gerçek var ki o da şu: baskıyı ve gericiliği yoğunlaştırıp açık bir faşist diktatörlük kurmak isteyenlerle, demokratik hak ve özgürlükler için mücadele edip, bağımsız ve demokratik bir ülke kurmak isteyenler arasındaki mücadele keskinleşiyor ve sertleşiyor. Arada kalıp “majestelerinin muhalefeti” rolünü oynamak isteyenlerin de alanları daralıyor, manevra imkanları ortadan kalkıyor. Aslında tüm muhalif kesimlere dayatılan şu; ya gerçekten kararlı muhalefet gibi karşıma çıkacaksınız, ya da parçalanıp, biat edeceksiniz.
Bu tabloyu başka türlü okuyup iktidarın atacağını ilan ettiği adımlar üzerine politika kuranlar, ya da bu belirtilerden erken seçim sonuçları çıkaranlar sadece kendilerini yanılgıya sürüklemiyorlar, istekleri o olmasa da baskının ve gericiliğin koyulaşmasına giden yolun taşlarını da döşüyorlar. Bugünkü politik tabloda safça beklentilere, hayallere, mücadele edilmeden gelecek “demokratik” uygulamalara yer yoktur. Ya koyu bir gericilik ve faşizm, ya da demokratik ve özgür bir ülke için kararlı bir mücadele. Orta bir yol yok ve olmayacak.
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06
- Muhalefet sorunu 11 Ekim 2024 05:27
- ‘İç cephe’ kimlere karşı güçlendirilecek? 04 Ekim 2024 04:53
- Sorumluluk sizde 27 Eylül 2024 05:37