Bukalemun

Melih Bulu | Fotoğraf: Serhat Çağdaş/AA
KÜL FIRTINASI
Çölün kum fırtınaları yerine kül fırtınaları esiyor. Kumun boğamadığını yakıp yıkarak. Bombalarla, füzelerle yanan yandırılan alevlerle savrularak.
GÜNEŞLİ GÜNLER
Her sabah güneş açsın. Işıtsın caddelerle sokakları, evleri. Dolsun. Doluşsun insanlar. Gülsün. Gülüşsün. Evlerinde her akşam.
YAŞAMAKSA
Soluk alıp veriyoruz. Güneşsiz. Sabahsız. Üstümüze çöken karanlıkta. Uzayan sessizlikte. Sesimiz duyulmadan. Aç, açık. Yaşıyoruz işte. Solup alıp vererek. Yaşamaksa…
BUKALEMUN
Renkten renge giriyor. Yeni bir boyayla her gün. Bir başkanlık koltuğunda. Bir rektörlük koltuğuna. Kayyum. Bukalemun. İnsanlık koltuğuna gelince boyası tükeniyor. Orta yerde: Cascavlak.
KURAKLIK
Sağır bir gökyüzü gerili iskelet ağaçlarıyla kuruyan toprakların üstünde. Açlıkla yoksulluğun yayıldığı. Ölümlerle yoğruldu. Kuruyan gökyüzünün altında. Yaşamı kurutan.
MAVİLİKLERE DOĞRU
Gök maviyse deniz de mavidir. Nereden baksan. Soluk alıp verir. Uçuşan kuşlarla. Boydan boya. Masmavi kesilir yaşam. Kan girmedikçe araya.
İNAT
Yağmurdan sonra renk renk çiçekler açacak. Kuşlar uçacak. Kalabalıklaşan sokaklarda. İnsanlarla. Yaşadığımız acılara inat.
GÖZ GÖRE GÖRE
Çarşılar boşaldı. Kepenkler inik. Aç, açıkta. Yorgun, bitik. Güneşten uzakta. Bulutlarını yitiren çıplak gökyüzünün altında. Göz göre göre ölüyor insanlar. Çöküyor insanlık.
Evrensel'i Takip Et