Meksika 2012
Meksika 1968 Olimpiyatlarında dünyaya çağdaş ve gelişmiş bir ülke imajı vermeye hazırlanırken patlak veren öğrenci hareketi ancak Tlatelolco’da gerçekleşen büyük bir katliam ve tutuklama zinciri ile bastırılabilmişti. Katliamda yüzlerce öğrenciyi öldürerek ve tutuklatarak başkentte kontrol sağlayabilen Başkan Díaz Ordaz’ın görev süresince en gurur duyduğu icraatının Tlatelolco olduğunu beyan etmesi, aslında meselenin olimpiyatlardan öte rejime yönelik bir tehdidin bertaraf edilmesi meselesi olduğunu gösterir nitelikteydi. 1968 ve sonrası toplumun ve öğrencilerin depolitize edilmesi, edilemediği durumlarda da şiddetle bastırılması gerektiği düşüncesinin yerleştiği bir dönem olacaktı. 1971’de, 2000’de olduğu gibi, öğrenci hareketi ne zaman güç kazansa ordu güçleri ile gerçekleştirilen sert müdahaleler pabucun pahalı olduğu mesajını hem öğrencilere hem de toplumun geneline açık bir biçimde vermekteydi.
2012 yılında Meksika başkanlık seçimlerine giderken en çok göze çarpan şey toplumun geneline hakim olmuş bir ilgisizlik ve umursamazlık haliydi. Ülkeyi 70 yıl hegemonik parti olarak yönetmiş PRI, iki dönem başkanlığı milliyetçi-dinci-muhafazakar PAN’a emanet etmiş, şimdi ise emaneti geri almak için hazırlanmaktaydı. Aslında PRI’nın Başkan Adayı ve Meksika Eyaleti Valisi Enrique Peña Nieto’nun (EPN) bir sonraki başkan olarak seçilmiş olduğu 2-3 sene önceden bilinebilir haldeydi. Tüm anketler, 2006’da aleni bir hile ile ve çok küçük bir farkla başkanlığı kaybetmiş olan Andrés Manuel López Obrador (AMLO) ile PRI’nın yakışıklı, genç ve aktris eşiyle rüya çift resmi veren EPN arasında yaklaşık 10-14 puanlık fark olduğunu ilan ediyordu. Yazılı ve görsel tüm medya araçları Meksika’nın yeni başkanı ve eşiyle ilgili haberlerle doluydu, AMLO’nun ne kadar kötü bir kampanya yürüttüğü, ülkeyi nasıl da iflasa götüreceği ve seçimleri ne kadar büyük bir farkla kaybedeceği üzerine analizler havada uçuşuyordu. Bu açıdan toplumun sonucu belli olan bir seçime güveninin ve ilgisinin dibe vurması anlaşılır bir durumdu.
Ülke ise büyük bir şiddet sarmalının içine girmiş bulunmaktaydı. 2006’da seçim hilesi ile başkan seçilmiş olan Felipe Calderón başkanlığını tanımayan ve meşru görmeyen büyük bir muhalefet ile karşı karşıya kalmıştı. Dikkatleri hileli seçimlerden ve toplumsal muhalefetten başka bir yöne kaydırmak isteyen hükümet ise çareyi uyuşturucu kartellerine savaş ilan etmekte bulmuştu. Calderón döneminde ordunun ülke içindeki varlığı ve rolü büyük ölçüde arttı, otoyollarda sonu gelmeyen ve ABD’den alınmış araçların, Hummer ciplerin üzerinde otomatik silahlarla ateş etmeye hazır yüzü maskeli askerlerin olduğu askeri konvoylar normal bir görüntü haline geldi, on binlerce insan öldürüldü veya kaybedildi. Calderón ülkeyi uçuruma atan alkolik, uyuşturucu kartelleri ile iç içe geçmiş en başarısız başkan olarak tarihe geçerken, ülkenin bağımsızlığının 2 yüzüncü, devrimin ise yüzüncü yılı kutlanırken yüzüne lazer tutulacak ve protesto edilecek kadar saygı duyulmayan bir siyasi figür haline gelmişti.
Bu açıdan bakılınca, PRI’nın iktidara geri dönmesinin yarattığı huzursuzluk Calderón’un iktidardan gidiyor olması ile dengelenmekte, büyük sermaye grupları EPN’ye tam ve açıktan destek vermekteydiler. Yasak olmasına rağmen PRI ülkedeki büyük market zincirlerine ait alışveriş kartları dağıtabilmekteydi, belirli miktarda nakit para çekilmesine izin veren banka kartlarının oy satın almak için kullanıldığı seçim kurulu tarafından bile kabul edilmek zorunda kalınacaktı. Devletin tüm kurumları, basın yayın organları ve sermaye grupları sorunsuz geçecek bir seçime gitmenin rahatlığı içindeydiler.
Seçimlere iki ay kala EPN, ülkenin sayılı özel ve apolitik olarak tanımlanan üniversitelerinden biri olan Ibero-Americana Üniversitesinde katıldığı bir öğrenci forumunda valiliği döneminde Atenco’da yaşanan olaylar hakkında sorulan soruya tüm sorumluğun kendisine ait olduğu ve pişman olmadığı şeklinde verdiği cevapla foruma katılan öğrencilerden büyük bir tepki ile karşılaştı. Olaylar kısa sürede büyüyerek EPN’nın bir müddet okulun tuvaletlerinde saklanmasına kadar gitti. Yıllardır itina ile çizilen kusursuz imaj, başkan adayının yuhalanırken tuvalete sıkıştığı görüntüler ile yerle yeksan olmuştu. Ibero’daki kaosun hemen akabinde EPN’nın içinde bulunduğu koalisyondan bir siyasetçi ana akım kanallara olayı yorumlarken gösterilerden sorumlu kişilerin Ibero öğrencisi olmadığı, hatta öğrenci bile olmadıkları, dışarıdan kampüse sokulmuş AMLO destekçileri olduğunu iddia etti. Buna gelen cevap ise 131 Ibero öğrencisinin, kimliklerini göstererek öğrenci olduklarını kanıtlayan bir video olmuştu. Bir gün sonra Twitter ve diğer sosyal medya platformlarında ben de 132’inciyim şeklinde ifade bulan ve çığ gibi büyüyen bir hareket ortaya çıkmıştı.
Mayıs ayından seçimlerin gerçekleştiği temmuz ayına kadar ülkenin tamamına yayılan, Meksika baharı olarak adlandırılacak bir öğrenci hareketi, medya ve haber alma kanallarının demokratikleştirilmesi, eğitim, ekonomi ve güvenlik modellerinin değiştirilmesi gibi taleplerle ülke siyasetinin gündemini değiştirmişti. Seçimlere kadar anketlerin 10-14 puan olarak gösterdiği AMLO-EPN arasındaki farkın 5.5 puan civarında olması aslında bu hareketin hedef aldığı sermaye-medya tekelleri arasındaki ilişkiyi daha açık ortaya koymaktaydı. İlerleyen aylarda öğrenci hareketi sönümlenmiş, PRI iktidara gelmiş, EPN başkan seçilmiş olsa da öğrenci hareketi mevcut sistemin foyasını ortaya çıkarmış, yeni başkanın meşruiyetini sorgulanır hale getirmiş, 2018’de gerçekleşecek değişime giden yolun öncü taşlarını döşemeyi başarmıştı bile.
Evrensel'i Takip Et