Üniversite öğrencileri
Fotoğraf: Pixabay
Memlekette üniversite öğrencileri ancak eyleme geçtiklerinde hatırlanıyor. Bu onların kendilerini hatırlatmalarının yegâne yolu. Bir de tabi onları işlerine geldiği zaman hatırlayan, ama hiç iyi hatırlamayan provokatörler var. Onlara medya ya da basın organı demeyeceğim müsaadenizle. Terbiyemi bozmamak için provokatör demekle yetineceğim. Son birkaç gündür, bu çevreler Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri oldukları iddiası ile bir grup gencin Uludağ’da eğlenen görüntülerini paylaşıp Gare’de yaşananlar karşısında sözümona duyarsızlıklarını manşet yapıyor. Bu ülke tarihi, olayların kasıtlı olarak birbirine karıştırılmasının benzer örneklerini çok gördü. Benim şahsen en unutamadığım örnek, 1996 yılında, harç zamlarını protesto eden öğrencilerle Sabancı suikastı arasında kurulmak istenen bağ idi. Şimdi de Boğaziçi öğrencileri (ve dolayısıyla eylemleri) ile Gare şehitleri arasında yas tutma üzerinden kurulan bağlar aracılığıyla öğrencileri ve eylemlerini değersizleştirme ve marjinalleştirme girişimi ile karşı karşıyayız. Söz konusu olan, biraz toplumsal hafızası olan herkese tanıdık gelecek bir devlet politikası.
Oysa şu günlerde, dünyanın pek çok ülkesinde, Boğaziçi eylemlerinin yanı sıra, dillendirilen çok önemli başka bir meselesi daha var üniversite öğrencilerinin. Pandemi koşullarının öğrenciler üzerinde yarattığı tahribat meselesi. Bu tahribatın çok ağır sonuçları olmasına rağmen, Türkiye’de hemen hiç gündem oluşturmuyor.
Örneğin Fransa’da yapılan ve geçtiğimiz hafta Le Monde gazetesi tarafından haberleştirilen bir araştırmaya göre, pandeminin sonuçlarını en ağır yaşayan toplumsal kesimlerden biri üniversite öğrencileri. Kaygı bozukluğu, karabasanlar, psikolojik bozukluklar yaşıyorlar. Amiens’de bulunan Picardie Jules-Verne Üniversitesi sağlık hizmetleri tarafından gerçekleştirilen bu ankete göre, öğrencilerin dörtte üçü psikolojik bunalım işaretleri gösteriyor ve beşte biri de yakın zamanda intiharı düşünmüş. İntiharı düşünenlerin üçte ikisi nasıl intihar edebileceğini bile planlamış. %54’ünde kaygı bozukluklarına rastlanmış. Salgının başından beri bu üniversitedeki psikolojik destek talepleri %30 oranında artmış. İç sıkıntıları, sosyal yalıtılmışlığın ve online derslerin ortaya çıkardığı kırılganlıklar, maddi zorluklar, vs. öğrencilerin yaşadıkları sorunların başında geliyor. Öğrencilerin “kolektif bir travma” ile karşı karşıya olduğundan da söz ediliyor.
Öğrencilerin büyük bir kısmı küçücük yurt odalarında günlerce kimseyi görmeden, bilgisayar ekranına kilitlenmiş bir biçimde günlerini, aylarını geçiriyor. Birçoğu, pandemi öncesinde masraflarını karşılamak için çalıştıkları işlerini kaybettiklerinden maddi zorluklar da yaşıyor. Burada diyebilirsiniz ki, bizde toplumsal yapı farklı, öğrenciler ailelerinin kanatları altına geri döndü. Maddi güçlük ve yalnızlık çekmiyorlar. Gerçekten öyle mi dersiniz? Acaba yakından baksak nelerle karşılaşırız? Aile içi şiddet, belki cinsel saldırı, ailenin yaşadığı ekonomik güçlükler içinde artan kaygılar, aile baskısı, intihar fikri, gelecek kaygısı… Hangilerinin aslında Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin de önemli meselelerinden olduğunu görürüz? Hayatlarının baharında kara kışı yaşıyor olabilirler mi acaba?
Yine Le Monde’un haberine göre üniversitedeki ilk yılında olan bir öğrenci “derslerimi yapıyorum, uyuyorum, derslerimi yapıyorum, uyuyorum, depresyona giriyorum. Günlerimi tıpkı bir robot gibi ekran önünde geçiriyorum” diyerek durumunu özetliyor. Bir diğerinde ise adaletsizlik duygusu ve öfke giderek yerleşik bir hal almış: “Ayakkabı almaya gidebiliyorum ama üniversiteye gidemiyorum!” diyor. Türkiye’de de alışveriş merkezlerine ve AKP il kongrelerine gidebiliyorsunuz, kongreye giderseniz bir de alkışlanıyorsunuz üstelik, ama üniversiteye gidemiyorsunuz. Fransa’daki iki öğrencinin yukarıda aktardığım sözlerini okuyunca aklıma hemen, bu yıl Eczacılık Fakültesini kazanan kuzenimin kızı Damla geliyor. Üniversiteye kaydını bile internet üzerinden yaptırdı ve üniversitesini halen hiç görmedi!
Keşke Türkiye’de de üniversite öğrencilerinin pandemi döneminde yüz yüze kaldığı sorunları, yaşadıkları travmaları biz de yakından bilebilsek, üzerine konuşabilsek! Özellikle geçim sıkıntısına bağlı intiharların arttığı şu günlerde, daha fazla geç kalmadan…
- Umutla umutsuzluk arasında 2024 27 Aralık 2023 04:30
- Adabımuaşeret dersleri 20 Aralık 2023 04:42
- Zor zamanların dostu Tunç Soyer 13 Aralık 2023 04:57
- Bir mülksüzün konut krizi hatıratı 29 Kasım 2023 04:50
- Hukuk devletinde sona doğru 15 Kasım 2023 04:50
- Siyasetle ve siyaset için yaşayan kişiler 08 Kasım 2023 04:45
- Zordur barış akademisyeni olmak 01 Kasım 2023 04:57
- Filistin halkına destek, İsrail hükümetini protesto eylemleri 25 Ekim 2023 04:50
- Gazze'deki savaş Fransa'yı da yakar 18 Ekim 2023 04:20
- Gerçek dışı bir mekan olarak üniversiteler 04 Ekim 2023 04:57
- Göçmen karşıtlığından beslenen particiler 27 Eylül 2023 05:26
- Hakikat, özgürlükler ve otosansür 20 Eylül 2023 05:00