"Hayırlı yolculuk" meselesi
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/178799.jpg)
Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/TCCB/AA
Kirvem,
Malum olduğu üzere son zamanlarda, daha da doğrusu özellikle şu son günlerde dünyanın başına musallat olan, ayrıca şimdilerde de gavurca deyimiyle “mutasyon”a uğrayıp kılıktan kılığa girmeyi kendi askeri dehasıyla becerebilen, “kıytırık” bir “virüs” yüzünden tüm insanların hali; hepten harap, sinirleri giderek tavan yapmış durumda!
Bizim diyarlarda da hemen hepimiz, eriyle, dişisiyle şimdilik, “Made in China” mührüyle piyasaya sürülen, mazisi “karanlık”, atisi, istikbali “meçhul” bu “aşı” sayesinde bu beladan, can yakan bu durumdan bir an önce kurtulmayı umut ediyoruz...
Atalarımız, “Sabreden derviş muradına ermiş” deyip buyurduklarına göre; demek ki, şu veya bu adlar altında dünya pazarlarına koliler halinde postalanan bu aşıların nihai sonuçlarını sabırla izleyip, ardından da bu işin uzmanlarının gece gündüz demeden tekrarlayıp durdukları önerilerine, keza her fırsatta dillendire dillendire gari neredeyse zihinlerimize topaç ya da nal mıhı gibi çaktıkları “maske, mesafe, hijyen” kurallarına harfiyen uymamızın şart olduğunu yavaş yavaş da olsa nihayet çok şükür kavradık...
Bu hususta, yani bu pandemi nedeniyle kimler, hangi devletler hangi önlemleri aldılar, alınan bu önlemlerin ne kadarı ne oranda faydalı oldu, uzmanların uyarılarını ciddiye alıp veya tam aksine kulak tıkayıp, dolayısıyla kimler kendi bildiklerini nasıl okuyup durdular, bu vurdumduymazlığın faturası hangi ülkelerin hanelerine nasıl yansıdı, işin bu faslını yeterince bilemiyoruz ama, öte taraftan da ortalıkta ayan beyan görünen, amiyane deyimiyle “pişmiş kelle” gibi sırıtan acı gerçek şu ki; bu “nankör” virüs de, daha arzı endam eder etmez tıpkı bundan önceki bilumum virüslerin yolunu, yordamını izleyip, böylece zaten ezelden beri şu alemde bir türlü dikiş tutturamayan “sosyal adalet” kavramını kendi keyfince bir kenara dehleyip, öncelikle garibanların kapılarını bonkörce aşındırdı, aşındırıyor nitekim!
Ancak bütün bunların ardından yine atalarımıza dönersek; onların bakır “bakraç”lar veya namıdiğeriyle “helke”ler dolusu yoğurtları çalakaşık tükete tükete nihayet elde ettikleri deneyimlerinden yola çıkıp, sonra da, “Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” fermanını verdikleri o günlerden itibaren, onların torun torbaları birer “yiğit”ler olarak, bizler de gerek yoğurt yerken, gerekse tas tas ayranları lıkır lıkır içerken üstümüze başımıza, sağımıza solumuza dökmeden, edeplice, efendice içmeyi şiar edindiğimiz gibi, bu virüs belasından da belki bugün, belki de yarından da yakın bir zaman diliminde, kendi “yerli ve milli” aşılarımızı birbirinin peşi sıra üretip, keza tıpkı yoğurt yerken ya da ayranları lüplerken gösterdiğimiz titizliğin aynısını, aynı minvalde gerçekleştirip, bu bapta da insanlık alemine inşallah örnek olacağız...
Bu arada boş durmayıp, yumurtalı, soğanlı, sarımsaklı nevalemizi hazırlayıp tam şu sıralar aya gitmeyi, “nurlu ufuklar”ı yakalamayı düşlerken, beri yandan içimizdeki kimi hainler, kimi “mankurt”lar, “Ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider...” atasözümüzü hatırlatmaları, belki de “Ay, ayran” muhabbetli bu uzay yolculuğumuz için, ilerideki günlerde kırk kısım tekmili birden “gündem” oluşturup, dolayısıyla “hayırlara vesile” mi olur, kim bilir Kirvem!..
Evrensel'i Takip Et